AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Cumhurbaşkanı Sezer niçin halka inmiyor?

Ciddi, soğuk. Titiz, ihtiyatlı. Hiç esnek değil. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer için buna benzer nice sıfatlar sıralanabilir.

Belki de bu hukukçu vasfından ileri geliyor.

Kalın kitaplarla dört duvar arasında geçen uzun yıllar.

Anayasa Mahkemesi'nde aylar süren incelemeler.

Dosyalar, yine dosyalar....

Kanunlar, kararnameler....

Şimdi, bu ortamda uzun yıllar yaşayan bir kişi bana neşesini kaybeder gibi geliyor.

Belki de yüksek mahkeme üyelerinin çoğunun ciddi, vakur görüntülerinin ardında bu gerçek yatıyor.

Sezer asosyal biri. İnsan ilişkileri sıcak değil.

Basınla bile diyalogu yok.

Yurtdışı gezilerine katılacak gazeteci bulamıyor.

Son gezilerinden birine, sadece 3 gazeteci katıldı. Bunlardan ikisi zaten TRT ve Anadolu Ajansı muhabiriydi.

Kabul etmek gerekir.

Sezer, Turgut Özal gibi tonton, Süleyman Demirel gibi larj değil.

Hatta hatta Evren kadar bile halkla diyaloğu yok.

Halkın arasına katılmıyor. Siyasetçi terimi ile halka inmiyor.

Vetolara gelince:

Bunu sırf hükümete karşı olduğu için yaptığı iddialarına katılmıyorum.

Öyle olsa Eve Dönüş diye tanımlanan Topluma Kazandırma Yasası'nı hemen onaylamazdı.

Biliyorsunuz, bu yasanın Meclis'ten geçmemesi için CHP büyük uğraş verdi.

Her türlü muhalefeti yaptı.

Deniyordu ki: "Cumhurbaşkanı Sezer aslında CHP'li, vetolarda bunun etkisi oluyor."

Duygularını işine karıştıracak bir kişiye benzemiyor.

Benim anlamadığım bir konu var.

Hükümet, Cumhurbaşkanı Sezer ile niçin daha iyi bir diyalog kurmaya çalışmıyor.

İktidarları boyunca Sezer bu görevde kalacağına göre, Köşk'le bir gerginlik yaşanması doğru mu?

Bazı önemli yasalar ve kararnameler Meclis'e gelmeden ya da geldikten sonra Köşk'e çıkılsa ve Sezer'e bilgi verilse yanlış mı olur?

Belki bunlar yapıldı da bir sonuç alınamadı.

Aslında Sezer ile diyalog kurmayı ben de çok arzu ediyorum.

Kendisine ulaşmak mümkün olsaydı, şöyle felekten bir gün çalardık.

Yok, öyle çılgınlıklar falan değil.

Örneğin tavla ya da santranç oynardık. Ya da balık tutardık.

Boğazda güzel bir yemek yerdik.

Vardır mutlaka sevdiği şeyler...

Onları yapardık.

Hem de bu sayede çok merak ettiğim, "Nelere gülüyor?" sorusunun cevabını arardım.

Özal ve Demirel zamanında Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler Müdürlüğü bu tür taleplere de bakardı.

Şimdi o da katılaştı, soğuk bir makam haline geldi.

Sezer'i, o hapishaneden bir günlüğüne de olsa çıkarmak çok keyifli olurdu.

Sayın Cumhurbaşkanım kırın şu çemberi artık.

"Zayıflama" yazılarının suyu çıktı

Hangi gazeteyi, dergiyi açsam aynı nakarat.

"Nasıl zayıflarsınız?. Sağlıklı yaşamın sırları.

Vitaminler... Sebzelerin yararları..."

Bahar gelirken başlayan bu tür yazılar, araştırmalar hala tüm şiddeti ile sürüyor.

Millet yazın zayıflayıp denize girecek ya bütün mesele bu.

Sanki kışın sağlıklı beslenmek, ya da zayıflamak gerekmiyormuş gibi.

Bir de çok merak ediyorum.

Yazılan rejim tariflerini kaç kişi uyguluyor? Bunlardan kaçı zayıflıyor?

Sayılarının fazla olduğunu hiç sanmıyorum.

"Şunu ye bunu yeme" tavsiyeleri artık kabak tadı verdi.

Boşverin o tavsiyeleri, ukalalıkları.

Beni dinleyin, zayıflayın.

İşte garantili formülü açıklıyorum:

"Az ye, hareket et."

Bu kadar.

Bu bomba daha etkili olacak

Dün morallerin iyi olduğu bir gündü. Nedeni, IMF'ye olan 11 milyar dolarlık borcumuzun ertelemesi.

Merkez Bankası bu moralle gecelik faizleri 3 puan daha geri çekti.

Pusuda bir moral dopingi daha var.

Onun da etkisi büyük olacak. En azından öyle varsayılıyor.

ABD'nin vereceği 8,5 milyar dolarlık krediden söz ediyorum.

Bu kredi için müjdeli haberlerin gelmesi an meselesi.

ABD bu konuda harekete geçmek için IMF'nin Türkiye notunu bekliyordu.

Karnemize not "iyi" olarak yazıldı.

"Öyleyse mesele yok. Gelsin kredi" diyemiyoruz.

Çünkü bir sorun daha var:

Irak.

ABD, "Krediyi hayata geçireyim de Türkiye'nin Irak'a asker gönderme işi ne olacak? "diye sık sık soruyor.

Bizimkiler de "Canım o iş başka bu iş başka" diyorlar ama, karşısındakini pek ikna edemiyorlar.

Aksi olsaydı kredi serbest bırakılırdı.

Irak'a asker gönderme riskli bir karar. Bu konuda her kesimin onayı olmalı.

Muhalefet partisi bile ikna edilmeye çalışılmalı.

İnce eleyip sık dokumak lazım.

Irak'ta askerlerimizin başına gelebilecek kötü olayların faturasını göğüslemek mümkün olmayabilir.

Evlatlarını kaybedenleri 8,5 milyar dolar ile avutamazsınız.

Hükümet Irak'a asker göndermeyi tartışırken sadece 8,5 milyar doları değil, ABD ile ilişkileri de değerlendiriyor.

Tezkere gibi bu konuda da hayır dersek, ilişkiler yeniden gerilebilir.

8,5 milyar dolar da hayal olarak kalır.

Bana sorarsanız.

İnsan kanının bedeli yoktur.


7 Ağustos 2003
Perşembe
 
ŞEMSİ YÜCEL


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED