|
|
Mahattir Muhammed, Gökçek, Aliyev, İçtüzük...
Milliyet'in bir haberi: "Uzakdoğu ülkelerinden Malezya'nın artık görevinden bıkıp gözyaşları içinde istifa etmeye kalkan 21 yıllık Başbakanı Mahattir Muhammed'i son anda engelleyen taraftarları, sinirleri bozulan başbakanlarını 'sakinleşip daha sağlıklı düşünmesi' için İtalya'ya tatile gönderdi. (...) Muhammed, geçtiğimiz pazar günü Meclis'te ekonomiyle ilgili bir konuşma yaparken, birden gözyaşlarına boğulmuş ve istifa edeceğini açıklamıştı. Ne olduğunu anlamayan partililer, hemen kürsüye fırlayıp etrafını sararak başbakanı bu kararından vazgeçirmişti. (...) Mahattir de taraftarlarının bir dediğini iki etmeyerek dün yola çıktı. Tatil daha başlamadan Mahattir'e iyi gelmiş olacak ki, şimdiden sakinleşen 76 yaşındaki Başbakan, ısrarlı talepler üzerine 2003 yılı sonuna kadar görevde kalacağını ve bu tarihten sonra tümüyle siyasetten çekilerek yerini yardımcısı Abdullah Ahmed Bedevi'ye bırakacağını açıkladı." Bu haberde ne mi var? Hiiiiiç, öyle işte; hepsi hepsi bir başbakan hikayesi daha! İtalya'nın havası da pek yararlıymış yani... Acaba biz de mi bu yolu seçsek? Radikal'in bir haberi: "Melih Gökçek'e 'tükürük' cezası/ 'Böyle sanatın içine tükürürüm' diyerek Mehmet Aksoy'un heykelini parçalatan Melih Gökçek hem tazminat ödeyecek hem de heykeli yaptıracak." Hatırlıyorsunuzdur, epeyce eski bir hikaye; 1994 yılında heykeltraş Mehmet Aksoy'un Altınpark'taki "Periler Ülkesinde" adlı eseri Gökçek tarafından "Böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar" diyerek (parçalatılarak) kaldırılmış ve olay günlerce konuşulmuştu. Aksoy'un avukatı, Yargıtay'ca kararlaştırılan 4 milyar liralık tazminatın 1994 yılından bu yana faiziyle birlikte 20 milyar lirayı bulduğunu açıklamış. Eeee bu işler böyledir; sanat da "öfke" kaldırmaz! Sözkonusu heykelin "fazla serbest" olmasından dolayı bir parkta yer almasına karşı çıkmak başka şey, heykeli parçalatıp üzerine "tükürmek" bambaşka bir şey değil midir? Ancak benim Yargıtay kararında anlayamadığım bir husus var. Gökçek, "eseri eski haline" nasıl getirecek? Yoksa Yargıtay bu cezayı özellikle mi verdi; Başkan hem tükürsün hem çalışsın diye mi? Her ne ise de, bir belediye başkanının, kendisini o şehrin "herşeyi" sanmak gibi bir yanılgıya düşmesini önleyici iyi bir karar... Biliyorsunuz, Aliyev'in ülkesiyle olan ilişkimiz "Tek Millet, İki Devlet" formülüyle ifade ediliyor. (Aslına bakarsanız bu formül, "Milletiyle ayrılmaz bir bütün olan devlet" teorisine pek uymuyor ama, neyse...) Aliyev geçen hafta bir jest yaparak, Prof. Dr. İhsan Doğramacı'nın üç metrelik heykelini yaptırarak Bilkent Üniversitesi'nin önüne dikiverdi. Niçin bir başkası değil de Doğramacı, doğrusu ben bir anlam veremedim. "Ne münasebet!" filan diye itiraz ettiğim de yok. Heykeltraşı bulan Aliyev, parasını veren yine o; heykelin yerini de Bilkent Üniversitesi Senatosu belirlediğine göre mesele yok gibi... Ama doğrusu Aliyev'e bir sitemim de yok değil: Madem ki "Tek Millet"iz, bunca çaba ve parayla yaptırdığınız bu heykeli, "heykel zengini" ülkemiz yerine Azerbaycan'da dikmek daha anlamlı olmaz mıydı? Fena mı olurdu; "aslı bizde" kalırken "heykeli" sizde olur ve böylece "iki Devlet"ten hiçbirinin hakkı yenmemiş olurdu. Bu işlemin tersinin bir çözüm olabileceğini de unutmayın! Nihayet iç açıcı bir haber: "İktidara demokrasi dersi" (Radikal). "Anayasa Mahkemesi, muhalefetin sesini kısmayı amaçlayan TBMM içtüzük değişikliklerini iptal ederken, iktidarı uyardı: Muhalefetin hakları kısıtlanmamalı, iktidar gücü sınırlanmalı." Bunu da hatırlıyorsunuzdur; Meclis'te soru ve cevap süresini 10 dakika ile sınırlayan, maddeler üzerinde gruplara, hükümet ve komisyona hepsi hepsi 5'er dakika söz veren, tasarı ve teklifin tümü görüşüldükten sonra maddeler üzerinde ayrıca soru sormayı yasaklayan, her madde için komisyon ve hükümetçe 1'er, milletvekillerince Anayasa'ya aykırılık önergeleri dahil en fazla 3 önerge verilebileceğini karara bağlayan bu "cimri mi cimri" İçtüzük ile demokratik bir Meclis'in çalışabilmesi mümkün değildi... Nitekim RTÜK Yasası'nın görüşüldüğü oturumlar sayesinde böyle bir İçtüzük ile çalışan bir Meclis'in nasıl bir şey olabileceğini test etmek imkanına da kavuşmuştuk. "5 dakika"lar öyle hızlı geçiyordu ki, hükümetin ve komisyonun hızına yetişmek mümkün değildi! İşin ilginç yanı, DYP'li Ahmet İyimaya'nın da belirttiği gibi, iptal nedeniyle eski İçtüzük de artık geçerli olmadığından acele yeni bir yasa çıkarılmadığı takdirde TBMM'de "sınırsız konuşma" dönemi başlıyor! Yani "ifrat-tefrit" durumu; daha doğrusu şimdi de "tefrit"ten "ifrat"a yolculuk...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |