|
|
'Dil' meselesine devam
Neşe Düzel (Radikal) yine iyi bir iş yaptı; bu kez de karşısına Demokratik Toplum Hareketi'nin kurucularından Orhan Doğan'ı alarak "Anlat bakalım!" dedi. Orhan Doğan röportajı konuşulan konuyu (konunun adını artık siz koyun!) anlamak isteyenler açısından çok yararlıydı. Aslında buna benzer röportajlar ile çok daha sık karşılaşmamız lazım. Malum konuda neler olup bittiğini elimizde bu röportajın sağladığı türden malzemeler olmadan nasıl tartışılabiliriz ki?.. İşte karşınızda Orhan Doğan! O anlatsın siz dinleyin ve meselenin özünü anlayın... Okur daha ne ister? Meselelerimizi anlamak-kavramak için o kadar tembel davranıyoruz ki. Bakın mesela, Kürt hareketinin nabzını tutabilmek için her gün bakkallardan rahatlıkla sağlanabilecek Özgür Gündem gibi bir gazeteyi bile (özellikle medya mensupları için söylüyorum) alıp okumaya üşeniyoruz. Geçen üç yıl içinde Alper (Görmüş) ile Kronik Medya sayfamızda bunun çok kere tanığı olduk. "Karşı taraf"(!) ne düşünüyor, ne kuruyor, hangi "teorilere" doğru yelken açmakta? Bütün bu ve benzer soruların cevabı (inanın) sadece bu gazete de bile fazlasıyla mevcut. Ama okuyan, anlamaya çalışan nerede? Söz konusu gazetenin tirajından da belli ki (7 bin civarındaki tirajıyla) son derece yararlı bir malzeme "güvenlik uzmanları"nın dışında hemen kimsenin ilgisini çekmiyor. Dolayısıyla, Neşe Düzel'in yaptığı iş bu açıdan da çok önemli. En azından ilgi duyulduğunda çok da "ilginç" olan bir "söylem"i belli bir dairenin dışındaki yaşayanlara iletmek, duyurmak açısından. Şimdi de gelelim Orhan Doğan'ın Düzel'e anlattıklarına. Ancak önce bir hatırlatma yapmalıyım: Orhan Doğan'ın (ve tabii arkadaşlarının) hapishanede geçirdiği on yılı aşkın hapislik süresi bir "hukuk devleti" olduğunu söylenen cumhuriyetin "hukuksuzluk" hanesine yazılacak bir dosyadır. Bunun niçin böyle olduğunu uzun uzadıya açıklamaya gerek yok sanırım. Çünkü, Orhan Doğan ve arkadaşları (davaları devam etse de) haklı olarak salıverilmişlerdir. Röportajdaki Orhan Doğan'ı, herşeyden önce çok "kurnaz" buldum. Şöyle ki: Neşe Düzel ne zaman ki şöyle "oturaklı" cinsinden bir soru yöneltiyor, Orhan Doğan hiç vakit geçirmeden kendisine yöneltilen soruyu olduğu gibi Düzel'e geri postalıyor! Bir değil, iki değil, bu sahnenin o kadar çok örneği var ki röportajda. Mesela şöyle sorular/cevaplar: Düzel röportajın bir yerinde soruyor: "Trenlere bomba koymanın, askerleri mayınlı tuzaklarla öldürmenin Kürt halkına bir yararı olacağına inanıyor musunuz?" Doğan'ın cevabı: "Bu ölümlerin ne yararı olabilir? Ölümden bir yarar kurgulamayın lütfen"(!) Görüyorsunuz, Doğan bir adım daha ilerlese, Neşe Düzel'i "Ölümden bir yarar kurgulayan" birisi olarak takdim etmesi işten bile değil... Düzel bir başka soru yöneltiyor: "PKK, Kürt halkının yeniden baskı altında kalmasından nasıl bir çıkar umuyor?" Doğan'ın cevabı: "Kürt halkı üzerinde bir devlet baskısının PKK'ya ne gibi bir yararı olabilir? Bana lütfen anlatır mısınız?"(!) Bu cevap da şaşırtıcı değil mi? Doğan, kendisine cevaplaması için sorulan soruyu olduğu gibi Düzel'e postalamakta yine... Orhan Doğan'ın açıklamaları tabii ki, insanı gülümseten bu cevaplardan ibaret değil. Doğan'ın açıklamaları, bütününde, (bunu söylediğim için gücenmesin ama) "plastik" denilen türden açıklamalar; hakiki, üzerinde çalışılmış, gerekli kavramlarla örülmüş bir içerikten eser yok. İkide bir ve yerli-yersiz tekrarladığı IRA ve ETA örneklerine ilişkin açıklamaları olsun, "şiddet ve silahlı mücadele" gibi zorlu bir konu hakkında söyledikleri olsun, hiçbiri taşımaları gereken ağırlıkta değil. Bütün bu daldan dala atlayan açıklamalardan sonra insan sormadan edemiyor: Bu mu, Türkiye'deki Kürt hareketinin siyasi-moral-sosyal ufku bundan mı ibaret? İsterseniz, Orhan Doğan'ın karşımıza niçin bu derece "dağınık" açıklamalarla çıktığının -kendimce- açıklamasını da hatırlatayım: Bu "dağınıklık" Doğan'ın kişiliğinden, kültüründen, Türkçeyi kullanmadaki hakimiyetinden (...) kaynaklanmıyor tabii ki. Bunun nedeni, Kürt hareketi "yönetiminin" 70'lerin başında kendisine ideoloji olarak "milliyetçilik" ile "Stalinizm"in "sentezi"ni bulmasındandır. Bu "soğuk ideoloji" öyle bir şeydir ki, zamanında birçok örneğinde olduğu gibi kavramlara en ufak bir kalıcılık-direnç tanımaz. Konu (bence) ilginç, yarın da devam edelim.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |