|
|
Kadınlar niçin kendilerini özlemezler? (II)
Beşer doğmanın zarurî, insan olmanın ise ihtiyarî bir nitelik taşıdığı dikkate alındıkda, 'olmak' için yola düşmek bakımından öncelikle sadece şuurlu bir yönelmenin, güçlü bir niyet ve gayretin gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim "insan olmak" tabiri halkımız arasında "adam olmak" tabiriyle ifade edilir ki burada "adamlık"ın "erkeklik" ile bir alâkası olmayıp "Adem olmak" ve/veya "Adem haline gelmek" demektir. ('Adam' sözcüğü 'Adem'den galat olup 'Adem' de İbranice 'edim'den gelir ki kök anlamı itibariyle çamur, toprak, vb. anlamları vardır. "Hz. Adem" ise hem özel isim olarak, hem de "Hz. İnsan" mânasında mecazen kullanılır.) "Adem olmak" ve/veya "Adem haline gelmek" ifadelerini doğru anlayabilmek için insanın iki öze, iki cevhere sahip olup bu iki cevhere nisbetle "hayvan-ı nâtık" (animal rationale) şeklinde tanımlandığını, kabaca anlam verilirse bu tarifin "düşünen/konuşan canlı" şeklinde açıklanabileceğini hatırlamak gerekir. Bilineni tekrarlamak pahasına söyleyelim ki 'hayvan' sözcüğü halk arasında umumiyetle kedi, köpek gibi 'behaim' karşılığında da kullanılageldiğinden, âlim ve âriflerimiz, yanlış anlamalara yol açan 'hayvan' sözcüğü yerine 'beşer' ve tabiatıyla 'nâtık' sözcüğü yerine de 'insan' sözcüğünü ikame etmişlerdir ki böylelikle "nefs-i natıka"yı (insanı) mesela nefs-i nebatî ile nefs-i hayvanî'den ayırmak kolaylaşmıştır. [Kur'an'da Efendimizin (s.a) muhataplarına "Ben de sizin gibi bir beşerim" dediği ve fakat asla "Ben de sizin gibi bir insanım" demediğine dikkat edilmelidir. Arapça'da 'beşer' sözcüğü "çamurdan, topraktan yapılmış heykel" anlamına gelir.] Kısaca beşeri insan kılan ve dahi insan haline getiren bu öze, yani bu beden'in 'akıllı' (nefs-i nâtıka sahibi) olmasına telmihen 'akıl' sema'ya, beden arz'a nisbet edilir ve insanın süflî (bedenî) hassaları beşeriyetinin, ulvî (ruhî) hassaları insaniyetinin bir eseri olarak kabul edilir. Nitekim "nefes-i Rahmanî", "nur-ı akl", "akl-ı ilahî" vb. terimler insanın hep bu zaviyeden yorumlanmasıyla ortaya çıkan adlandırmalardır. (Burada nefs-nefes bağıntısına dikkat edilmeli!) Beşerîliğin niçin zarurî, insanîliğin ise tam da aksine neden ihtiyarî olarak nitelendiği artık açıklık kazanmış olmalı. Hepimiz beşer olarak doğarız ama zihnimizi, aklımızı faal hale getirdiğimizde ancak, insan olmaya başlarız. İnsan olmak ahlak sahibi olmak demektir ve yeryüzünde ahlak sahibi tek canlı insandır. Çünkü idrak sahibi tek canlı odur. (Türkçe'de ahlaksız bir kimseye 'hayvan' dendiğinde, o kimsenin akletmediği ve bu yüzden o ahlaksızlığı yaptığı kastedilir; yani "Akletseydin, seni diğer hayvanlardan ayıran yetini/aklını/düşünceni kuvveden fiile geçirseydin bu ahlaksızlığı yapmazdın" denmek istenir.) İnsanın kendini tanıması, kendini araması, kendini özlemesi biraz da onun onu insan kılan, ilahî kılan özünü tanıması, araması, özlemesi demektir. Hak ya da batıl bütün dinlerin ve felsefelerin en temel iddiaları, insanın bu arayışına (doğru ya da yanlış) bir cevap teşkil ettikleri noktasındadır. Bu bakımdan gaflet, insanın insanlığından gafletidir! İMDİ tam da bu noktada soralım bakalım: Bu meselenin kadın ya da erkek türüyle alâkası nedir? İşbu noktada söylenebilecek yegâne şey, 'insan'ın gafletine yol açan etmenler nasıl her ferde göre bazı farklılıklar arzedebilirse, gaflet uykusunun sebepleri niceyse, kadın ile erkek türüne mahsus gaflet nedenlerinin de bazı yönlerden farklı olabileceğidir. Farklılık sebeplerin tezahüründe olup esasa ilişkin değildir! Bu bakımdan erkekler gibi kadınlar da "Hiç kendinizi özlemiyor musunuz?" sorusunun doğrudan muhatabıdırlar. Çünkü Hıristiyan dünyasında bilinen en çarpıcı soru (Qua vadis?) nasıl ki kadın-erkek ayrımını ciddiye almazsa, Kur'an'ın aynı anlamı taşıyan "Eyne tezhebûne?" (Nereye gidiyorsunuz?) şeklindeki başat sorusu da asla kadın-erkek ayrımı yapmaz.! Kadının da erkeğin de hem mahiyeti, hem hakikati aynıdır: insan! Varoluşsal her hitabın, kökü eşeleyen her sorunun muhatabı ne tek başına kadın, ne de tek başına erkektir; sadece ve sadece insandır! Sözün özü şu: Modern kadına kendini özleme, kendini arama yetisini kaybettiren, onu "Nereye gidiyorsunuz?" hitabını önemsemekten alıkoyan en önemli müsekkinlerden biri, kadını insanlığından önce kadınlığından etmeyi amaçlamış olan düzeysiz feminizmdir; tıpkı İslamcı kadınları kendilerini özlemekten alıkoyup onları uykulara salan aldatıcı parlak müsekkinler gibi. Oysa bir zamanlar 'edeb' ne de büyük bir imkândı kadınlarımız için!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |