|
|
Bu çılgın savurganlığı belki IMF önleyebilir
Şu IMF'yi günahım kadar sevmem. El attığı hiçbir ülkeye bir yararı olmamış, tersine o ülkeleri "kötü yola düşürdüğü" için ağır zararlar vermiştir. Bizde de aynı durum söz konusu. Biliyorsunuz çok yazdım; IMF bu "dalgalı kur" dalgasını bize "dayatmadan" önce, "çıpalı kur" diye bir model önermişti. Bu modelde "dövizi baskı altında tutarak enflasyonu (güya) düşürecektik". Bu modelin bizi "daha da beter" duruma düşüreceğini çok yazdık, ama lafımızı dinletemedik. Bir yıla yakın bu modeli uyguladık. Döviz karşısında Türk Lirası çok değerlendi. Kasım ayında "likidite krizi" çıktı, bankalar sarsıldı. 19 Şubat'ta Ecevit'in "havada uçuşan Anayasa kitapçığı krizi" patladı. Bir gecede yüzde 60 fakirleştik. Ekonomimiz 1990'lardaki durumun altına düştü, yüzde 9.4 küçüldü. Bütün bunlara karşın hükümetimiz "IMF'ye bağlılığı ve teslimatı" asla tartışmaya açmadı. IMF Avrupa Bölgesi İcra Direktörü Willy Kiekens, sanki bizimle "dalga geçer gibi" "Yılda yüzde 9.2 büyüyün 2023'te Yunanistan gibi olabilirsiniz" dedi. Dedi de İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım'dan başkası, bu "kendini sömürge valisi sanan" zata ağzının payını vermedi. Hükümet IMF karşısında "üç maymunları" oynadı. "Görmedim, duymadım, söylemedim." Zaman zaman Başbakan Bülent Ecevit ne için söylediği belli olmayan cümleler kullandı. "Küçülmeyi içime sindiremiyorum" dedi. Daha da ileri giderek, "Özerkleştirme alanında itiraf ederim ki ölçüyü kaçırdık. "Pazar ekonomisinin, demokrasinin gereğidir, IMF'nin isteğidir" dendi, birçok kamu kurumu, devletin ve hükümetin etki alanı dışında, denetim alanı dışında başına buyruk kuruluşlar haline geldi." dedi. Ama "Amerika'dan gelen ağır baskılar" üzerine aynı gece saat 01.15'te bir basın toplantısı yaparak "sözlerim yanlış anlaşıldı, yanlış tercüme edildi" gibi laflarla kıvırıp "NATO'ya ve IMF'ye bağlıyız ve de sonuna kadar da bağlı kalacağız" noktasına getirdi. IMF'nin "dalgalı kur" politikası gereği "enflasyonu düşüreceğiz" diye, döviz fiyatları taban yapmış durumda. "Sıcak para" kapıyı çalıp duruyor. "Çıpalı kur" modelinde yaşadığımız günleri yaşıyoruz. Türk Lirası dolara karşı yüzde 40'dan fazla değer kazanmış durumda. Bu şartlarda enflasyon düşse ne olur, düşmese ne olur! Böyle giderse aynen "çıpalı kur" politikasının sonunda uğradığımız akıbete yani "büyük krize" yine ulaşacağız. Yine bir "büyük devalüasyon" yapıp, IMF'nin "dalgalı kuru yanlış uyguladınız bu hale geldiniz" sözleriyle azarlanacağız. Eğer yine, yeni bir "11 Eylül Olayı" olmaz, ya da Irak Operasyonu'ndan vazgeçilirse, aynen Arjantin'e yapıldığı gibi kendimizi "açıkta" buluruz. Onun için kendi çözümümüzü kendimizin bulması gerekiyor. Harvard Üniversitesi profesörlerinden Dani Rodrik'in İstanbul'a gelip bizi "uyardığı" gibi "Ekonomik canlanma olmadan makro dengeler yerine oturmaz." IMF ise bize bırakın ekonomik canlanmayı "sürekli küçülmeyi dayatıyor." Ekonomi küçüldükçe ülke kaynakları "batan geminin malları" örneği ona buna "peşkeş" çekiliyor. Ben "IMF'ye kızıyorum" ama onun bize büyük bir yardımı olacağına da inanıyorum. Kesinlikle "IMF reçeteleri bizi sağlığımıza kavuşturur" anlamına söylemiyorum. IMF'nin, hükümet üzerinde bir "karşı konulmaz gücü" var ya, işte onun bizi bu "büyük savurganlıktan" kurtaracağına inanıyorum. Ekonomik kriz çıktığında hükümet de "krize karşı önlem" alınmasını istemiş ve bu amaçla bir "genelge" yayınlamıştı. "Devlette tasarruf" amacıyla 89 bin kamu aracının ve 80 bin lojmanın satılması, hedeflenmişti. Benim fakülte arkadaşım Maliye Bakanı Sümer Oral açıkladı ki bunların "hiçbiri" gerçekleşmemiş. Tam tersine bunların masrafları da artmış. Kamunun elindeki 87 bin 457 araca, 2001 yılında 43 trilyon akaryakıt ve 17 trilyon bakım ve onarım için para ödenmiş. Geçen yıl ayrıca 20 trilyon liralık da yeni araç alınmış. Lojmanlar da aynı durumda. "80 bin lojman satılıp 2 katrilyon lira elde edeceğiz" derken tam tersine lojman sayımız 7 bin artmış ve lojmanlara akaryakıt, bakım ve onarım gideri olarak 53 trilyon lira harcanmış. Görüldüğü gibi vatandaş "kemer sıkıp fedakarlıkta bulunurken" devlet "har vurup harman savurmaya" devam ediyor. İşte bu noktada IMF "yardımcı" olabilir. Kemal Derviş aracılığıyla hükümete, "Türkiye'ye verilecek 1.1 milyar dolarlık kredi diliminin serbest bırakılması için, 89 bin kamu aracının ve 80 bin lojmanın 15 Mayıs'a kadar satılması şartı vardır" deyiverir. IMF'ye "baş üstüne" demeye alışkın hükümetimiz de bu satışı o zaman gerçekleştirmek zorunda kalır. IMF yap şu dediğimi de ilk kez bir işe yara.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |