T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 27 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Vahiy medeniyetinin hem vasatı, hem de vasıtası olan Peygamberî soluğun ve söz'ün tarih sahnesinden çekildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu durumu, vahiy medeniyetinin yaratıcı bir ruh ve kurucu irade'den yoksun olmasıyla açıklamak, İslâm'ın hayat, insan, tabiat, kâinât ve Yaratıcı tasavvurlarını bihakkın tanıyamamak demektir. Bunun nedenlerini daha başka bir yerde aramak gerekiyor: Seküler Batı uygarlığının geliştirdiği ve insanlık tarihinde daha önceleri görülmeyen yeni bir durum'un ortaya çıkmasına yol açan küre ölçekli meydan okumada. Seküler Batı uygarlığının ürettiği meydan okuma, hayatı, bu dünyaya; gerçekliği, fizik gerçekliğe; kozmolojiyi, kozmografyaya indirerek ve insanı her şeyin ölçüsü ve ölçütü hâline getirip tanrısal bir konuma yerleştirerek bütün küreyi kuşatan bir kontrol ve kolonizasyon biçimi geliştirdi. Seküler Batı uygarlığının, modern süreçte insan bilincini ve iradesini önce kışkırtan, sonra teslim alan açık kontrol ve kolonizasyon biçimleri, postmodern süreçte ise bilinçaltını, insanın iç / duygu dünyasını önce teslim alan sonra alabildiğine boşaltan örtük kontrol ve kolonizasyon biçimleri geliştirerek seküler algı, zihin, duyuş ve varoluş tarzlarını küre ölçeğine yayması, dünya üzerindeki kadîm ve vahiy medeniyetlerinin varoluş alanlarını sınırladı; varolma, çiçeklenme imkânlarını ve mekânlarını soldurttu. Burada, başımıza gelenlerin sorumlularını dışarıda, "dış güç"lerde arayarak "topu taca atmaya" çalışan sığ bir tarih ve toplum algısı üzerinden bir okuma geliştirmediğimi hatırlatmak isterim: Dikkat ederseniz, burada yalnızca "bizim" başımıza gelenlerden değil, bütün insanlığın "başına gelen" bir tecrübeden insanlığın durumu'ndan sözediyorum özetle. Yeni bir durum bu; en azından iki bakımdan yeni olan bir durum: Birincisi, bilebildiğimiz insanlık tarihinde, bütün diğer dinlerin, kültürlerin ve medeniyetlerin varlıklarına ve varoluş biçimlerine kastedilmesi, hayat ve hayatiyet damarlarının kurutulması; ikincisi de, sadece dünyanın belli bir kıtasında veya bölgesinde değil, bütün bir küre ölçeğinde hükümfermâ olan bir uygarlığın tek başına bütün dünyaya çeki düzen vermesi bakımından yeni bir durumla karşı karşıyayız. Tek bir uygarlığın bütün dünya üzerinde hâkimiyet kurmaya ve kendi dışındaki bütün diğer medeniyetlere hayat hakkı tanımamaya çalışması, dünyamızı sadece içinden çıkılması değil, anlaşılabilmesi ve anlamlandırılabilmesi, dolayısıyla aşılabilmesi zor gibi görünen büyük sorunların ve kaosların eşiğine sürükledi, sürüklüyor. Bilgi birikiminin ve üretiminin önceki insanlık çağlarıyla karşılaştırılamayacak ölçüde artmış olması, dünyada neler olup bittiğini anlayabilmemizi kolaylaştırmıyor; aksine daha bir zorlaştırıyor. Zorlaştırıyor; çünkü dünyayı, dünyanın ve hayatın temel sorunlarını, insanı, kâinâtı ve Tanrı'yı idrak etmemizi mümkün kılacak "özne"nin adı bilgi gibi idrak ve kavrayış alanı sınırlı ve sınırlayıcı seküler bir "aktör". İkincisi, bu "aktör"ün "biriktirilmesi" ve "üretilmesi"nden sözediyor olmamız, olup bitenleri anlayabilme ve anlamlandırabilme çabamızı daha da zorlaştıran bir faktör. Üçüncüsü ve en önemlisi de, seküler bilgi, algı ve duyuş biçimlerinin bütün insanlığın zihin ve davranış biçimlerini belirleyebilecek kadar yayılması ve yaygınlaştırılması ise insana, hem kendi'nin, kâinâtın ve Tanrı'nın (yeri'nin) ne olduğunu; hem de insanın, dünyanın ve hayatın nereye doğru sürüklendiğini hatırlatacak peygamberî bir soluğa ve söz'e dikkat kesilebilen ve dikkatlerimizi çekebilen âlim, ârif ve hakîm figürlerinin özelliklerini bünyesinde toplayan, kısaca mütefekkir olarak tarif edebileceğimiz bir figüre sadece bizim değil bütün insanlığın evleviyetle ihtiyaç duyduğunu gösteriyor bize.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |