AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Türkiye korkusu"

Dünyada, kendi dinamiklerini, imkanlarını ve zaaflarını kavramakta, harekete ve hayata geçirmekte zorlanan tek ülke Türkiye. Abartmıyorum: Yaşadığımız zengin tarihsel deneyim ve ortaya koyduğumuz performanstan sonra Osmanlı'nın son üç yüzyılı süresince Osmanlı'yı çökertmek için dört bir koldan Osmanlı'nın üzerine gelen Avrupalı "büyük güçler" karşısında kesinkes pes etmemiz, bizde iflah olmaz bir yok olma fobisi yarattı. İşte bu fobi, bizim imkanlarımızı, dinamiklerimizi ve zaaflarımızı keşfedebilmemizi zorlaştırdı ve zorlaştırmaya da devam ediyor.

Biz, kurucu iradeye sahip bir dinamizmi olan bir toplumuz. Avrupalıların üzerimize üzerimize gelmelerine rağmen yok olma fobisini üzerimizden atmayı başaramadık ama yok olmamayı, yaşadığımız "mekan"ı korumayı başardık. Ancak yok olma, yok edilme fobisi öylesine ciddi boyutlar kazanmış olmalı ki, bu mekan'da bizim tarih yapmamızı mümkün kılan, bize dinamik bir kurucu irade kazandıran müslümanlığın bahşettiği "imkanlarımızı" bastırmaya, gizlemeye ve hatta yok saymaya kadar vardırdık işi.

Şu an "Türkiye korkusu" olarak adlandırılabilecek bir fenomen, gerek Batılıların Türkiye ile kurdukları ilişkilere, gerekse Türkiye'nin elitlerinin hem Türk toplumuyla, hem de Batı'yla kurdukları ilişkilere yön veriyor.

İlkin Batılılardaki "Türkiye korkusu"nun ne tür görünümler aldığına bakalım: Amerikalılar ve Avrupalılar, Türkiye'nin resmen Batı yörüngesinde olmasından hoşnutlar. Ama Türkiye'nin bir gün kendi dinamiklerini ve imkanlarını keşfederek, Batı yörüngesinden çıkabileceğinden, yok olma fobisiyle bastırdığı veya bastırmaya zorlandığı imkanları harekete ve hayata geçirip kendine özgü bir yörünge kurmaya kalkışacağından korkuyorlar: Çünkü Türkiye'nin Osmanlı deneyimi ve pratiği, Türkiye'nin şartlar müsait hale ge(tiri)ldiği zaman kurucu iradesi ile hareket etmesini ve kendine özgü bir yörünge oluşturmasını mümkün kılacak kadar büyük ve dinamik bir deneyim. Üstelik, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'dan oluşan, Türkiye'nin tam merkezinde yer aldığı Osmanlı coğrafyası, hâlâ durulmuş değil.

Batılıların çok iyi bildiği bir şey var: Tarihin işleyiş mantığı, bu durumun uzun bir süre böylece sürmesine izin vermez. Osmanlı coğrafyası bir gün kendi kaderini kendisinin belirleyebileceği bir hareketlenmeye sahne olacaktır. İşte bu hareketlenmeyi sağlayabilecek en önemli ülke Türkiye'dir. Türkiye'nin, yeniden sahip olduğu imkanları harekete geçirme yani yeni bir Osmanlı misyonu ile hareket etme imkanı ve ihtimali her zaman mevcut. Türkiye'nin böylesi bir şeye soyunmaması için tıpkı "Osmanlı'nın durdurulması" gibi "Türkiye"nin de durdurulması hayati önem arzediyor.

Yani bizim tahmin ve tahayyül edemeyeceğimiz kadar ürkütücü bir "Türkiye korkusu" hakim Batılı hegemonik güçlerde. Bu nedenledir ki, Osmanlı coğrafyasında bizi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendirmesi gereken sorunlara bizim (gözlemci olarak bile olsa) müdahil olmamıza ve karışmamıza asla izin vermiyorlar.

Bunun ilginç örneklerini Arafat'ın Türkiye ziyareti sırasında ABD-İsrail'in bize "siz bu işe karışmayın!" diyerek anında tepki vermelerinde ve son Avrupa Parlamentosu toplantısında Avrupa'nın ilerde güçlü ve büyük bir Türkiye'nin handiyse AB'yi "rehin alabilecek" bir performans göstereceğinden duydukları kaygıları açıkça dile getirmelerinde gördük.

"Türkiye korkusu"nun Türkiye ayağına gelince... Elitlerimiz, Türkiye'nin sahip olduğu imkanları harekete geçirmeye kalkışması durumunda Avrupalıların ve Amerikalıların Türkiye'yi fena halde cezalandıracağı korkusu ile yaşıyorlar. O yüzden Türkiye, Batılı hegemonik güçlere, "Türkiye, asla Batı yörüngesinden çıkmayacaktır" diyor. Ve ardından da şu mesajı gönderiyor sürekli olarak: "Müslümanlığın ülkedeki iktidar aygıtlarını tanımlayabilecek ve yönlendirebilecek; dolayısıyla Türkiye'nin Batı yörüngesinden çıkmasına zemin hazırlayabilecek imkanlarını, dinamiklerini bastırma, yoksayma, etkisiz hale getirme çabalarımızı tüm hızıyla sürdürüyoruz; bundan emin olabilirsiniz".

Ancak bir nokta artık netleşmeye başlamış durumda: Batılı hegemonik güçlerin "Türkiye korkusu" her geçen gün artacaktır. Çünkü Osmanlı coğrafyasında büyük bir boşluk var. O yüzden bu coğrafya fokur fokur kaynıyor. Bu coğrafyanın gittikçe küreselleşen bir dünyada kendi imkanlarını, dinamiklerini bastırması ve başkalarının tayin ettiği rolleri oynayabilmesi artık daha fazla mümkün değil. Bu coğrafyada İslami söylemlerin -şu an primitif de olsa- tek ve en güçlü alternatif haline gelmeleri, gelecekte bu coğrafyanın kendi geleceğini ve kendi yörüngesini kendisinin belirleyebileceğinin önemli bir göstergesidir.

Peki, "Türkiye korkusu" ne olacak?

Bu soruya net cevap verebilmek kolay değil. Ama bu saatten sonra, Türkiye'nin, AB serüveni, yani yakın tarihimizde Batı'yla ilk kez fiilen yüzleşmesi, zamanla Türkiye'nin kendisini, kendi dinamiklerini, imkanlarını, zaaflarını ve misyonunu keşfetme serüvenine dönüşecek.


24 Kasım 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED