|
|
İftar merasim gibiydi
Balıkhane Nazırı Ali Bey, "Onüçüncü Asr-ı Hicri'de İstanbul Hayatı" adlı eserinde eski iftar sofraları şöyle anlatır: Ramazan akşamları verilen iftar ziyafetlerinin diğer zamanlarda verilen ziyafetlerden başlıca farkı iftar kahvaltısı kısmı olup, halkımızın birbirlerini iftara davetlerinde, yemeğin cinsine ve nefasetine dikkat etmekle beraber, kahvaltı tepsisinin en küçük teferruatına kadar intizamına ayrı bir önem verilirdi. Reçellerin çeşidi, peynir, havyar, zeytin, sucuk, pastırma gibi çerezler, ufak tabaklarla tepsiye yerleştirilip sinilere konulurdu. Zemzem fincanları, Medine hurması, hardal tabakları konmak suretiyle iftar sofrası tamamlanırdı." Has pide ve francala, çörek ve simitler de sofranın kenarına dizilirdi. Yemeğin sonunda hoşaf ikramı adetti. Ezana birkaç dakika kala sofranın başına gitmek ve sessizce ezanı beklemek iftarın şartlarından idi. Top atılması ile beraber oruçlar açılırdı. Yemekler, çorbalar, yumurtalar, etler, börekler, tatlılar şeklinde sıralanırdı. Yemekten sonra kahve ikramı çok önemliydi ve başlı başına bir merasime tabiiydi. İftar sofraları iki aşamalıydı. İlk aşaması "iftariye" denilen ilk fasıl, ikincisi de yemeklerin yenildiği ikinci fasıldır. Bu iki fasıl arasında akşam namazı için ara verilir, ikinci fasıl etli yemeklerin ikramıyla başlardı. Yemekten sonra yenen tatlı genellikle güllaçtı. Sahur yemeği Ramazan Sofralarının ikincisidir. Genellikle ev ahalisi arasında yenmekle beraber misafir ağırlamaların da olduğu bilinmektedir. Bu yemekle gündüz insanı susatmayacak, ama tok tutacak yemekler yapılır. Sahur sofrasında mutlaka hoşaf olur. Pilav, makarna, börek türleri bu yemeğin tutucu yemekleridir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |