T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Rüya takımı "zencilere" karşı

Ben şahsen, DSP'lilerin hareketini, 1999 seçimleri öncesindeki "Küskünler hareketine" benzetiyorum. O tarihte, bir daha seçilemeyeceklerini anlayan milletvekilleri biraraya gelerek, "Demokratikleşme yolunda adımlar atılsın, Anayasa'yı değiştirelim, bu yüzden seçimleri erteleyelim" demeye başlamışlardı.

Bugün Ecevit'i terk edenlerin hangi gerekçeyle bu eylemi gerçekleştirdikleri anlaşılmıyor. Zira, 9'lardan DSP'li Tahir Köse'nin de söylediği gibi, gemiyi batarken terk edenler "En fazla ağlayanlar ve Ecevit'i en fazla alkışlayanlar."

*   *   *

Evet... Ecevit'in Genel Başkanlığı ve başbakanlığı bırakması, DSP'nin yeniden şekillendirilmesi için gayret sarfetmesi lâzımdı. Ama, bu istikamette, meselâ Hüsamettin Özkan'ın ona bir telkini oldu mu? Özkan, DSP'nin hangi icraatına karşı çıktı?

Peki Türkiye'yi bugünkü ekonomik bataklığa sürükleyenler kim?

Kemal Derviş'i sorumlu tutmayabiliriz. Çünkü o, gerçekten bir enkaz devralmıştı. Ama, Derviş'in selefi Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal değil miydi? Önal, Hüsamettin Özkan'ın has adamıydı. Özkan da, Ecevit Hükûmeti'nde fiilen başbakanlık yaptı.

Kayserili'nin eşeği

Kayserililer için yaygın bir söz vardır. Kayserilinin cinliğini vurgulamak amacıyla "Eşeğini bile boyayıp satar" derler.

Mevcut ve yıpranmış hükûmetin en önde gelen isimlerinin "yeni bir oluşum" diye satışının yapıldığını görünce, aklıma bu söz geliverdi. Unutmayalım ki, Hüsamettin Özkan da Kayserili.

Bütün günahlar Ecevit'in boynuna bırakılıyor. Recep Önal, Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve Ecevit'i her fırsatta alkışlayıp, onun her sözüyle ağlayanlar, şimdi, "Türkiye'nin yolunu açıyoruz" diye ortaya çıkıyorlar.

Şu kahramanlara bir bakın!

Acaba bu "yalancı dolma" Kartel'in (Tekel'in) gayretleriyle halka yutturulabilecek mi?

Hiç Mesut ve Turgut Yılmaz kardeşlerle kolkola hareket eden Hüsamettin Özkan, sol çizgiyi temsil edebilir mi?

İsmail Cem, Özkan'la bütünleşirken, bir anlamda mazisine ihanet etmiş olmuyor mu? Ve ekonomiyi düzeltecek diye işbaşına getirilen, Türkiye'yi 30 milyar dolar İMF'ye borçlandıran Derviş, istifa ederken millete ihanet etmiş olmuyor mu?

*   *   *

Gerçekleri çarpıtanlar, "Özal modelinden" söz ederken, Anap'ın 4 eğilimi birleştirdiğini de hatırlatıyorlar.

Oysa, Özal, muhafazakâr değerleri temsil eden, ekonomide liberalizme inanan, büyük sermaye ile yakın ilişkileri olan pragmatik bir politikacıydı. 4 eğilimden bahsetmekle birlikte, Anap esas tibariyle milliyetçi-muhafazakâr-liberal bir çizgiyi yansıtıyordu. Solla hiç ilgisi yoktu. Bazı eski marksistlerin, Maocuların Özal'a yakın olması, Anap'ın sol görüşü benimsediğinden ziyade, eski solcuların, liberal değerleri benimsemesinden kaynaklanıyordu.

Dolayısıyla İsmail Cem'i, sol-sağ ayırımından koparıp, renksiz bir merkeze sürükleyenler, hem gerçekçi değil, hem inandırıcı değil.

Cem'in güvenilirliği,

1) Özkan ile birlikte hareket ettiği,
2) Kartel medyası ve büyük sermaye tarafından desteklenip alkışlandığı,
3) Bu hareketin hiçbir omurgası olmadığı için zedelenmiştir.

Akıllı yol, 9'lar hareketinin teklif ettiği olağanüstü kurultayı gerçekleştirerek, tabandan gelen bir yenilenmeyi ve değişimi sağlamaktır. Acaba Ecevit, tek çıkışın bu olduğunu görecek mi?

Toplum mühendisliği

Özkan-Cem-Derviş üçgeni (triumvira), tepeden bir şekillenme, 28 Şubat'taki gibi yeni bir toplum mühendisliği örneği.

28 Şubat'ta "irtica tehlikesi" ön plana çıkarılarak, milletvekili transferleriyle Meclis darbesi yapılmıştı. Bu sayede Mesut Yılmaz, Başbakan koltuğuna oturdu. Ecevit'in başbakan olması da, aynı müdahalenin bir sonucuydu.

Şimdi de Ecevit'in hastalığı üzerine, yeni bir toplum mühendisliği çabasına şahit oluyoruz: Derviş-Cem-Özkan, Türkiye'nin yeni umudu olarak satılıyor. Batan gemiyi terk edenler, yeni oluşumda istikballerini teminat altına almaya çalışırken, "vatan kurtaran aslanlar" gibi sunuluyor kamuoyuna.

Erdoğan'ın hukuki durumu

Belli ki toplum mühendisleri, bu ekibi, Tayyip Erdoğan'ın karşısında alternatif olarak dikiyor. "Türkiye'nin beyazları"nın "rüya takımı" bu triumvira! Onlara göre "Türkiye'nin zencileri" söz sahibi olmamalı.

Tabiî bir de sandıkta belirleyici olan halk var. Şimdilik onun temsilcisi Tayyip Erdoğan gibi görünüyor.

"Türkiye'nin beyazlarının" bir başka hesabı da, onun önüne engeller çıkartarak seçime sokmamak.

Peki nedir hukukî durum; berraklık getirelim:

Anayasa Mahkemesi'nin 9 Ocak 2002 tarihli kararı, Tayyip Erdoğan'ın siyasi parti üyesi olabileceğini kabul ediyor. Sadece "kurucu genel başkan seçilemeyeceğini" belirtiyor. Zira, Siyasi Partiler Yasası, kurucuların, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmalarını şart koşuyor. Anayasa Mahkemesi'nin 9 Ocak'taki kararına göre, "Erdoğan, 312'den mahkûm oldu; Milletvekili Seçimi Kanunu, böyle bir mahkûmiyet sonucunda, milletvekili seçilme yeterliliğinin ortadan kalktığını ve affa uğrayanların bile, milletvekili seçilemeyeceklerini söylüyor. Erdoğan, bu durumda, milletvekili seçilme yeterliliği bulunmadığı için, kurucu da, kurucu Genel Başkan da olamaz."

*   *   *

Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen, Ak Parti ve Tayyip Erdoğan hiçbir endişe duymuyor. Zira,

  • Anayasa Mahkemesi, AK Parti'ye ihtar verdi; ama 1995'te yapılan anayasa değişikliğinden sonra, ihtara uymayan parti hakkında, kapatma davası açılamıyor. İhtar yerine getirilmezse, bir müeyyide yok.
    Bu bir...

  • Siyasi Partiler Yasası'nda, "Kurucu Genel Başkanlık" diye bir tâbir bulunmuyor. Sadece AK Parti tüzüğünde böyle bir tanım var ve Kurucu Genel Başkanların, ilk kongreden sonra, 4 dönem daha seçilebileceği belirtiliyor. Tayyip Erdoğan, Genel Başkanlıktan değil, yalnız kuruculuktan istifa etse, Anayasa Mahkemesi'nin uyarısına uymuş olacak. Çünkü Siyasi Partiler Kanunu, parti kurucularının, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmalarını şart koşuyor. "Kurucu Genel Başkan'dan" söz etmiyor.
    Bu iki...

  • Tayyip Erdoğan, hem kuruculuktan, hem Genel Başkanlık'tan istifa eder, ertesi gün gene, Kurucular Kurulu tarafından seçilir. Buna mâni bir hal de yok.
    Etti mi üç...

  • Üstelik, Genel Başkan seçilmek için parti üyesi olma şartı bile aranmıyor.
    Bu da dört.

    Genel Başkanlık için hiçbir sorun yok. Dolayısıyla, Bahçeli'nin, "AK Parti, genel seçimler için 6 Ekim tarihini tercih ediyor çünkü, Ekim'in ortasında Erdoğan Genel Başkanlığı kaybediyor" iddiası tamamen yanlış. Zira, Tayyip Erdoğan, her halükârda Genel Başkan seçilebilir.

    Milletvekilliği meselesi

    Milletvekili seçimi için de, 312'nci madde değişikliğinden sonra, sorun kalmadı.

    Anayasa Mahkemesi, kararını, 9 Ocak 2002'de, –henüz 6 Şubat'ta, 312'nci madde değiştirilmeden– önce verdi. Gerekçesini 6 Şubat'tan sonra yazdı ama, karar önceden verildiği için, 6 Şubat'taki kanun değişikliği göz önüne alınmadı.

    *   *   *

    Yargıtay'ın Mehmet Kutlular'a ilişkin kararı ise, Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliğinin önünü açacak mahiyette. Yargıtay, CMUK'a göre, kanun değişikliğinin iade-i muhakeme sebebleri arasında sayılmadığını söyleyerek, Ankara DGM'nin beraat kararını bozdu. Bozarken Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesine göre hüküm verilmesini istedi. 2'nci madde, lehteki değişikliklerin geriye işleyeceğini kabul ediyor. 312'nci madde değişikliği ile ağırlaştırıcı hüküm, suçun aslî unsuru haline getirildi. Tayyip Erdoğan, ağırlaştırıcı hüküm uygulanmadan, 10 ay cezaya çarptırılmıştı. Dolayısıyla, suç işlememiş sayılacak ve bütün sonuçlar ortadan kalkacak.

    Bunu sağlamak için, mahkûmiyetin gerçekleştiği Diyarbakır DGM'ye başvurmalıydı. Kendisi müracaat etmek yerine, Kutlular kararının sonucunu bekledi.

    Şu anda, Diyarbakır DGM'ye gitmek için geç kalındı. Kararın çıkması seçim tarihine yetişmeyebilir. Bu durumda, milletvekilliğine adaylığını koyacak ve itiraz eden olursa, sorun İl Seçim Kurulu ile Yüksek Seçim Kurulu'nda çözülecek.

    Seçim atmosferinde Yüksek Seçim Kurulu Erdoğan'ın önünü keserse, halkın bu haksızlık karşısında nasıl davranacağını varın siz düşünün. Erdoğan'ı ilk fırsatta milletvekili yapmak için, millet sandığa yüklenecektir. "Erdoğan Genel Başkan, Bülent Arınç veya Abdullah Gül Başbakan" formülü bu durumda geçerli olur. Böyle bir gelişme de AK Parti'yi olumsuz etkilemez.

    Seçim Kanunu

    Bir başka hukukî hata, Seçim Kanunu değişikliğinin, bu seçimlerde uygulanıp uygulanamayacağı konusunda ortaya çıkıyor. Anayasa'nın 67'nci maddesinde, 3.10.2001 tarihinde gerçekleştirilen değişiklik hatırlatılarak "Seçim Kanunu'nda yapılan değişiklikler, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde düzenlenecek seçimlerde uygulanamaz" deniliyor.

    Oysa geçici bir madde ilâvesiyle, ilk seçim dönemi için yasağa istisna getirilmişti. Dolayısıyla, Seçim Yasası değiştirildiği takdirde bu dönem hemen uygulanabilir. Nedense, Mesut Yılmaz, geçici hükme rağmen, değişikliklerin bir yıldan önce uygulanamayacağını iddia ediyor?

    Sorular

    "Rüya takımı" oluştu: Derviş-Cem ve Özkan.

    Bakalım Ecevit Hükûmeti ayakta kalarak, erken seçime ulaşabilecek mi? Mesut Yılmaz, hükûmetten ayrılıp "troykayla" bütünleşecek mi?

    Bakalım 5 yıldır iktidarda olup, bu perişanlıktan sorumlu olanlar, kendilerini "yeni" diye halka satabilecekler mi? Yılmaz ayrılırsa, Çiller hükûmette onun boşluğunu doldurur mu? Ecevit bir kurultay düzenleyerek DSP'nin ötenazisini durdurur mu?

    Allah bu memleketin ve milletin yardımcısı olsun.


  • 12 Temmuz 2002
    Cuma
     
    NAZLI ILICAK


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED