|
|
Güneş
Meğer ne kadar parlakmış bu güneş. Gözlerim kamaşıyor. Hastanenin önünde, bizi alacak arabayı bekliyoruz. Park sorunu burada da var. Her yerde var. Bu binalar, bu sokaklar inşa edilirken, kimse, buralarda -yani her yerde- bunca insanın, bunca arabanın hasıl olacağını aklından bile geçirmiyordu. Elimi gözlerime siper ederek etrafıma bakınıyorum. Birkaç bank, oraya buraya gelişigüzel atılmış. Orta yaşlı insanlar -sanırım çoğu, yanındaki daha yaşlıca olanların refakatçisi- banklara çöreklenmiş, tedirgin bir bekleyişle oturuyorlar. Her birinin bir roman yaşadığını kestirmek güç değil. Garip bir hüzün içindeyim. İnsan hastaneden ayrılırken sevinir, gönenir, kıvanç duyar, değil mi? Çünkü bir iş başarmıştır! Gövdesini kurtarmıştır! Gövde.. daha ona hizmet etmesi gerekiyor. Onu bırakmaması gerekiyor. İnsan bilinçaltından böyle düşünür. İşte, bu düşüncesi doğrulanmıştır. Bu başarının altında gerçi kendisinden başka herkesin imzası vardır. Olsun! Gövde de kendisinindir ya! Bu başarının gerçekleştirildiği mekân şimdi terk edilmektedir. Kısa süreli arkadaşlıklar kurulmuştur, onlar terk edilmektedir. Alışılan bir atmosfer vardır, o da arkada bırakılmaktadır. Kısacık bir süre içinde, kendisini "ben" yapan bir yığın ayrıntı oluşmuştur. Şimdi onların tümü terk edilmekte, arkada bırakılmaktadır. Kişisel tarihinin bir dönemi, kısacık, ama etkili bir dönemi olup bitmiş ve arkada bırakılmaya hazır hale gelmiştir. Yeni hayata merhaba demeye heves edilmektedir, hüzünlü bir heves.. geride bırakılanlara duyulan boğuntulu bir hüzün.. O andaki baş dönmesinin tadı hiçbir şeyde yoktur. İlkbahar güneşinin ısıtıcı sıcaklığı, bir hastane önünde, yeni taburcu olmuş bir hastanın sırtını okşamasından daha mest edici bir çevrimden asla geçmemiştir. Çantalarınız yanınızda. İlk kez, haftalardır ilk kez, pantolon giyiyorsunuz. Yünlü tişörtünüzü sırtınıza geçirmişsiniz. Ayaklarınız ayakkaplarınıza yerleşmiş. Tabiî bütün bunların acemisi kesildiğinizi de fark etmekte gecikmiyorsunuz. Haftalardır eşofmanla, spor şıpıdık terliklerle dolaşmaya alışmış olan ayaklarınız, gövdeniz, bu yeni elbisesini bir yandan yadırgıyor, bir yandan da onlara hemen alışmaya çalışıyor. Dünyanın senden uzakta kalışı, senin ona metelik vermeyişin, dünyanın dışında duran bir fanusun içindeki yaşantı, bir org tınısının en sönmek üzere bulunan notasının kıyısındaymış gibi uçmaya, uçup gitmeye hazırlanışı, bir şeylerin mahvolmaya ve yeniden inşa edilmeye duruşu, güneşin göz kamaştırıcı ihtişamı, yere bırakılmış çantaların öksüzlüğü, arkadan sizin görmediğinizi bile bile size el sallayan dostun yüzündeki hazin mutluluk, bir hastane kapısından başka bir yerde nasıl yaşanır? Ve bir daha nasıl yaşanır? Yaşanır mı? Öyleyse, yüzüne bakmadan güneşe el sallayabilirsin, hayata bir kez daha elveda deyip, bir kez daha merhaba diyebilirsin.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |