T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 27 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Sosyal hayatta etkin, iş yaşamında başarı için yarışan, velhasıl başı açık benzerlerinden çok da farklı hayatlar sürmeyen başörtülü kadınların, genellikle arkadaş ortamında sarfettiği, "Yakında feminist olursam şaşırma" yollu sözlerini çeşitli ortamlarda farklı gerekçelerle duymaya başlayalı çok olmadı. Başörtülü kadının değerlerine ait olmayan bir dünya görüşünün temsiliyetine delalet ettiği için kendi kendine hafif bir alaycılıkla, aynı zaviyeden dünyaya baktıkları erkekler tarafından başörtüsü yasağı başladığından bu yana uygulanmakta olan bir "dairenin dışında bırakılma" duygusundan ötürü de, bir parça kızgınlıkla dile getirilen bu yaklaşım, elinize ilginç argümanlar sunan bir gösterge niteliğinde. Çarşafların, ağır pardösülerin "kadının kendi kendini ifade etme hakkını" elinden aldığını savunanlar tarafından "edilgen" bulunan, aynı dünya görüşüne sahip insanlar tarafından ise, ya beğenilmeme, ya ciddiye alınmama ya da mücadelede yalnız bırakılma gibi "dışlayıcı" tavırlardan en azından biriyle karşılaşan kadın, tesettürü modern faktörlerle bireyselleştirerek, ölçülü estetik kaygılar, "güzel" yakıştırmalarla taşımaya başladıktan sonra ise, iki cenah tarafından da bu kez "çelişkili" bulundu. Bu süreç sonrasında bu sözlerin duyulmaya başlaması, düşündürücü elbet. Her iki tarafça "benimsenebilirlik" skalasındaki yeri gün geçtikçe düşen örtülü fotoğraflardaki ifadenin, giderek değişiyor oluşu yani. Nitekim, sakalı kesip kıyafetine çekidüzen vererek, çağdaş Türkiye'ye eklemlenen, batılılaşma yolunda ilerlemeye başlayan erkeklerden farklı olarak, inancını üzerinde taşıması şart olan kadının rengi "öbür" tarafı rahatsız ettiği gibi, "bu taraf"a da bir "imaj" rahatsızlığı vermiyor değildi. Örtü "kanayan yaramız"dı evet, ama her yara gibi biraz can sıkıcı. Feminizmin hele Türkiye'deki retoriği, imajına bakıldığında bu söylemin çağdaş ve modern yaşam tarzıyla bir ilgisinin olduğu kanıtlanıyor. "Eski Batı'da kadın konumu" içerikli bir dizi örneğe başvurmadan belirtmek gerek, feminizm, Batı menşeli bir ideoloji. Neşet yeri ise, dünyanın en modern, en müreffeh ülkeleri. İslam'da erkek hakları, kadın hakları ve hatta hayvan haklarının detaylı, işlevsel normlara sahip birer cüz olarak varolmasına rağmen, modern Türkiye resminde altyazı olarak kötü durması gibi bir problem teşkil ediyor artık, çağdaşlığa eklemlenmiş müslümanlar nazarında. Hem, bundan bahsetmek, yıllardır çeşitli vesilelerle önümüze sürülen "kadına haksızlık" başlıklı provokatif haberlere sebep olacağı için de sakıncalı. Hani utanılmasa çağdışı, demode. Koca bir dünya görüşünü, inanç merkezli bir pratiğin temsilcileri olarak, tek başına yüklenmek durumunda bırakılmasıyla zorda kalan, modern iletilerle dolu bir evrende "dönüşmese bile", "geçer akçe" sayılan silahla savaşmak için, stabil olmayan, sürekli güncellenen yollara dökülen dindar kadının, tıpkı örtü markası gibi, bir stil göstergesi feminizm de artık. Kadının kendini anlatması sürecinde, ancak batılı argümanlara yaslanılarak, referansını çağın söylemlerine dayandırarak başarılı olunacağına dair, zaafiyet eseri bir inancın eseri bu. Bu yola sapma nedenleri haklı olsa da, yine deyanlışlık, yolda inanç değerleriyle karşılaşıldığında ortaya çıkıyor. Feminizm başörtülülerce hakları güncelleme anlamında, dolaşımdaki bir marka gibi kullanılsa da, biraz eğreti duruyor. İşin aslı Türkiyeli feminizm de bundan pek hoşlanmıyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |