T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 ARALIK 2005 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Mehmet Akif ile yaşamak...

Gündem ne olursa olsun, bu hafta Akif'in ölüm yıldönümüne demir atacak. "Çanakkale" şairinin ölüm yıldönümünde, geliri Mehmetçik Vakfı'na adanacak klibi döndürmeyen tv kanalları ile, gündem Akif'e gelip dayanmalı zaten. Dayanmazsa eğer boşverin kimlik üzerine düşünmeyi. Konuşmayı hatta. Şiddeti kare kare, saniye saniye evlere servis eden kanallar, pornoyu, çocuk tacizini "aileler nasıl etkilenir acaba" diye hiç sorun etmeden tekrar be tekrar sunanlar, Murat Evgin'in şarkısını, şehitlere adadığı şarkıyı, yayınlanamayacak kadar "fazla" buluyorsa eğer... Vazgeçtim, vatanperverler diyerek hepimizi vatan paydasıyla birbirimizin gözünde eşitlemekten.

Vazgeçtim ama, yine de Akif'i bu sütunun okuyucuları ile birlikte hatırlamaktan, ruhuna Fatiha göndermekten de vazgeçecek değilim.

Bir kitap okudum. Hayatım değişmedi ama bendeki Akif değişti desem anlar mısınız? Yazmıştım. Akif'i bir sükut olarak içime yerleştiren Mithal Cemal'in satırlarını paylaşmıştım sizlerle. Mithat Cemal'in satırlarına kadar ben Akif merhumu, sade bir ses olarak bilirdim. Gür bir ses. Gölgesinde dinlenecek kadar cisme dönüşmüş bir ses. O ses insanın kolayına yanıbaşında gezdirebileceği bir şey değildi. O sese sığınılırdı. Güvenilirdi. Yardımcı kuvvet niyetine müracaat edilirdi.

Ama Mithat Cemal'in satırlarından sonra Akif benim içimde. Önce sükutuyla. İnsanı birbirine yaklaştıran sükutmuş. Birini ötekinin içinde eriten sükut.

Önce sükutuyla içime yerleşti Akif. Benimle birlikte yaşamaya başladı. Sonra pek çok insanın latif çizgilerle tanımladığı Akif portresi canlandı. Uzak değil yakın bir portre. Siz yakınlığı ne ile ölçersiniz? Ben yakınlığı bir nefeste anlatılacak en az beş altı hikaye ile ölçerim. O beş altı hikaye; birlikte yaşamışız da, onu hep hatırlayan olayım diye kayıtlı kalmıştır zihnimde adeta. O beş-altı hikaye, bir kağıdın üstüne not alınmış ya da vakti gelince kullanılacak bir bilgi fişi değildir. Durup durup gelecek bir resimdir: "Geçerken ağladım geçtim, dururken ağladım durdum" mısrasıyla beraber.

İnsan yaşlandıkça birbirine benzeyenleri görüyor daha çok. Ben de benzerlikler üzerinden okuyorum nicedir dün ile bugünü. O kadar benzeyen ki bugün düne. Bu benzerlik beni dünün sokaklarına dalıp dalıp çıkarıyor. Mithat Cemal'in Üç İstanbul'unu okurken müellifine hem kızıp hem de bu kadar kokuşmadan bir roman çıkarırken bilinci yara almamış mıdır diye dertleniyorum. Baş kahramanını bir dinsiz olarak kurguladığı bir roman "Üç İstanbul". Mehmet Akif bu romanda Raif olarak yer alır. Susuşuyla güzelleşen Raif olarak.

Üç İstanbul ne kadar bugündür. Pespayeliğin İstanbul'u işgal edişi olarak. O dönemde Raif'ler varsa bu dönemde de vardır. Ve yalnız onlar çağdan çağa atlar diye ümitvar olmaya gücünüz yetiriyorsa ne mutlu. O zaman her yerde Akif'ler çıkmaya devam edecektir karşınıza. Güzel bir Türkçe, armağan niyetine kulaklarınıza dökülmüştür. Çağlayanın dökülüşü gibi bir ritim eşliğinde. Rikkat Kunt gelecektir ansızın. "Türkçemi merhum Akif'e medyunum" diyerek. Ya da vapurda insanlar dünden kalma bir maçı konuşmaktadır. Birisi yüksek sesle cep telefonu aracılığı ile eylemekte olduğu kavga sahnesine, bütün vapur ahalisini figüran kılma derdindedir. Bir Yusuf Ziya Ortaç sahnesi gelecektir o zaman. Sessizce vapurun bir köşesine oturup kendini Ferit Kam ile Mehmet Akif'in sohbetine bırakıverişiyle. Bir şiiri konuşuyorlardır: "Güzeller mihriban olmaz hemen yalvarı görsünler". "Yalvar"ın manasının yalvarmak anlamına gelmediğini, bir para birimi olduğunu öğrenecektir Ferit Kam'dan Yusuf Ziya.

Başka bir gün vapurda Hüseyin Kazım Kadri ile Mehmet Akif'in sohbetine kulak misafiri olacaktır Yusuf Ziya. O, misafirliğini ağırlarken kendi satırlarında, bu satırların yazarı, dairenin birbirine en uzak noktası olarak duran Akif ile Fikret'in ikisine de dost kalan Hüseyin Kazım ile daireyi birleştiren olacaktır. "Dün"ü ikisinden de okumayı deneyerek...


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi