AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"Türk'ün uygarlıkla imtihanı"

Tırnak içine alınan bu başlık, Radikal gazetesinin Pazar eki Radikal İki'nin 5 Ekim 2003 tarihli 365. sayısının yedinci sayfasında yayımlanan bir yazının başlığı. Erol Göka'nın kaleme aldığı yazı, daha başlığıyla dikkatinizi çekiyor. Hemen Halide Edip Adıvar'ın "Türk'ün Ateşle İmtihanı" adlı kitabını hatırlıyorsunuz. O kitapta "ateşle imtihan" olarak adlandırılan olayın adını koymakta henüz bir birliğe ulaşabildik mi?

a) Kurtuluş Savaşı
b) Ulusal Kurtuluş Savaşı
c) Millî Mücâdele
d) İstiklâl Harbi
e) Bağımsızlık Savaşı

Hepsi de 1919-1922 arasında yürütülen eylemi adlandıran bu ifadeler arasında görülen farklar üzerinde yeterince düşünüldüğünü sanmıyorum. Hattâ bu ifadelerle sözü edilen gerçeklik ve onun mahiyeti hakkında da yeterince net bir görüş yok ülkemizde. Bir çeşit bulanıklık, bir çeşit belirsizlik, kimi şeylerin gizlenmesi ya da geriye çekilmesi, kimi şeylerin abartılması gibi işlemler yapılmış ve yapılıyor.

Yukarıdaki adlandırmalara "Kutsal isyan", "Anadolu ihtilâli" gibi daha özel adları da eklediğimizde durum daha da karmaşıklaşıyor. Hele, adlandırmalarda sözü geçen "millî" ve "ulusal" sıfatlarının içeriği, tıpkı Türk'ün içeriği gibi yeterince net değil. Millet, ulus ve Türklük kavramlarının tarihsel, dinsel, siyasal ve ülküsel anlamları ile kullanım değerleri arasında birtakım boşluklar bulunduğu ve bu kavramlara herkesin kendi yaklaşımına göre ayrı anlamlar yüklediği anlaşılıyor. (İsmet Özel'in Türklük kavramına yüklediği anlamı hatırlayın.)

Ülkemizde, yakın dönemde sık sık kullanıldığını ve bir "suçlama" değeri taşıdığını gördüğümüz "takiye" kavramını 1923 öncesi ile 1923 sonrası söylenenler ve yapılanlara uyguladığımızda karşımıza nasıl bir görüntü çıkar? Bu görüntüyü dürüst ölçütlerle değerlendirdiğimizde, millet-ulus-toplum ile yönetici-aydın arasındaki algı ve amaç çelişkilerinin zorladığı kandırmacaların bulunduğunu görebiliriz. Bunu sanırım Erol Göka da görebilir. Buna rağmen, yukarıda sözünü ettiğim yazısında yer alan ve öne çıkarılan şu cümleyi yazabilmiş:

"Cumhuriyet'le Türkler, yalnızca kendileri için değil, bir arada yaşadıkları herkes için eşitliği, dayanışmayı öne çıkaran bir uygarlaşma hedefine yöneldi."

Burada sözü edilen yönelişin 1908 İkinci Meşrutiyetinde değil de, 1923 Cumhuriyetinde bulunması için yeterli gerekçemiz var mı? Hürriyet, uhuvvet, müsâvât sloganı "Ne mutlu Türküm diyene!" sloganından daha eşitlikçi değil mi? Eğer sloganları değil, uygulamaları esas almalıyız, derseniz, tehcir gerçekleri ile mübâdele gerçeklerini, 6-7 Eylül olaylarını, her iki dönemde yaşanan siyasal cinayetleri hatırlayınız. Bunlar öz bakımından birbirinden çok mu farklıdır? Şeyh Sait isyanı sürecinde olup bitenleri, son yirmi yılda otuz kırk bin cana mal olduğu bilinen çatışmayı, sadece dış etkenlere bağlamak doyurucu bir açıklama getirmekte midir?

Kaldı ki, Cumhuriyet ile birlikte girildiği söylenen "uygarlaşma hedefi" içinde "Türklerin kendileri için" bile "eşitlik ve dayanışmayı öne çıkaran" bir tutumdan söz etmek kolay değildir. İmam Hatip mezunlarına ya da başörtülü insanlara eğitim ve çalışma alanında uygulanan tahammül edilmez eşitsizliğe bakıldığında sorgulanması gereken şey, belki de "uygarlaşma"nın içeriği olacaktır. Hangi uygarlıktan söz ediyoruz?

Erol Göka'nın saydığı "uygarlıklar" arasında "İslâm uygarlığı"nın bulunmaması da dikkatimi çekti. Türklerin de mensubu bulunduğu böyle bir uygarlık yoksa eğer, İstanbul'da Süleymaniye Camii, Macaristan'da Gülbaba Türbesi de yok, demektir. Yoksa ayrı dilleri mi konuşuyoruz biz?


7 Ekim 2003
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED