|
|
"Dostum"uz gelmiş bize...
Amerikan paranoyak felsefesinin bir manifestosu sayabileceğimiz The Truman Show'u hatırlattı, önceki günkü bir haber... Raşid Dostum'un Türkiye'ye gelişi ve spikerin deyimiyle -8 çocuğu ve eşiyle özlem giderişini- aktaran güzelleme... Peter Weir'in 1998'de vizyona giren The Truman Show filminde Jim Carrey, hayatının 24 saat kameraya alınan bir TV şovu olduğunu -neden sonra- keşfedebilen küçük bir kasaba memurunu oynuyordu... Hayatının aslında 'gerçeklik'ten uzak ve bir o kadar 'madde'den yoksun oluşunu... Yine dünyaca ünlü komedyenin rol aldığı, hayatlar bitse de gösterinin hep süreceğini hikaye eden Aydaki Adam da hâkeza... Hollywood'un sahneye koyduğu birer gösteriden ibaret değil tabi ki, bu maddenin ağırlığından arındırılmış durumlar... "Amerika Büyük Devletleri"ne sarsılmaz bir itaatle bağlı Türkiye'nin, gazetesiyle televizyonuyla "otoriteye toz kondurmayan" medyasının, "devlet ağzı"yla konuşma hastalığının bariz göstergesi bu haber çünkü... Özbek General Türkiye'ye ayak basar basmaz, mal bulmuş Mağribi gibi üstüne atılarak, düşlerini yitirmiş insanlar ülkesinden gelen bu adamı an be an takip eden ve şefkati "Dostum'un sağlık kontrolünden geçmesi gerektiğini" hatırlatacak kadar taşkınlaşan medyanın, "halim selim, mütekait memur" tipindeki bir adamdan "kahraman" çıkarma temrinlerinin son halkasıydı... Dostum'un Taliban'a düşman, ABD'ye dost olmasının etkisi büyüktü mutlaka bunda... Ha bir de, 'Özbek General' sözüyle her seferinde hatırlatıldığı gibi, "bizden" oluşu... Habere, vakti geldiğinde kullanılmak üzere mutfak rafının alt gözlerinde sırasının gelmesini bekleyen bir baharat gibi, kitaplarda durup duruveren 'milliyet duyguları'ndan küçük parçalar serpiştirmek de ihmal edilmemiş tabii... İlginçtir, çocuklarına oyuncak getirmiş sevimli baba görüntüsündeki Dostum'un, tek bir parmak şıklatmayla dünyayı birbirine katabilecek bu öfkeli devin 'Amerika Büyük Devletleri'nin, üzerinden çıkar hesapları güdecek kadar "önemli şahsiyet" gibi görünmeyen bir çehresi vardı... Harcıalem bir ifade... Söylemek istediğim, TRT'ye rahmet okutacak bir titizlikle, "hür basın aroması"na batırılmış haberler sunan medyanın, Truman'ın küçük kasabası gibi dışına çıkıldığı anda büyünün bozulacağı "gerçeklik"e dönüşmesi ve bu illüzyonun gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir muamma haline gelişi... Hem de, ABD'nin Afganistan'ı 11 Eylül nedeniyle vurmadığı gerçeği, tüm dünyada dolaşıma girmişken... Medyanın zıvanadan çıkmış bir mutlulukla gönüllü borazanlık yapması 'etik'ten soyutlanmış bir seçim olarak anlaşılabilir belki ama, bu güç ancak işine geldiğine şoven silahlarını kuşanıyorsa, "Ruslar parlak çizmeleriyle Çeçenleri ezerken, çay molası mı vermiştiniz?" diye sorarlar, soruyorum...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |