|
|
Özkök bana borçlu
Ertuğrul Özkök bana tam 'bir saat' borçlu. Eski bir yazısını bulmak için tam bir saatimi harcadım çünkü... Önceki gün Hürriyet'te, "Beklediğimiz özür hâlâ gelmedi" başlıklı bir yazısı çıktı Ertuğrul Özkök'ün; orada, "Bu yılın başında bir yazı yazdım" diyordu... Yazısı 17 Kasım terör örgütüyle ilgiliymiş. Yunanistan'daki 17 Kasım örgütüyle ilgili son gelişmeleri yakın tâkibe aldığım için, atıfta bulunduğu o eski yazıya ulaşmak istedim. 1 Ocak 2002'den 15 Ocak 2002'ye bütün Hürriyet'lerde çıkmış yazılarına baktım... Yok... "Acaba, bir yıl önce olmasın?" düşüncesiyle 1 Ocak 2001'den 15 Ocak 2001'e kadarki Hürriyet'leri de gözden geçirdim... Yine yok... Sonunda, yazıyı, imzasız beni bekliyor buldum (8 Ocak 2002). Yunanlılara göre, Türk-Yunan ilişkilerinin kötü olmasından Türkiye'de en fazla medya sorumlu, onda da başı Hürriyet çekiyor. Geçen ayın son günü, Atina'da çıkan To Vima gazetesinin pazar eki VimaGazino'da yayımlanan bir röportajda, Elena Moshidis'e, "Aydın Doğan aldıktan, ben de başına geçtikten sonra, Hürriyet, Türk-Yunan dostluğu için çaba harcıyor" demiş Özkök... Yunanlı meslektaş, "Peki ya Kardak krizi?" diye sorunca biraz rahatsız olmuş Hürriyet yönetmeni... Kardak krizi, hatırlayacaksınız, Türkiye ile Yunanistan'ı savaşın eşiğine getirmişti. Özkök'ün, Yunanlı gazeteciye anlatımına göre, olay bakın nasıl başlamış: "Sabah toplantılarının birinde bir gazeteci Kardak kayalığı yakınlarında bir şeyler olduğunu söyledi. Ben önemsemedim. Bir iki gün sonra önemli bir haber gündemde olmadığı bir zamanda bu haber aklıma geldi. Bu arada, Milliyet gazetesi bölgeye adam göndermiş ve yemyeşil olan başka adacığın fotoğraflarını yayımlamıştı. Haber müdürümüz asıl adanın fotoğraflarının iki saat sonra elimizde olacağını bildirdi. Fotoğraf çeken gazeteci geldiğinde, kayalığa inip orada bir Yunan bayrağı bulduğunu ve onu alarak yerine Türk bayrağı diktiğini söyledi. Kendisine bu yaptığının büyük bir çılgınlık olduğunu ve ulusal sorun yaratacağını söyledim. Bana, 'Kimse görmediğinden bir şey olmaz' dedi. Fotoğrafı akşam haber bültenlerinde yayınlayınca ortalık âniden karışıverdi. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri çok kızdı, Yunan basını ise olayı ciddiye aldı. İki ülke arasında gerginlik tırmandı ve sonra kriz yaşadık." Ne kadar basit değil mi? Habersizlikten kıvranılan bir günde olmayan bir kriz çıkartılıvermiş... Bir diğer gazete de, 'Kardak' diye başka bir adanın fotoğrafını yayımlamış... Bir hayretimi buraya taşımalıyım: VimaGazino adlı hoş ekte Türk basını ile ilgili bir bölüm var. Kendilerinden, "Kalemleri ile Türk siyaset dünyasını etkileyen Türkiye'nin en tanınmış üç basın mensubu (..) Her üçü de gazetelerinde yazdıkları ile bazen olumlu bazen olumsuz ortam yaratma gücüne sahiptirler. Güçlü kalemleri ile Ankara ve İstanbul'da gösteriler düzenlenirken, Ege'de sıcak olay da yaratabiliyorlar. Onlar Türkiye'de kamuoyu önderidir" diye söz ettiği üç gazeteciyle mülâkatlar yayımlıyor VimaGazino. Sekiz sayfalık bölümde, iki koca fotoğrafıyla en büyük yeri Ertuğrul Özkök işgal ediyor... Kendisiyle ilgili küçücük haberleri bile sayfalarına taşıyan Hürriyet'te bu yayın tek satırla yer almadı. Yoksa, diğer iki yazara (Murat Belge ve Fehmi Koru) verilen önem mi hoşuna gitmedi Hürriyet'in? Oysa, geçen yıl, Yeni Şafak yazarlarıyla arası hiç de fena değildi. Arşivde karşıma çıkan eski bir yazısına şöyle girmiş Özkök: "Dünkü gazetelerde 'Turk.Net' adlı internet portalının düzenlediği bir anketle ilgili haberler vardı. / Anket sonucuna göre en iyi gazeteciler arasında 'Fehmi Koru, Cengiz Çandar' gibi isimler bulunuyor." Hürriyet'in aynı ankette 'en iyi gazete' seçilmesinden kendisine de iftihar payı çıkartıyordu Özkök... Neyse... Arşiv taraması yaparken gözüme ilişen bir başka yazısı da ilginçti Hürriyet yönetmeninin. Bülent ve Rahşan Ecevit için yazdığı bir yazı bu. "Bu da benim vatandaşlık hakkım" başlıklı yazıya siz de bir göz atın: "Bu cümleleri okuyunca bir kere daha şuna inandım. / Siyasette zarafet en etkili araçtır. / Ve zarif üslup da, demokrasinin en güzel siyasi mücadele biçimidir. / Böyle olduğu için Ecevit bunca yıl politikada kalabilmiştir. / Bunca yıl kirlenmemiştir. / Bugün de en çok oy alan partinin genel başkanı olarak başbakanlık koltuğunda oturmaktadır." Bir arabaşlıkla "Hürrem Sultan mı?" diye sorduğu Rahşan Hanım'la ilgili tespitleri de şu: "Yıllardır, suni 'kotalarla' kadının siyasetteki ağırlığını artırmaya uğraşıyoruz. / Ama bir yandan da tırnaklarıyla siyaset yapan kadınları yerinden etmek için elimizden geleni yapıyoruz. / Rahşan Ecevit'i, 'kocasını perde arkasından idare etmeye çalışan' bir 'Hürrem Sultan' gibi görmek çok yanlış. / Rahşan Hanım direkt olarak siyasetin içinde. / Üstelik bu oyunu kurallarına göre oynuyor." Yazı şu cümlelerle bitiyor: "Ben Ecevitler'i 1979 yılından beri şahsen tanıyorum. / Demek ki 20 yılı aşkın bir süre geçmiş. / Bu süre içinde ilişkilerini hep takdirle izledim. / Hem Rahşan Hanım'ın Bülent Bey'e olan koruyucu, destekleyici tavrını. / Hem de Bülent Bey'in ona karşı olan saygısını ve zarafetini. / O yüzden ben de 'vatandaşlık hakkımı' kullanarak, 'Ecevitler'e ve onların zarif politikalarına daha ihtiyacımız var' diyorum." (Hürriyet, 11 Ocak 2001). Benim yazım daha bitmedi.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |