|
|
Filistin trajedisi ve
Türkiye'nin tarihi misyonu
Kudüs'ün ve Filistin topraklarının mahzun trajedisini bir belgesel üslubunda anlatan P. Colins ile D. Lapierre'in KUDÜS EY KUDÜS (Türkçesi: Aydın Emeç, E yayınları, İstanbul 1980) adlı kitabı yeniden okunanın tam da zamanı. Kitabın çarpıcı ve duygulu "Giriş"in son cümleleri aslında bütün gelişmeleri hem özetliyor hem de önceden haber veriyor. "14 Mart 1948 günüydü. O gün İngilizlerin Filistin'den ayrıldıklarını, Yahudilerin İsrail Devletinin kuruluşunu ilân ettiklerini, Arapların savaşa girdiklerini gördü. Bir ihtilâf Kutsal Toprağı alevlere boğacak ve alevler bir daha da sönmeyecekti..." (s.15) Evet, bir asırdır Filistin'de daha doğrusu Ortadoğu'da Siyonistlerle buranın yerli halkı arasında ortaya çıkan bir ihtilaf, dünyanın en eski ve evrensel dinlerin en önemli mekanları olan bölgeyi ateşe veriyor ve bunun nerede duracağı, ne zaman söneceği de belli değil. Filistin'de devam eden "soykırım" ve "yok etme" operasyonunun tüm dünyada bir infiale yol açması, kalbinde mazlumdan yana ufacık bir merhamet taşıyan herkesin ayağa kalkması, tepki göstermesi insanlığın icabı. Tartışmalar üzücü...
Bu çerçevedeki tartışmalar hem üzücü, hem de ilerisi için kaygı verici. İstisnasız tüm medya organlarının birinci haberi ve manşeti Filistin'deki "soykırım"la ilgili. Yabancı gazete ve televizyonları takip edenlerin fark etmiş oldukları gibi tüm Avrupa, Amerika, Ortadoğu ve dünyanın diğer yerlerindeki belli başlı gazetelerin birinci sayfalarını İsrail'in giriştiği vahşet, Amerika Birleşik Devletleri'nin verdiği destek,Filistinlilere karşı uygulanan muamelelerle ilgili haber ve görüntüler süslüyor. Televizyonlar bölgedeki gelişmelerle ilgili haberlerle bültenlerini açıyorlar. Genel eğilim bu. Ama bir de Türkiye'ye bakın! Büyük gazetelerin birinci sayfalarında İsrail'in Filistin topraklarında giriştiği işgal ve vahşet ya hiç yer almıyor yahut İsrail yanlısı bir bakışla sunuluyor. Genelde Türkiye'nin neden İsrail'in yanında olması gerektiği ve Filistinlileri desteklemesi gerekmediğiyle ilgili yönlendirici yazılar yer alıyor. Tartışmalar, Başbakan B. Ecevit'in olayları "soykırım" olarak değerlendirmesi üzerinde yürütülüyor. Başbakan birkaç kez sözlerini tashih etme, örtük bile olsa geri alma ve etkisini tahfif etme yolunu seçse de ağır eleştiriler devam ediyor. Gazete, televizyon ve internet sitelerindeki tartışmalara bakılınca son derece dar, oportünist ve tarihsel/stratejik temellerden yoksun bir tartışmanın sürdürüldüğü görülüyor. Gözden ırak tutulan birkaç nokta var ki asıl sorun burada saklı. 1. Filistin'de şu anda yaşananlar tekil olarak değerlendirilecek bir olay değildir. Bu olayları, en azından İsrail Devleti'nin kuruluşundan, hatta bölgeye Siyonist göçün yöneldiği 19. asrın son yıllarından bu yana yaşananlarla birlikte değerlendirmek zorunludur. 2. İsrail'in Filistin topraklarını yeniden işgale yönelmesini, sadece Filistinlilerin canlı bomba olarak gerçekleştirdikleri ve suçsuz insanların ölümüne yol açan intihar saldırılarına bağlamak, bunları Filistin yönetiminin önleyememesine dayandırmak mantıksız ve dayanaktan yoksun olduğu gibi komiktir de. 3. Mevcut olaylar İsrail'in varlığı, BM'in bunca kararlarına rağmen işgal altında tuttuğu topraklardan çekilmemesi, işgal atındaki topraklarda sürekli Yahudi yerleşim yerleri oluşturması, işgal altındaki bölgelerin bazısını ilhak etmesi, 1991'de başlayan Madrit görüşmeleriyle varılan Oslo ve arkasından Camp David Antlaşmalarıyla taahhüt ettiği sorumlulukları yerine getirmemesi gibi gelişmeler ışığında değerlendirilmelidir. A. Şaron Oslo antlaşmasına taraftar mıydı? 4. Ve nihayet Türkiye'nin bu olaylardaki tutumu ve izleyeceği politika, bölgedeki sıradan ve ilgisiz bir devletin tutumu ve politikası gibi değil Filistin topraklarında dört asır kalmış, bölgenin en etkin ülkesine yaraşır bir nefasette olmalıdır. Türkiye ne Afrika'da ne de Asya'nın veya Amerika'nın ilgisiz bir yerindedir; Türkiye olayların yaşandığı toprakların tam yanı başındadır. Burada kimliğinin, kanının, varlığının, tarihinin, kültürünün çok önemli hatıraları gizlidir. Nihayet son bir söz, Türkiyesiz bölgenin durulması tarihen ve coğrafi bakımdan imkansızdır. Tarihin ve coğrafyanın Türkiye'ye yüklediği sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu artık herkes anlamalıdır. "Araplar da bizi arkadan vurmuşlardı!, onlar bize nerede destek verdiler ki!, onlardan biz bir yardım mı görüyoruz!) türü komik ve gülünç savunmalarla tarih ve coğrafyasının kendisine yüklediği görevi ve imkanı ıskalayanlar, hiçbir zaman makul ve rasyonel bir gerekçe bulamayacaklardır. Filistin'deki trajedi, Türkiye'ye tarihi ve coğrafi rolünü hazırlatmakla kalmıyor yüksek sesle "ihtar" ediyor!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |