|
|
Aşk mülahazalarına
bir zeyil
Daha önce bilgim olsaydı, bu konuda yazdığım yazılara bunu da eklerdim. Çünkü bu konuda düşündüklerime tam da uygun düşen bir örnekle karşılaştım. Birkaç gün önce Hasan Bülent Kahraman "Kültürel Erginlik Bunalımı" başlıklı yazısında (Radikal, 25 Tem. 2002) farklı bir bağlamda 1959 yapımı bir filmden bahsediyordu. Senaryosu Pasolini ile Benigni'ye ait olan Bolognini'nin Yakışıklı Antonio adını taşıyan bir filmi.. Kahraman, filmin özetini şöyle veriyor: Bir Yunan tanrısı kadar yakışıklı ve bütün kadınların peşinden koştuğu, onun da kayıtsız kalmayıp birçok macera yaşadığı çökmekte olan bir burjuva ailesinin çocuğu, başarısız Antonio, maddi" yönden çok güçlü bir ailenin kızı olan Cardinale'yle evlenir ama aradan birkaç yıl geçmesine karşın elini karısına sürmez. Aileler araya girer ve Katolik oldukları için boşanması nerdeyse imkânsız bu çifti ne yapıp edip ayırırlar. Yakın arkadaşı bunca ilişkiden sonra bunun nasıl olduğunu sorunca Antonioni: "İnsan âşık olduğu kadınla sevişemez" der. Nihayet evdeki hizmetçiyle beraber olur, hizmetçi hamile kalır, o da böylece ailesinin alnındaki lekeyi temizlemiş olur. Bu öyküde, bizim daha önce tespit ettiğimiz aşk olgusunun bütün tipik özelliklerini bir kez daha sağlamamız mümkün görünüyor. Bir kere aşk, kavuşma (vuslat) iştiyakından doğuyor ve sürekli aynı iştiyakın ardından gidiyorsa, kavuşmanın böyle bir süreçte boyuna ertelenmesi gerekir. Nitekim şimdi sözü geçen filmde de, âşıkların kavuşma imkânı ellerindeyken bunu erteledikleri, daha doğrusu reddettikleri anlaşılıyor. Çünkü kavuşmanın vukuu ânında aşk ilişkisi ortadan kalkmış, o ilişkinin mahiyeti dönüşmüş, başka bir muhteva kazanmış olur. O yeni muhtevadaki ilişkinin adı sıradan bir sevgi ilişkisidir. Çünkü burada, artık kavuşma iştiyakı ortadan kalkar, eşdeyişle bu iştiyak öldürülmüş olur. Aynı durumu Leyla ile Mecnun hikâyesinde görüyoruz. Hikâyenin sonunda âşıkların eline kavuşma fırsatı geçmişken, aslında bu fırsat âşıkların önüne çeşitli vesilelerle getirilmişken her defasında, kavuşmanın gerçekleşmesi Mecnun tarafından reddedilir. Kimse de buna bir anlam vermez, veremez. Durumu, en sonunda gene Mecnun'un kendisi açıklamak zorunda kalır ve sevgilisine hitaben: "Sen sensen ben kimim, ben bensem sen kimsin?" der ve ekler: "Ben aşkı arıyorum, seni (sevgiliyi) değil!" Belli başlı bütün aşk öykülerinde kavuşmanın gerçekleşmediğini tespit edebiliyoruz. Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Romeo ile Juliet vs. vs. İşin ilginç yanı, kavuşma ile biten aşk öyküleri, üzerimizde etki bırakmıyor; onlar tatsız, halavetsiz birer öykü olmaktan öteye geçmiyor. Evet, aşk üzerine olan yazılarımız şimdi kitaplaşmak üzere, eğer bu film üzerine bilgimiz olsaydı, orada söylediklerimize bir örnek daha katmış olurduk, vesselam..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |