|
|
Bahçeli, Özkan ve olup
bitenlerin anlamı
Siyasette belirsizlik ve zaaf artıkça fanteziler de çeşitleniyor. Seçmen desteklerini iyiden iyiye yitiren DSP, MHP ve ANAP üç yılı aşkın bir süredir "ortak" olarak ülke kaderi üzerinde oynadıkları bütün kumarları kaybedip, bunun faturasını halka ödettikten sonra şimdi de tek tek zar atmaya başladılar. 5 gün önce toplanan Liderler Zirvesi'nde ülkenin gözünün içine baka baka, "seçim zamanında yapılacak" beyanatı veren üç kişiden birisi olan Bahçeli, 5 gün sonra hiçbir fizibilitesi olmayan ve büyük ihtimalle de ilan ettiği tarihte yapılamayacak olan seçim için, herkese "hodri meydan" çağrısında bulunmuştur. Bunun adı fantezidir... Meclis toplandıktan sonra, sözgelimi seçim 3 Kasım değil de bir hafta gecikip 10 Kasım'a sarkacak gibi olsa, "biz böyle söylememiştik" bahanesiyle sözden cayılmayacağının garantisinin bile bulunmadığı pahalı ve tehlikeli bir fantezi. MHP liderinin seçim kartını masaya sürmesinin anlamı, "ne MHP ile ne de MHP'siz" bir hükümet demektir. Yani, siyaset diliyle ifade edilecek olursa; ne AB, ne ekonomik stabilizasyon, ne de politik istikrar. Bu şartlar altında, Türkiye'nin önündeki seçenekler de netleşmeye başlamıştır. Meclis'in Eylül'de toplanması konusunda uzun süredir bir niyet zaten vardı ama bunun amacı erken seçim kararı almak değil, AB için uyum yasalarını çıkarmaktı. Yani, idamı kaldırmak, ana dilde yayın ve eğitim konularında açılım sağlamaktı. Meclis, şimdi MHP'lilerin imzasıyla Eylül'de toplanacak ama gündemi erken seçim olacak. Olağanüstü toplantılarda, Meclis'in toplanmasını sağlayan gündem maddesine ilave yeni gündem maddesi için ayrıca bir oylama yapılma zorunluluğu bulunduğundan, MHP ile anlaşıp AB uyum yasalarını pakete eklemek imkansızdır. Meclis'i toplantıya çağıran MHP doğal olarak, karşıtı olduğu bir sürecin yolunu açan parti konumuna düşmek istemeyecektir. Bu şartlarda Siyasi Partiler ve Seçim Yasası'nda yapılması beklenen değişiklikler de gündeme gelemeyecektir. Sadece MHP'nin değil, AB yanlısı tutumlarını deklare eden ANAP, DYP, AK Parti ve SP ile DSP'nin de Eylül'de açılan Meclis'te "erken seçim" gündemini es geçerek rotayı idam ve ana dilde yayına çevirmeleri mümkün görünmemektedir. Bir kısmı, seçimden kaçan parti konumuna düşmemek, bir kısmı da "canı çıkmamış koalisyondan umut kesilmez" saikiyle, karşılarına seçim restiyle çıkan MHP'yi kaybetmemek için, AB konusunu gündeme getirmekten imtina edeceklerdir. Şurası anlaşıldı ki MHP, hükümet ne kadar erken bozulursa bunun kendisi için o kadar yararlı olacağını hesap ediyor. Seçimin muhtemelen AB yanlılığı ve AB karşıtlığı eksenine oturacağı analizinden yola çıkarak da AB karşıtlığı pastasından en büyük payı almayı planlıyor. Büyük ihtimalle de meydanlarda, "ülkenin bölünmez bütünlüğü" sloganı üzerinden sıkıcı bir Vatan-Millet-Sakarya kampanyası yapacaktır. Bu durumda MHP, 3 Kasım'da erken seçim resti çekerek gerçekte seçimi yakınlaştırmış değil, AB'yi uzaklaştırmıştır. Çünkü, bu gündem ve bu takvimle Türkiye'nin, Kopenhag Zirvesi'ne kadar geçecek 5 aylık sürede, gereken adımları atabilmesi mümkün görünmemektedir. Zaten, Türkiye'nin önüne bu siyasal pratikte seçim ya da AB seçeneklerini koyarsanız doğal akış ve tercihin ilkinden yana olması kaçınılmazdır. Nitekim, idam ve anadilde yayın konularında Kopenhag Kriterleri'nden yana tutum sergileyen partilerin MHP'nin peşi sıra, 3 Kasım'da yapılacak bir seçim için yarıştan geri kalmamak adına "zorunlu olarak" Meclis Başkanlığı'na teklif vermeleri veya bu tarihte yapılacak bir seçime hazır olduklarını açıklamaları da bunun bir göstergesidir. Ortadaki tablo öylesine enteresan ki, seçimin Kasım'da yapılmasının bir garantisi bulunmuyor ama seçim gündemiyle kaybedilecek vaktin, Türkiye'yi AB sürecinin uzağına düşürmesi kesin görünüyor. Sürecin bu yönelimini hızlandıran son adım da Hüsamettin Özkan'ın istifası olmuştur. Özkan'ın istifası her şeyden bağımsız olarak, hükümetin fiilen bitişi anlamına gelecek kadar örenli bir gelişmedir. Koalisyonun yeni bir iş planı hazırlayabilmesi artık mümkün değildir. Ayrıca Ecevit, Özkan'ı istifaya zorlayıp partisinin çözülüşü için düğmeye basarak kendi bavulunu da toplamaya başlamıştır. Varlığı, kriz ve çözümsüzlük üreten bir hükümetin dağılışı da olabilecek en negatif ve en sıntılı bir şekilde gerçekleşiyor. Bu saatten sonra tek teselli, siyasetin bir kez olsun iki iyi şeyi bir arada yapmayı denemesi ve Meclis'in hem seçim hem de AB yasalarını aynı anda geçirmesini umut etmektir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |