AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
Hayatı doğru okumak!
İnanan insanların yaşamı algılamaları ve yorumlamaları da farklı oluyor. Hatta inançtan inanca yaşama yüklenen anlamlar da değişiyor. Dini öğretilerin kainat, hayat ve insana bakışındaki farklılıkların günlük hayattaki izdüşümleri aslında varoluş gayesi ve hikmeti konusunda da bilgi veriyor. İslam inancına göre Allah'ın irade ve kudreti herşeyi ihata etmiştir. O istemedikten sonra bir yaprak bile kımıldamaz. Ezeli ve ebedi olan ilahi sıfatlar zatidirler ve noksanlık, görecelik taşımazlar. Kainat içinde olup biten herşey de ilahi ilmin nazarında bir anda olup bitmiş gibidir. Öncesi ve sonrası, yani evresi yoktur. Kainat içinde insanın yaşadıkları zaman mevhumuyla bir sürece dönüşür. Bu süreç mahluklar için geçerlidir. Yaratıcının ilminde herşey aşikar ve malumdur. Bu yüzden kader denilen olgu herşeyin öncesini ve sonrasını bilen Yaratıcının bir nevi kaydıdır. Ama bunun önceliği ve sonralığı zaman kavramına bağlı olan insanın nazarında bir "tarihsellik" taşır. Kaderde kayıtlı olan şeyler ise külli irade dediğimiz Allah'ın takdiri ile cüz'i irade dediğimiz insanın ihtiyarının tecellisi sonucunda ortaya çıkar. Yaşanılan şeylerde hangi iradenin ne kadar tesirinin olduğu ise asırlardır süren bir tartışmadır. İnsanın önüne çıkan fırsat, imkan ve olaylarla, bu olaylara insanın iradesiyle verdiği yanıt ve tepkiler çoğunlukla birbirine karıştırılır. İnsanın iradesini yok sayan kaderiyeci anlayış insanı kaderin mahkumu gibi görür. Özellikle yaşanılan olumsuzlukların sonuçlarıyla yüzleşmek istemeyen veya hesaba çekilmekten endişe eden kimi padişahların eski devirlerde bu anlayışı desteklediği de bilinmektedir. "Takdir-i ilahi" ile "kader-i ilahi" de sıkça birbirine karıştırılıyor. Bir olayın kaderde olmasıyla Allah'ın muradı olması arasında ince bir fark var. Ayrıca kötü görünen bir olayın netice itibariyle hayırlı olması açısından takdir-i ilahi olması, o kötü olayın aktörlerini temize çıkarmıyor. Bir askerin savaşta şehit olması ve ebedi bir Cennet kazanması sonuç itibariyle "hayır" olabilir, ama o askeri şehit edenler alçakça bir fiilde bulunmuşlardır ve hesap vermekten kurtulamazlar. O halde dünya sebepler dünyasıdır ve yaşananlar ilim ve bilim dediğimiz rasyonel sebeplerle gerçekleşmektedir. Bu sebepleri devre dışı bırakacak her türlü yaklaşım yanlış bir kadercilik ortaya çıkarır. Bir de şefkat tokadı diye bir kavram var. Allah'ın rahmeti elbette gazabını geçmiştir. Ama adaleti de yaşanılan zulümlerin ve haksızlıkların bir neticesi olmasını gerektirir. Allah bazen inanan kullarının hataları sebebiyle ve onları doğru yola döndürmek için hemen cezalandırır. Öyle musibetler verir ki, yoldan çıkmak üzere olan insan aklını başına almak zorunda kalır. Herkes şahsi hayatında küçük de olsa bu tür olaylarla karşılaşmıştır. Özellikle samimiyet ve bereket sonucunda elde edilen imkanlar, yanlış kullanılmaya kalkıldığında anında şefkat tokadı gelir. Samimiyet gösteriş, abartı ve taşkınlığı kaldırmaz. Bu yüzden İslam mütefekkirleri hizmet ehlinin yaptıkları hataların hizmete bir zulüm, hizmetteki arkadaşların haklarına bir tecavüz olduğunu söylerler. İşin safiyetine ve ulviyetine gölge düşürecek yanlışlıklara bu yüzden şefkat tokatlarıyla cevap verilir. Ama artık yoldan çıkmış, iflah olma ihtimali olmayanlar ise bu tür ilahi ikazlarla karşılaşmazlar. Bu yüzden yapılan yanlışlıklardan sonra keyfiniz hiç kaçmıyorsa daha fazla korkmanız için bir sebep vardır, çünkü yanlışlıklarınız büyüyor ve cezası da birikiyor demektir. Neticede, her inanç sahibi yaşantısının metafiziki boyutunu kendi aleminde yorumlayabilir. Kimse kimsenin iç alemindeki yorumlarına, olayları algılama tarzına karışamaz. Ama sosyal hayatta özellikle sorumluluk sahibi insanların yaptıkları yanlışlar veya hatalar sonucu kaderci bir yaklaşım sergilemeleri hiç de uygun olmaz. Kadercilik mağduriyeti yaşayan insanların sığınacakları bir kapı olursa ancak bir fonksiyon görebilir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |