T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 ARALIK 2005 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Türkiye 1983'ten bu yana seçim sistemini tartışıyor...

12 Eylül darbesinin Türk siyaseti için bir milat olduğunu ortaya koyan hususlardan biri de bugünlerde bir kez daha tartışma gündemimizi işgal eden seçim sistemi ve baraj meselesidir. 1983'te siyasi partiler ve seçim yasaları yenilenirken ölçülü ve kontrollü biçimde başlayan seçim sistemi ve baraj tartışması o gündür bugündür devam etmektedir.

Anayasamız "Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir" (Madde: 67/5) demektedir. Ancak bunun nasıl bağdaştırılacağı konusunda bir ipucu vermemektedir.

Demokrasilerin temel kurumlarından olan seçimlere ilişkin düzenleme ve sistemler demokratik siyasi sistemlerin en temel sorunlarından birini oluşturmaktadır. Demokrasi için hem "temsilde adalet", hem de "yönetimde istikrar" olmazsa olmaz iki temel ihtiyaçtır. Ancak hiçbir seçim sistemi bu iki ihtiyaca eşit düzeyde cevap verebilecek özellikte değildir.

Seçim sistemine ilişkin düzenleme yapacak kanun koyucunun bu iki ilkeden birini öne alarak tercihini buna göre kullanması gerekiyor. Toplumsal şartlara ve beklentilere bakarak ya "adalet" ilkesini önceleyip tercihini buna göre yapacak yahut da "istikrar"ı öne alıp buna göre bir tercihte bulunacaktır.

Bilindiği gibi iki temel seçim sistemi var: Biri "istikrar"a imkan veren "çoğunluk sistemi", diğeri ise "adalet" ilkesinin gerçekleşmesine imkan veren "nispi temsil sistemi". Bir de her ikisinin karmasından oluşan sistem.

Türkiye her türlüsünü denedi...

Türkiye, 1960'a kadar liste usulü çoğunluk sistemini uyguladı. 1950, 1954 ve 1957 genel seçimleri çoğunluk sistemine göre yapıldı. Buna göre bir seçim bölgesinde en çok oyu alan siyasi parti o bölgedeki bütün milletvekilliklerini kazanıyordu.

Bu sistemin doğal sonucu olarak iki parti sistemi doğmakta ve Meclis'te iki parti egemen hale gelmektedir. Bir parti her durumda hükümet kurabilecek büyüklüğe ulaşmakta, diğeri de muhalefette bulunmaktadır.

1961'den sonraki yeni dönemde çoğunluk sistemi terk edilerek nispi temsil sistemi benimsendi. Bu sistem istikrarı değil adalet ilkesini önemsediğinden partilerin aldıkları oy oranıyla mütenasip sayıda sandalye kazanmalarına imkan vermektedir. 1980'e kadar seçimler bu sistemle yapıldı. Bu dönemdeki seçimlere bakılırsa partilerin aldıkları oy oranlarıyla Meclis'teki temsil oranları arasında yakın bir ilişki vardır. Ancak sandalyeler çok sayıda parti arasında dağıldığından hükümet kurmak zorlaşmakta ve ülke koalisyonlara teslim olmaktadır.

12 Eylül rejimi geçmişte yaşanan tecrübeleri ve istikrarsızlığın topluma ödettiği ağır faturaları dikkate alarak istikrar yaratacak bir sistemi yerleştirmeyi önemsedi. Çoğunluk sisteminin yeniden benimsenmesi, adaletsizliğin yaratacağı mahzurlar nedeniyle düşünülmedi. Ancak yetmişlerdeki kaos ortada dururken nispi temsil sistemi de benimsenemezdi. Bir çözüm olarak yüksek barajlarla tahkim edilmiş nispi temsil sisteminin benimsenmesi yoluna gidildi. Bir yandan yüzde on gibi son derece yüksek bir ulusal baraj, diğer yandan da bu yetmezmiş gibi seçim bölgesi barajlarıyla adalet boyutu iyice törpülenmiş bir seçim sistemi yasalaştırıldı. Amaç Türk seçmeninin küçük partilere gitmeyip iki, üç partide toplanmasını temin etmekti.

Nispi temsil olmasına rağmen yüksek barajlı olması ciddi bir "adaletsizlik" sebebi oldu. Bu bilinmeyen bir şey değildi. Buna karşılık "istikrar" umuluyordu. Ancak bu da gerçekleşmedi. 1983, 1987 ve 2002 seçimlerini bir tarafa bırakırsak bu sistem istikrar yaratmadı.

Şimdi Türkiye, bir kez daha seçim sistemini ve barajları tartışıyor. Bu tartışma adil bir sistemin önünü açar mı? Hep birlikte göreceğiz. Yüksek barajın kendi lehlerinde olduğunu gören partiler, barajı korumak istiyorlar. Yüzde on baraja takılıp milyonlarca oyu çöpe giden partilerse makul seviyeye çekilmesini savunuyorlar. Bir uzlaşma noktası bulunabilir mi? Göreceğiz...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi