|
|
Denizler durulmaz dalgalanmadan...
Karambol ki, ne karambol... Gelişmeler, yazı yazmak için bilgisayar tuşlarına basışımızdan daha hızlı cereyan etmeye başladı. Hafta, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin '1 Eylül'de Meclis'i toplayalım; 3 Kasım'da seçime gidelim' çağrısının heyecanı ile açılmıştı. MHP'den 'erken seçim' atağının bir 'öneri' mi, yoksa 'blöf' mü olduğu tartışması henüz başlamışken, Hüsamettin Özkan'ın Başbakan Yardımcılığı'ndan, İstemihan Talay ve Recep Önal'ın bakanlıktan, Ali Ilıksoy'un TBMM Başkan Vekilliği'nden (bunların bir kısmı şu ana dek DSP'den de istifa etmiş durumdalar) istifası ortaya çıktı. Tam bu satırlar yazılırken, bazı DSP milletvekillerinin partilerinden istifa ettiği haberleri geliyordu. Hükümetin ana ortağı DSP'den hükümet içinde üç fire. Bu arada Meclis aritmetiği de değişmiş durumda. Yani, aslına bakarsanız artık ortada 1999 seçimlerinin ardından kurulmuş olan 'üçlü koalisyon hükümeti'; kurulduğu haliyle ve 'kuruluş esprisi'yle kalmadı. TBMM aritmetiği de 24 saat öncesinden tümüyle farklı. Ve, TBMM tatilde. Meclis, tatildeyken değişmiş durumda. 'Tatildeki Meclis'i, 'erken seçim' kararı almak için, TÜSİAD ve TOBB istediği doğrultuda siyasi partiler ve seçim kanunlarını değiştirmek, AB'nin beklediği Kopenhag siyasi kriterleri açısından 'olmazsa olmaz' niteliğinde yasaları geçirmek için kim, nasıl toplantıya çağıracak? 'Öncelikler' ve 'gündem' darmadağın, karmakarışık. Sıra nerede? Yeni bir hükümet oluşturmakta mı; AB ile ilgili önceliklerde mi? IMF onay belgeli programı uygulamakta mı (uygulama aksarsa, Türkiye'nin Arjantinleşmesi ihtimali kapıya gelip dayanacak)? MHP'nin istediği türden 3 Kasım tarihli bir 'erken seçim' kararı mı almakta; yoksa diğer partilerin isteği uyarınca daha başka bir tarihte bir 'erken seçim' kararı mı almakta? Şu an (8 Temmuz 2002; saat 18:00 dolayı) itibarıyla, belli değil. Belli olan tek şey, DSP'nin 'Ecevit'i sevenler, Ecevit'ler sayesinde iktidardan medet umanlar, Ecevit'e sadık insanlar kulübü' olmaktan çıkmış olmasıdır. Bülent Ecevit uğruna Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e 'nankör kedi' yakıştırmasını uygun gören Hüsamettin Özkan, acaba 'tüm siyasi kariyerini bağladığını' ilan ettiği ve 'anca beraber, kanca beraber' dediği Bülent Ecevit için aynı 'deyim'i kullanıyor mu acaba? Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit, Hüsamettin Özkan'ı 'nankör kedi' olarak görüyorlar mı? Öyleyse, karşılıklı olarak haklıdırlar. Ne olursa olsun, DSP; Ecevitler ile Ecevitlere sırtını dönmüş olanlar arasında ikiye bölünmüş durumdadır. DSP, bu haliyle iflah etmez durumdadır. DSP, bu hale gelince Ecevitler kanadının 'erken seçim'e gitmek istemesi sürpriz olur. Peki, Özkan ve takipçileri, isterler mi? O da pek şüpheli. Bölünmüş DSP'nin 24 saat öncesine dek, 'Hüsamettin Özkan üzerinden Ecevit'e bağlı' bireyleri, birkaç ay içinde bir seçimde tarumar olurlar. İki hafta önce, Ecevit'e 'ilk isyan'ın işaretlerini veren '9'lar'ın da 'Özkancı' oldukları pek kuşkulu. Bu noktada, Türkiye'nin kredi musluklarını elinde tutan 'dış çevreler'in ve 'bir kısım İstanbul'un üzerinde durduğu İsmail Cem'i ve özellikle 'ekonominin komutanı' Kemal Derviş'i izlemekte yarar var. İsmail Cem, DSP'li (ama ne Ecevitçi, ne de Özkancı) ve Kemal Derviş ise DSP'li değil ve gelinen bu aşamadan sonra da herhalde olması imkansız. Kemal Derviş'in yakın vadede CHP'ye doğru harekete geçmesinin, CHP'ye ilişkin bir 'sinerjik etki' yaratacağını da düşünmek gerekiyor. Kemal Derviş'in 'en kısa vade' açısından, ne DSP ile, ne de DSP dışına düşmüş olan Hüsamettin Özkan ve takipçileri beraber davranmayacağı ve İsmail Cem'le birlikte bir 'çıkış araması ihtimali', diğer ihtimallere oranla daha yüksek. Kemal Derviş ve İsmail Cem, 'kartlarını göğüslerine çok yakın tutan' iki şahsiyet. Yakın gelecekte Türkiye'nin 'siyaset sahnesi'nin nasıl şekilleneceğini anlayabilmek için, bu 'ikili'yi bu yüzden dikkatle izlemek önemli. Herşeye rağmen, Türkiye'nin önüne geçilmez biçimde bir seçime doğru ilerlemekte olduğu ise 'belli olan' diğer şey. 3 Kasım 2002'de mi olur, başka bir tarihte mi olur; nasıl olur, o belli değil ama Türkiye'nin uygun adım seçime ilerleyen bir süreç olduğu besbelli. Aylardır bu köşede inatla, 'seçimin asla 2004 yılı Nisan ayında olmayacağını' ve 'ya 2002 sonbaharı ya da 2003 ilkbaharında mutlaka yapılacağını' vurgulayan birisi olarak, okurlara mahçup çıkmayan tahliller yapmanın rahatlığıyla, yine daha önce vurguladığım iki hususa dikkat çekmeyi zorunlu görüyorum: 1. Türkiye, MHP'li bir hükümetle birlikte AB'ye doğru ilerleyemezdi. AB yolundan sapacak bir Türkiye'yi ise 'ekonomik felaket' boyutlarında kriz ve ülkenin toplumsal dokusunu tahrip edecek siyasi çalkantılar izleyecekti. Bu bakımdan, bu hükümetin, nasıl ve ne kadar erken olursa, dağılması iyidir. 2. Türkiye'nin seçim platformu, kaçınılmaz biçimde bir 'AB platformu' haline dönüşecektir. MHP, yüzde 30'luk 'AB'ye hayır'lık toplumsal kesit üzerinde siyaset yaparak, barajın üzerine tırmanmayı hesaplamakta; bu yüzden 'erken seçim' istemekte kendisi açısından 'akıllıca' davranmaktadır. MHP'ye ek olarak Ak Parti, DYP ve CHP'nin 'seçim' için bastırması, 'erken seçim'i hızla gündeme taşıyacak ve bir 'AB platformu' haline dönüşecek seçim kampanyası, muhtemelen bu partileri ve HADEP'li bağımsızları TBMM'ye taşıyacaktır. Türkiye'de 'iktidar konfigürasyonu' yakında değişecektir. Ankara'dan uzun zamandır 'hayırlı' bir siyaset üremiyordu. Nitekim, Ankara dün şiddetli bir 'siyasi deprem' üretti. Ülke için son aylarda Ankara'nın 'en hayırlı üretimi' bu oldu. Ayrıntılara takılmadan 'esas'ı görmeye çalışın. Ankara'da meydana gelen gelişmeler, 'esas' olarak Türkiye için olumludur.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |