Maçtan önce bir hafta boyunca sordular: "Galatasaray için ne düşünüyorsun?"

Sarı-Kırmızılı takımı sadece TV'lerde seyrettik hazırlık maçlarında. Son maçında Liverpol önündeki galibiyeti bir yana, oynadığı futbol bana göre nefisti. Kıstasım basit, bir futbolcu ayağına gelen toplardan yüzde kaçını arkadaşına isabetli olarak pas yapmış, gollük şut atmış, buna bakarım. Bunların toplamı da zaten takım oyunu olur. Geriye ne kalır? Bireysel beceriler.... Yani meşin yuvarlakla yapılan şık hareketler. Onlar da zaten sanattır. İşte Galatasaray, Liverpol maçında bu yüzden çok başarılıydı. Ama o maçın öncesinde Hertha Berlin'den hem bol gollü bir yenilgi almış, hem de tel tel dökülmüştü. İşte soranlara böyle cevap verdim ve o ünlü şarkıyı hatırlattım "Bir dargın bir barışık"...

Dün de aynen öyle oldu. Sarı-Kırmızılı takımın futbola dargın olduğu gündü. Daha doğrusu öyle başladı. Şimdi tüm Galatasaray taraftarı ilk yarıdaki oyun için Fatih Terim'in karşısına dikilip sormalı: "Bu takıma nasıl bir futbol oynatmak istiyorsun, taktiğin nedir?" İlk yarıdaki Galatasaray için bir düşünün; dörtlü bir defans, beşli bir orta saha, önde Hakan Şükür. Kaleye arkası dönük oynayan Hakan, sözde kendisine uzatılan topları sağ ve solundan koşacak Berkant ve Hasan Şaş'a yuvarlayacakta, Aslan gole kavuşacak. Tam tersi oldu. Fevkalade oynayan Diyarbakır, kontra ataklarla Sarı-Kırmızılı o kalabalık defansı tiftik gibi attı. Hele Saffet, durmadan 4 kişiyle boğuştu; bir de enfes gole imzasını koydu.

Ama futbol bir yandan sonuç oyunu, bir yandan da hatalar... İkinci yarıya Berkant'ın yerine Arif'i, Ayhan'ın yerine Bülent'i alarak çıkan Galatasaray, bu yarıda futbolla barışık bir oyun tutturdu. Arada şanslı bir topla Hakan Şükür'ün ayağından golü atınca, seyircisinin de tekrar sevgilisi oluverdi. Ardından Hakan Şükür bariz ofsayttan bir gol daha atınca, devamlı elektrik kesintisi yüzünden bir durup bir başlayan oyunun da mukadderatı da belli oldu.

Künye

Temsilcilikler

AboneFormu

MesajFormu