|
|
Siyasi İslam (2)
"Siyasal İslam öldü, yaşasın ılımlı İslam" diye çığlık atanlar, bu çığlıkları temellendirmek için makaleler ve kitaplar yazanlar varsa da bana göre bu söz, olanı değil, olması isteneni ifade ediyor. "Siyasal İslam'ın İflası" kitabını yazan Roy, İran örneğinden yola çıkıyor ve bu ideolojinin öldüğünü ispat etmeye çalışıyordu, ama iflas eden İran'da siyasi boyutuyla da yaşanan İslam değil, Roy'un kehaneti oldu. Yanlış bir adlandırma ile "Siyasal İslam" dedikleri şey yoktur ki, bitsin, iflas etsin; var olan içinde siyasi boyutun da bulunduğu İslam'dır. Bunu daha açık olarak şöyle ifade edebiliriz: Müslümanlar dinle pazarlığa girip "şu kadarı senin, şu kadarı benim" diyemezler, müslüman "teslim olandır. Neye Teslim Olan? Allah'ın buyruğuna, irade ve rızasına teslim olandır. Allah namaz kılmayı, oruç tutmayı emrettiği gibi faizi, zinayı, müstehcenliği, rüşveti, zulmü, istibdadı da yasaklamıştır. Müslüman olarak Allah'a teslim olan kişi pazarlık yapmadan, dinin kurallarını bölmeden -elinden geldiğince- hayatının bütününde ona teslim olur. Evin içinde, camide müslüman, kamusal alanda gayr-i müslim olamaz. Asıl vazifesi kamusal alanda da İslam'a aykırı (buna insan haklarına ve ahlaka aykırı da diyebiliriz) bir durumun oluşmasını engellemektir, buna gücü yetmezse, başkalarına dokunmadan kendisi özel ve kamusal alanda müslümanca yaşar, buna da gücü yetmezse yapabildiğini yapar, yapamadıkları için de -gücünü aştığından- bağışlanır. Müslümalık bu olduğuna göre "siyasal, ılımlı, laik vb." diyerek farklı bir İslam'dan söz etmek güneşi bir şeylerle örtmeye kalkışmak demektir ve mümkün olmaz. "Siyasal İslam'ın bitmesi için, komünizm misali bir yerlerde egemen olup başarısızlığının ortaya çıkmasını beklememiz gerekiyor" diyenlere benim iki çift sözüm var: 1. Öyle ise izin verin, niçin teşebbüsleri doğmadan boğuyorsunuz. 2. Hadi itiraf edin, sizin derdiniz o ülkelerin/halkların menfaati değil, güçlenen islamî hayatın çıkarlarınızın ve dünya patronluğu hülyanızın önünde engel olmasıdır! Vaktiyle bu konudaki bir soruya verdiğim cevabın bir parçası yazının sonu olsu: "Bu terim, İslam'ın mensuplarından istediklerinden bir kısmının, belli bir dönemin şartları içinde öne alınmasıyla ve gerçekleştirilme stratejileriyle ilgili. Bu bir kısmından maksat da İslam'ın siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik talepleridir. "Bütün olmadan parça da olmaz" düşüncesinden yola çıkan İslamcılar, "inancın, ibadetin, eğitimin, medeniyetin olabilmesi için siyasi iktidarın da müslümanların elinde olması gerekir" diyorlardı. Bu düşünce dün de, bugün de yanlış değildir, ancak müslümanların bütün misyonu, siyasi iktidar şartına bağlı değildir, siyasi iktidar başkalarının elinde olduğu zaman da İslam, müslümanlar ve onların insanlığa rahmet olan dini temsil ve tebliğ vazifeleri devam eder. Ben buna da İslamcılık dediğim için "İslamcılık bitmez" diyorum. İslamcılığın muhtevasını yalnızca siyasi iktidar ile sınırlamak doğru değildir, hiçbir devrin İslamcısı da dâvasının sınırını böyle çizmemiştir. Dün siyasi iktidar da müslümanların elinde olsun diye çalışanlar, bu amaçlarına eremedikleri zaman ve zeminlerde yine İslamcı olarak misyonlarını -geri kalan alanlarda, ama iktidar mücadelesinden de vazgeçmeden- sürdürüyorlardı. Bugünün müslümaları -ki bana göre hepsi aynı zamanda İslamcıdır, işte bunların bir kısmı- yaşadığımız dünyanın şartları içinde yeni bir siyasi islamcılık çizgisi/hedefi belirlediler: Demokratik, laik, çoğulcu bir düzen içinde (bunların bir kısmı müslümanların talebi değil, verili şartlardır), başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar vermedikçe İslam'ı, azami ölçülerde yaşamak; bunun içinde bütün şubeleriyle sosyal hayat da vardır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |