T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bizi susturamayacaklar

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini 'kendi sorunu' bilen, ne zaman ağzını açsa "Kopenhag kriterleri" sözcüklerini duymaya alıştığımız Mesut Yılmaz başbakan yardımcısı konumunu koruyor; içişleri bakanlığı koltuğunda da onun seçtiği bir bakan oturuyor...

Ancak, gazeteye girmek istediğimizde, kapıya karakol kuran polis, "Kimlikler lütfen" diyebiliyor. İlk engeli aşınca, bu defa içeriye pusu kuran bir başka üniformalının aynı talebi duyuluyor: "Kimlikler lütfen..." İki denetim noktası yetmiyor, asansör başına yerleşmiş bir üçüncü de aynı cümleyi tekrarlıyor: "Kimlikler lütfen..." Türkiye, 'gazeteci' Bülent Ecevit'in başbakanlığında, gazete merkezlerinin basıldığı o bildik üçüncü sınıf ülkeler derekesine düşüyor...

Suçumuz belli...

Susurluk skandalından buyana varlığı herkesçe bilinen 'Mafya-siyasetçi-bürokrat' ilişkisinin en son örneği 'Örümcek ağı operasyonu' ile yakalandı. Merkezinde Erol Kohen'in bulunduğu, cüretini gözü dönmüş kirli siyasilerden alan, kolları ülkemizin öndegelen işadamlarından adları duyulmuş polislere kadar uzanan bir şebekenin izi sürülüyor. İstanbul emniyetinden iki müdür Ankara DGM tarafından sorguya çekildi. Mahkeme safhasına intikal ettiğinde, kamuoyu, 'örümcek ağı davası'nda Susurluk'un ikinci perdesini izlemiş olacak...

Susurluk konusunda heyecanlanan, "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" iddiasını seslendiren şanlı-şerefli Türk medyası, nedense, 'Örümcek Ağı' operasyonu konusunda suskun. Konuyu korkmadan izlemeye alan Yeni Şafak, önce yayın yasağı konularak, şimdi de merkez binası basılarak korkutulmaya çalışılıyor. İstanbul polisinin binamızı basıp herkesten 'kimlik' sorduğu dün, bütün Türkiye, Yeni Şafak'ın bir gün önceki "Örümcek adam" manşetini konuşuyordu.

Polisin gazete basması alışıldık bir olay değil, ama biz, Yeni Şafak çalışanları, bugünkü hükümet sayesinde bunu da yaşadık. Ellerinde arama izni bile bulunmayan polisler kapımıza dayandılar. İstim, yani 'arama izni' arkadan geldi. Polisin yetkilerini kötüye kullanmaktan çekinmeyenler, ellerinde 'arama izni' olmadan arama yapamayacaklarını anlayınca, bir savcı ve bir hakim bulup adalet bakanlığını da olayın içine katmaktan çekinmediler. Yeni Şafak binasının basıldığı dün, yani 5 Ocak 2002 günü, Türk basın tarihine, kara bir gün olarak geçecek.

Biz üzülmüyoruz. Baskını yapanlar, onları buna zorlayanlar, cesaret aldıkları siyasiler üzülsünler... Üzülsünler, çünkü bir gazetenin gazetecilik çabasının önüne polisiye yöntemlerle geçemeyeceklerini bu vesileyle öğrenecekler. Başka ülkelerde basın özgürlüğünü ayaklar altına almaktan çekinmeyenler, sonradan, bağımsız yargıçlar karşısında hesap verdiler. Basın özgürlüğünü kısıtlamak evrensel bir suçtur ve bizdeki kirli eller de bu gerçeği öğrenecekler.

Tarih, hür basını susturmaya çalışanların sonlarının iyi olmadığının tanığı. Bugünün iktidarına bu gerçeği öğretmek de bizim üzerimize vazife olsun.


6 Ocak 2002
Pazar
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED