|
|
Büyük lider 'Dedo Geg' Bu büyük lider, halkına, başını dik tutmayı, asla ümitsizliğe kapılmamayı öğretmiştir. Aliya, tüm hayatı boyunca idealleri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış ve kendinden önce milletini düşünmüş bir kişidir. Bu büyük liderin yaktığı idealler meşalesi daima yaşatılmalıdır.
OYA AKGÖNENÇ / İSTANBUL ESKİ MİLLETVİKİLİ
1992 yılından 1996'ya kadar Bosna Hersek'te yaşananlar, Avrupa'nın ortasında işlenen insanlık suçu ve soykırımı ve buna karşı tepkiler ve tepkisizlikler hala taptaze bir şekilde hepimizin aklında. İşte bu yılların heyecanları, üzüntüleri, ve çatışmaları arasında her zaman bir ışık huzmesi gibi parlayan, sabır, metanet ve azimle her türlü güçlüğe karşı dimdik duran lider, Aliya İzzetbegoviç idi. Biz onu her zaman hayranlıkla, sevgi ile ve onun gösterdiği örnek davranışlarla hatırlayacağız. Geçmişe kısa bir bakış
Yugoslavya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Tito'nun yarattığı ve 'Güney Slavları' anlamına gelen bir siyasi birlikti. Burada birçok Güney Slav gurubunun yanı sıra Boşnaklar gibi Slav asıllı olmayan, atalarının çok uzun zaman önce Anadolu'dan gelip, Balkanlara yerleşen ve diğerleri gibi Hristiyanlığı kabullenmeyip, tek tanrıya tapan Bogomil inancını ve sonra da Islamı kabul eden bir kavimle birlikte yeni bir ülke yaratmıştır. Bu birlik 45 yıl kadar sürmüş ve Tito'nun ölümü ile de dağılma sürecine girmiştir. Yugoslavya denen bölge 1900'lerin başına kadar da Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olarak bizlerin kültürü, örf ve adetleri ve siyasi yapısı ile haşır-neşir olmuş ve bu toprakları tam 450 yıl Osmanlı toprakları olarak bilinmiştir. Bu dönem içinde Bosna, Osmanlıların Balkanlardaki hem askeri, hem de idari merkezi olmuştur. Zaten Hristiyanlığa pek uymayan Bogomil dininden olan Boşnaklar, Osmanlı'nın gelişi ile birlikte büyük kitleler halinde Müslümanlığı kabul ederek, 1300'lerden itibaren bu Türk ve Müslüman imparatorluğun en saygın gurubu haline gelmişlerdir. Osmanlı gittikten sonra şu güne kadar da Müslüman kimliği ile Avrupada kalabilmiş yegane siyasi birim veya devlettir.
Problemlerin başlaması ve gelişimler Tito'nun ölümü ile Yugoslavya'da hegemonyayı ele geçirmeye çalışan Sırplara karşı, Hırvatlar, Makedonlar, Slovenler gibi Slav grupların tümü ve Müslüman Boşnaklara karşı koymuşlardır. 1992'den itibaren Yugoslavya'da başlıyan iç savaş gittikçe hızlanmış, yayılmış ve tüm Avrupa'yı ve hatta Dünyayı ilgilendiren bir problem ve yerel savaş haline dönüşmüştür. Katolik Hırvatları Almanlar desteklerken, Ingilizler ve Fransızlar Ortodoks Sırpların yanında yer almış, Ruslar, Slav kardeşliği ve Kilise bağlarını bahane ederek bizzat gönüllüler yollamışlardır. Bu arada arkalarına Almanları ve İsviçrelileri alan Slovenler ayrı bir cumhuriyet kurmuş, arkasından Hırvatlar, Hırvatistan'ı kurmuş, Makedonlar, Makedonya'yı ihdas etmiş ve sonunda kendilerine yapılan taaruzlar karşısında Boşnaklar da Bosna-Hersek Cumhuriyeti'ni ilan etmişlerdir. Fakat Bosna'nın özellikle ovalık ve çok verimli topraklarını elden kaçırmak istemeyen ve ortamın otorite boşluğundan yararlanan Sırplar ve Hırvatlar, Bosna topraklarını kendi aralarında bölüşmeye kalkışmıştır. Bosnalılar her iki taraftan saldırı ve soy kırımına uğratılmış, yüzbinlerce kişi inanılmaz acılara maruz bırakılmıştır. Buralarda ki esir kampları, İkinci Dünya Savaşı'nda ki esir kamplarını gölgede bırakmıştır. Boşnaklara saldırı, "Siz Türksünüz, Müslümansınız" diye yapılmıştır. Mezalimi yapanlar buna "etnik ve dini temizleme" derken ve açıkca bunu ifade ederken, Yugoslav guruplarını destekleyen Avrupa devletleri ve Türkiye için de aşırı Batı yanlısı guruplar ise, 'yok canım, bu sadece bir ekonomik ve siyasi mücadeledir, bir iç çekişmedir' diyecek kadar gaflet göstermişlerdir. Sonunda Boşnakların yardım ve imdadına koşanlar yine Türkiye, Iran, Pakistan, çeşitli Arap ülkeleri ve Islam dünyası olmuştur. Sırpların ve Hırvatların yaptıkları vahşet sınırları aşıp, Sırplar sadece Srebrinicsa'da, teslim olmuş 5000 Müslüman Boşnak erkeğini öldürünce sonunda tüm dünya isyan etmiştir.
Uluslararası politika ve çekişmeler İlk defa Avrupa devletleri savaşa müdahil olmuş ve hiç bir sonuç alamamışlardır. Orada İngilizlerin sunduğu planlarda öne çıkan durum tüm Yugoslavya'nın ve Bosna'nın pul, pul küçük kantonlara ayrılması önerisi olmuştur. Bu kabul görmemiştir. Yıllar geçmiş, çözümsüzlük ve vahşet devam etmiş, Bosna adeta bir kangrenli yaraya dönüşmüştür. Bu ara işi idare etmekle yükümlü Birleşmiş Milletler organizasyonu içinde ki çekişmeler ile çok garip olaylar olmaya başlamıştır. Mesela, BM Sırpların saldırısına karşı bir hava saldırısı ile cevap vermeye karar verince, emir NATO Başkomutanlığına iletilmekte, fakat NATO uçakları gelene kadar, Sırplar mevzi değiştirip, olaydan kurtulmayı başarmıştır. Sonradan anlaşılmıştır ki, İngiliz ve Fransızlar içindeki bazı subaylar taraf tutarak ve Sırplara haber vererek durumun kurtarılmasını sağlamıştır. Bu olaylar resmi kayıtlarda mevcuttur. Bir süre sonra ve bu tahammül edilemez haksızlıklardan sonra ABD işin içine girmiş ve görevi NATO'nun devr almasını sağlamıştır. Savaş ancak ondan sonra bitmeye yönelmiştir. Bu arada kendini iyiiice toparlayan Boşnaklar yurtlarını kahramanca savunmuş, kaybettikleri toprakları tek tek geri almaya başlamışlardır. Ne var ki, tam bu sırada savaş durdurulmuş, Dayton barış anlaşması müzakereleri başlatılmıştır. ABD'li Richarda Holbrook arabulucu ve barışın mimarı olarak Dayton'u her üç tarafa imzalatmıştır. Boşnaklar bu anlaşma ile kendi has topraklarını diğer iki gurupla paylaşmaya, kendi ülkelerinde ki yönetimi dönüşümlü olarak kabul etmeye ve kendilerini de tarihi isimleri olan Boşnaklar olarak değil de Bosnalılar olarak tarif etmeye zorlanmışlardır. Yugoslavya'nın dağılmasından sonra kurulan 5 Cumhuriyetten sadece Bosna'da böyle bir uygulama yapılmıştır. Yıllar sonra R.Holbrook yazmış olduğu, "Bir Savaşı Bitirmek" adlı kitaptan alınan kendi ifadesi ile şöyle demiştir: "Ben Dayton ile Bosna'yı Sırplardan ve Müslümanlardan kurtardım." Olayların gelişimi herkes için iyice ve dikkatle düşünülecek bir durumdur.
Büyük adam, büyük lider "Hayatımda attığım en zor imza bu Dayton anlaşmasına attığım imzadır" diyen Izzetbegoviç, tüm olumsuz şartlar altında vatanı ve milletini kurtarabilmek için ve yok olmamak için, anlaşmayı kabul etmiştir. Türklere her zaman minnet ve sevgisini çok net bir şekilde belli eden, burada o savaş sırasında acıyı ta içlerinde hissedenlerin yaptıkları destek, yardım ve fedakârlıkları dile getiren bu büyük lider, halkına başını dik tutmayı, asla ümitsizliğe kapılmamayı öğretmiştir. Aliya, ideallerin adamı idi, tüm hayatı boyunca idealleri için hiç bir fedakarlıktan kaçınmamış ve kendinden önce milletini düşünmüş bir kişidir. Bugün hem Boşnaklara, hem de Balkanlarda aynı idealleri paylaşanlara ve bizlere düşen görev, bu büyük liderin yaktığı idealler meşalesini daima yaşatmak olmalıdır. Tekrar, bu büyük fikir adamı, lider kişi ve bilge adam 'Dedo Beg'e Allah'tan rahmet dileriz. Emeklerinin yerde kalmamasını dileriz.
ALİYA YÜREKLERDE YAŞAYACAK
HÜSEYİN DURUKAN / YAZAR
Aliya 20. asrın sonunda nicedir özlediğimiz bir resim bırakmıştır belleklerimizde. Bakışındaki derinlik ve yüzündeki vakar onu hep bizden göstermiştir. Yüzündeki tebessüm, çiğ bir gülümsemeden çok ağlamaklı yüz hatlarının hüzne karışmış ifadesi gibi durmakta, yeşil gözbebekleri hikmetli bakışına tarifi güç bir anlam katmaktadır. 'Bilge Kral' sözü günümüzde onun kadar kimseye yakışmamıştır. Aliya tarihe çentik atmış bir sembol isimdir. Aliya olmasaydı, dünya sisteminin Sırplaştırmak ve Hırvatlaştırmak için elinden gelen tüm imkânları kullandığı bir zamanda, üzerlerinden Tito silindiri geçen Boşnak halkındaki müslümanlık mayası yeniden tutmayabilirdi. Bu maya bugün tutmuştur ve smanlının Batı cephesindeki en muhkem kalesi olan Adriyatik yamaçlarında küllerinden silkinmiş Boşnak müslümanları dipdiri durmaktadır.
Bilge Kral öldü
YUSUF YAVUZYILMAZ / ARAŞTIRMACI
Begoviç 1992 yılındaki bağımsızlık reformundan sonra Sırp saldırıları ve jenosizmi ile uğraşmak zorlunda kaldı. Savaş tecrübesi Aliya İzzetbegoviç için görüşlerinin olgunlaşması açısından inanılmaz bir tecrübe oldu. Çağdaş İslami hareketler içinde İran, Sudan ve Bosna tecrübeleri son derece önemlidir. Ancak Bosna tecrübesi, Balkanlar'da İslam olmayan topluluklar içinde geliştiği için diğer tecrübelerden daha çok dikkat çekici olmuştur. Begoviç 'Doğu ve Batı arasında İslam' adlı eserinde, modern dünyada İslam vahyinin ne anlama geldiği sorununu anlamaya ve çözmeye çalışmıştır. Aslında bu çaba modern İslam düşüncesinin de temelini oluşturur. Bu anlamda İzzetbegoviç, 'yenileşme hareketi'nin son halkalarından biri sayılabilir. Yenileşme hareketinin ana amacı, dini düşünceyi yeniden yorumlayarak anlaşılır bir hale getirmek, İslam topraklarını sömürgecilerin etkisinde kurtarmak ve bağımsızlığına karıştırmaktır. Osmanlının son dönemlerinde başlayan bu tartışmalarıda ne yazık ki sentezci bir bakış açısı geliştirilememiştir. İşte Aliya İzzet Begoviç'in duruşu bu noktada son derece anlamlıdır. O ne kendi halkına, inancına ve değerlerine sırtını dönen bir sömürge aynıdır, ne de Batı'dan habersiz kendi kabuğuna çekilmiş bir kişiliktir. Aliya İzzetbegoviç doğuyu ve batıyı harmanlamış, halkı için çarpışan ve düşüncelerini uygulama alanına koyan bir aydındı. Böyle bir algılayış ve derinlik Bosnaínın ikinci bir Endülüs olmasını engelleyen temel faktördür. İzzetbegoviç, tüm mesaisini islamın bugünkü modern dünyanın çürümüşlüğü karşısında nasıl bir çözüm yolu üretebileceği üzerinde yoğunlaştırmıştı. Bosna tecrübesi görüşlerinin pratik uygulaması gibidir. Bosna'nın kurtuluş mücadelesinde bütün tecrübesini ortaya koydu ve bir halkın Balkanların ortasında yeniden dirilişine tanıklık etti. Binlerce Bosnalı, Sırp askerlerinin vahşiliğine kurban giderken soğukkanlılığını koruyarak halkını tehlikelerden korumaya çalıştı. Her hareketinde, her sözünde doğu ve batı kültürüne sahip olmasından gelen engin tecrübesini kullandı. Böylece O Müslüman olsun olmasın bütün dünyanın saygısını kazanan ender bir devlet adamı ve siyasetçi oldu. Aliya'nın 'Doğu ve Batı Arasında İslam' adlı eseri, Muhammed İkbal'in 'İslamda Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu' adlı eserinin bir açılımı gibidir. O da İkbal gibi batıyı ve doğuyu iyi bilen Müslüman bir aydındı. Ama onu İkbal'den ayıran görüşlerinin sadece teorik alanda kalmayıp, Bosna savaşı ile pratik uygulamaya geçmesi idi. O sadece bir düşünür değil halkını kurtarmaya çalışan bir komutandı. Aliya İzzetbegoviç'in dinin doğuşu ve zamanla statükolaşması hakkındaki görüşleri, felsefi tarafının ne kadar güçlü olduğunun da göstergesidir Aliya İzzetbegoviç'e göre 'Din de, devrimler de acılar ve ızdıraplar içinde doğar ikisi de refah ve konfor içinde yok olup gider. Gerçekten devam eden sırf onların gerçekleşmesi çabasıdır. Onların gerçekleşmesi aynı zamanda ölümleri demektir. Din de devrim de gerçekleşirken kendini boğacak kurumlarını, statükolarını doğururlar. Devrim yalanını söylemeye ve kendine ihanet etmeye başladıktan sonra, statükolaşmış sahte dinle ortak bir dil kullanmaya başlar'. Aliya İzzetbegoviç'in bu derin analizi ışığında İslam tarihinin yeniden okunması gerekmektedir. Bu okuma bize tarih konusunda inanılmaz bir derinlik kazandıracaktır. Bosna'nın efsanevi lideri arkasında sadece gözü yaşlı bir halk bırakmadı, aynı zamanda İslam dünyası yenilikçi bir aydınını kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşadı. Tarihteki yüce aydınlar gibi Aliya İzzetbegoviç de onurlu bir hayat yaşadı ve yaşayanlara ölümsüz bir miras bıraktı. Mekanın cennet olsun Bilge Kral.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |