Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Mayınlı yol
Türkiye'nin AB'yle ilişkileri özellikle 1999'dan bu yana inişli çıkışlı bir hat izliyor. Bu süre içinde Türkiye kendisini AB'ye uyarlamanın sancılarını yaşarken, AB de kültürel olarak farklı büyük bir lokmayı, Türkiye'yi hazmetme sıkıntılarıyla cebelleşti, hatta kendi içinde bu konuda parçalara bölündü. Orada da, burada da, AB-Türkiye ilişkileri hattında da tren ite kaka ilerliyor... Görünen o ki son viraj aynı koşullar ve sıkıntılar içinde dönülecek, ama eninde sonunda dönülecek, belki de dönüldü. Özetle müzakereler başlayacak. Bu cümlenin yazıldığı saatlerde uzun ve sıkıntılı görüşmeler sonrası Avusturya'nın inadı bir ölçüde kırılmış, imtiyazlı ortaklık ibaresinin yer almadığı "Müzakere Çerçeve Belgesi" Brüksel'den çıkmış Ankara'ya ulaşmış buluyordu. İlk gelen haberlere göre söz konusu belge müzakerelerin başlamasını engelleyecek kadar sert değil. Sert değil, zira belge müzakerelerin başlamamasına, daha doğrusu Türkiye'nin masadan kalkmasına yol açacak unsur içermiyor. Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanıması, tam üyelik yanında alternatif olarak "imtiyazlı ortaklık ibaresi" devre dışı bırakılmıştı. Buna karşılık belgenin sıkıntısız olduğu da söylenemez... 1993 Kopenhag Zirvesi'nde alınan bir karara gönderme yapılarak da olsa, AB'nin yeni üyelikler karşısında hazmetme kapasitesinin vurgulanması, Türkiye'nin Kıbrıs'a yönelik uluslararası kuruluşlara katılmaya yönelik vetosunun devreye sokmamasının istenmesi, yola yeni mayınlar döşüyor. Görüşmeler başlayacak, ama görüşme sürecinin üzerinde sürekli olarak "Demokles'in Kılıcı" sallanacak... Ne var ki şunu özellikle belirtmek gerek: Müzakere Belgesi'nin siyasi niteliği, hukuki niteliğinden daha ağır basar. Müzakereler ve zaman yeni yorumlar, yani kararlar, yeni tavırlar yeni güzergâhlara işaret edecek, yeni dengeler üretecektir... Özetle köprünün altından daha çok su akar. Siyasi dengeler değişir. Karşılıklı hazım mümkün hale gelir. Elbette AB ve dünya konjonktürü ilişkileri kopacak bir noktaya da getirebilir. Şu aşamada önemli olan AB'nin Türkiye'den vazgeçemediğinin, aynı şekilde Türkiye'nin de tuzaklara ve kırılma ihtimallerine karşı AB'yle ilişkileri koparmadığının ortaya çıkmasıdır. Gerek Türkiye'nin uzun süreli çıkarları açısından gerekse dünya barışı ve medeniyetler teması açısından önemli olan herhangi bir kopuşun yaşanmamasıdır. Türkiye'nin hedefleri açısından AB üyeliğinin, en azından üyelik süreci içinde yer almasının hayati önem taşıdığına inananlardanız... Bu süreçte Türkiye'nin kazançları kayıplarından çok fazla olacaktır. Nitekim şimdiye kadar öyle olmuştur. Kopenhag kriterlerine uyum sağlamak için atılan adımlar Türkiye'nin faydasına olmuştur: İdam cezasının kaldırılması, kadın haklarında alan genişlemesi, işkencenin ağır biçimde cezalandırılması, devlet yapısının sivilleşmesi ya da askerin siyasi rolünün azalması, Gayrimüslimlere yönelik dini özgürlüklerin derinleştirilmesi, ifade özgürlüğünün önündeki kimi engellerin kaldırılması, Kürt sorununun çözümüne yönelik bireysel temelli kültürel hakların devreye girmesi... Tüm bunlar bu ülkede yaşayan insanların hakkettiği, yaşamı kolaylaştıran, erdemli kılan krizleri devre dışı bırakan adımlardı. Buna karşılık Türkiye Kıbrıs konusunda sonuç alamamakla birlikte büyük adımlar atmış, bunun dışında haklarından ve haklılığından taviz vermemiştir. Bundan sonra yaşanacak gelişmelerin de bu hattan kopacağını sanmıyoruz... Yeni bir dönem başlamıştır. Buna karşılık yeni bir karşılıklı hazım süreci de açılmıştır... Ama Avrupa keyfimizi, iştahımızı kaçırmaktan da geri kalmamıştır.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |