![]() |
![]() |
Bugünkü Yeni Şafak |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Milliyet'ten (10 Ekim) Osman Ulagay, "Artık daha fazla kaçamayacağım bu konudan, çünkü kuş gribi gerçeği maalesef ülkemize da sıçradı" diyerek başlamış yazısına. Hemen arkasından bu konuya ilişkin derlediği bilgileri veriyor: "ABD yetkililerinin yaptıkları tahminlere göre benzer bir olgunun bugün yaşanması halinde 180-360 milyon insanın hayatını kaybetmesi mümkün. En kötü senaryonun gerçekleşmesi halinde yalnızca ABD'de 80 milyon kişinin A tipi virüsten kaynaklanan kuş gribine yakalanabileceği ve bunlardan 16 milyonunun hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor..." "ABD'nin altı ay içinde 600 milyon doz grip aşısı üretecek kapasiteye erişmesi için gereken önlemlerin alınmasına karar verildi. Ayrıca Tamiflu ve Relenza gibi antivirütik ilaçlarını üreten firmaların da üretim kapasitelerini artıracak önlemleri almaları istendi." Ulagay'ın yazısı -izleyebildiğim kadarıyla- gazetelerimizde karşılaştığımız, "kuş gribi"nin yol açabileceği felaketten ciddi olarak söz eden ilk yazıydı. Yani özetle, basınımız bu ciddi sorun karşısında bu derece kayıtsızdı. Ulagay'ın verdiği bilgiler (kendisinin de söylediği gibi) dış basında uzun süredir mevcut. Söz konusu gribe ve alınacak önlemlere ilişkin aramadığınız kadar bilgi var. Mesela Fransa'da 2006 başı itibariyle, H5N1 virüsünün yol açtığı enfeksiyona karşı iki milyon doz aşı hazır olacakmış. Bu aşının hastalığın insandaki formuna cevap verip vermeyeceği henüz bilinmese de çalışmalar hızlanmış. Ayrıca virüsün tanınmasından sonra üretilecek milyonlarca doz aşı için ön hazırlık yapılıyormuş. Yıl sonuna kadar ve önümüzdeki yıl için toplam 400 milyon euro bu harcamalar için serbest bırakılmış... Fransa bir taraftan Tamiflu stoğunu yıl sonuna kadar 13.8 milyon üniteye çıkarmaya hazırlanırken kuş gribine karşı etkili olduğu söylenen bir başka antiviral ilaç olan Relenza'nın kafi miktarda temini için de üretici kuruluşla görüşmelere başlamış. (Bu iki antiviral ilacın üreticileri olan Roche ve GlaxoSmithKline adlı çokuluslu ilaç üreticilerinin bu yıl köşeyi döneceklerini şimdiden söylebiliriz herhalde...) Peki bu felaket senaryoları Türkiye'de nasıl algılanıyor ve karşılanıyor? Stoklar hakkında bilgim yok ama ülkenin sıradan "grip aşısı" açısından bile çok zengin olmadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Benzer bir tahmin biraz önce sözünü ettiğim antiviral ilaçlar (fiyatlarının yüksekliğini de hatırlayalım) hakkında da ileri sürülebilir. Zengin ülkelerin şimdiden depoladıkları milyonlarca (Fransa'da hedefin 600 milyon adet olduğu söyleniyor) koruyucu "maske"den ne kadarının hazır olduğu da ayrı bir mesele. Manyas'ın Kızıksa beldesinde geçen gün çalışmalarını izlediğimiz "özel giysili ekipler"den ülkemezde kaç tane olduğunu sormuyorum bile... Bütün bunların üzerine bu ülkenin hemen her bahçesinde gezinen kanatlılar ve binlerce çatıda uçuşan "güvencinler"den kaynaklanan risk payını ekleyin... Posta gazetesinin önceki gün (10 Ekim) Kızıksa beldesinde yaşanan hindi-tavuk ve kedi-köpek itlafından söz ederken verdiği habere bakarsanız, "kuş gribi"nin ülkede ne derece ciddiyetle ele alındığına karar verebilirsiniz sanıyorum: "Tavuk ve hindiler karanlıkta görmediği için itlaf gece yapılıyor."(!) Şu ciddiyetsizliğe bakın: Her gün onbinlerce "kanatlı"nın üretim şeritinde kafasının uçtuğu bir ülkede, "karanlıkta görmediği için" geceleri itlaf edilen tavuk ve hindiler... "Korku filmi gibi" diyen gazete haksız sayılmaz yani... Posta'nın haberini, "kuş gribi" ile birlikte geldiği söylenen "felaket"in ülkede hâlâ ne derece ciddiye alındığını ve milletin hâlâ nasıl işin "gırgırında" olduğunu iyi açıkladığı için aktarıyorum. İşin "bakanlıklar"ı ilgilendiren yönü hakkında fikir yürütmeyeceğim, çünkü -maalesef- bu konuda elimizde doğru dürüst-üzerinde konuşulacak bir bilgi yok. İşin bu faslına yönelik olarak elimizde sadece AKP Balıkesir Milletvekili Turan Çömez'in (kendisi bir hekim) şu açıklaması var: "Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Kuş Cenneti Milli Parkı'nda bir takip merkezi oluşturup, göçmen kuşların periyodik aralıklarla kuş gribi virüsü taşıyıp taşımadıklarını araştırsaydı, şimdi bu vaka ile karşılaşmazdık." Çömez, TBMM'nin 16 Şubat 2005'te yapılan 59. birleşiminde (yani neredeyse 8 ay önce), "Kuş Cenneti Milli Parkı çevresinde gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, 'kuş gribi'nin görüleceği konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nı uyardığını" da söylüyor. Türkiye, hakkında bilgi edindikçe insana "Allah korusun" dedirten bu muhtemel felaketi bundan böyle nasıl algılayıp nasıl davranacak, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak şurası muhakkak ki bugün konu hakkında halkı aydınlatmaya yönelik haberleri kıstas olarak alacak olursak "iyimser" olmak imkansız gibi görünüyor. Bakın mesela, ülkenin en büyük gazetesi "Tüketici ne yapmalı" başlığı altında "Kuş gribi"ne karşı alınacak önlemleri sıralarken ne diyor: "Tüketilecek et ürünleri en az 2 dakika 75-80 derecelik pişirme işleminden geçirilmeli."(!) Siz söyleyin şimdi: Böyle bir tavsiye ve önlem olabilir mi? Eğer "su" dediğimiz sıvı deniz kenarında 100 derecede kaynıyor ise, henüz kaynamamış suda (75-80 derece) tavuk kanadını 2 dakika "pişirme"nin ne gibi bir yararı olabilir! Bu ne gayri ciddi, ne kadar münasebetsiz bir tavsiye ve önlemdir bu böyle... Sanırsınız ki bu ülkenin insanları Manyas olayına kadar "kanatlı" hayvanları ılık suda ancak bir dakika bekleterek mideye indirmekteydi! Biliyorum yazı çok uzadı ama şu bilgiyi de aktarmadan noktayı koymayacağım: Dış basında gözüme çarptığı için adını birkaç haftadır cebimde gezdirdiğim ilaçtan (Tamiflu) "tedbiri elden bırakmayalım" diyerek birkaç adet edinmek için dün bir eczaneye girdim. Eczacı "Maalesef!" dedi ve adı medyamıza ancak dün düşen bu ilaçtan ellerinde (ve depolarda) tek bir adet kalmadığını söyledi. Yani diyeceğim, nasıl bir memlekette yaşadığımızı da unutmayalım... Yerli-yersiz bir paniğin yol açabileceği tatsız olayları da akıldan çıkarmayalım.
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |