|
|
Bush'un Ortadoğu günahı
İnsanlık ailesi olabilecek en 'talihsiz' durumlardan biri, şu dönem için söz konusu. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra 'tek kutuplu' hale gelen uluslararası sistemin tepesinde 'tek süperdevlet' olarak Amerika Birleşik Devletleri, ABD'nin başında ise 'küstah' ve 'hafif siklet' bir Başkan oturuyor. George W. Bush... Adamın 'zayıflığı', seçim kampanyasından beri belliydi. 'ABD Başkanı elbisesi'nin üzerine tam oturmadığı da, seçildikten beri gözüküyordu. Texas'taki çiftliğinde iken, 'Başkan'ın blucini, kasıklarının üzerinde dikişleri atacak kadar dar gözüküyor; Beyaz Saray'da iken giydiği takım elbise ise son derece bol; içinde kayboluyor. Yani, 'tek süperdevlet'in başkanlığı, George W.Bush'a yakışmıyor. Söz konusu olan 'tek kutuplu uluslararası sistem' olmasa, durum, Amerikan 'ulus-devleti'nin sorunu olarak görülebilir. Oysa, Amerika'nın uluslararası sistemdeki özel konumu, bu manzarayı, tüm insanlık için bir 'sorun' haline getiriyor. Bu 'sorun'u ortaya çıkaran ise, içeriği, özelliği ve boyutları, kendi sınırlarını çok aşan 'Filistin sorunu'na ilişkin, Bush'tan kaynaklanan Amerikan Yönetimi'nin tavrı. Gerçi, Amerikan demokrasisinin işleyiş tarzı ve Amerika'nın sayısız yetişmiş insan kaynaklarının, 'zayıf başkanlar'ın 'zaafları'nı örteceği düşünülür ve Başkan'ın o kadar da önemli olmadığına dair genel (doğru olmayan) bir kanı vardır ama öyle değil. Amerika'nın bir 'Başkanlık sistemi' olduğu unutulmamalıdır ve Başkan'ın kişiliği ve performansı, öyle bir sistemde belirleyici önemdedir. Amerikan başkanları da, hem de bol miktarda, hata yaparlar; ve bu hataların Amerika'nın gücünden (özellikle şu dönem tek süperdevlet olmasından) ötürü Amerika'ya maliyeti genellikle düşüktür. Onların hatalarını, insanlığın önemli bölümü öder. Şimdi olduğu ve bunu Filistin halkının kanıyla ödediği gibi. Filistin halkı özellikle 'talihsiz' bir halk. Nazilerin Avrupa'da Yahudilere yaptığı zulmün, 'holocaust'un; hatta daha öncesinde Rusya'daki pogromların bedelini, 'uluslararası sistem' onlara ödetti. 'Filistin sorunu'nun kökenini oluşturan İsrail'in 1948'de Amerikan desteğiyle kurulması sırasında, dönemin Amerikan Başkanı Harry Truman, Amerikan pozisyonunu 'Benim Arap seçmenim yok' sözcükleriyle açıklayacak bir pervasızlık göstermişti. Truman'ın Arap seçmenlerini olmamasını gözardı etmesinin bedelini, başta Filistin halkı, yıllardır tüm bölge ödüyor. Amerikan başkanlarının kişilikleri ve yaklaşımları, tarihin önemli dönemeç noktalarında önemli sonuçlar veriyor. Şimdiki Başkan Bush, görevine başladığından bu yana, Ortadoğu konusunda ardarda ağır hatalar yapıyor. 'Anti-Clinton' dış politika izleme takıntısı, Amerika'nın Ortadoğu konusunda önce 'kavramsal' bir hataya sürüklenmesine yol açtı. Clinton'un çözüm arayışı için Amerika'nın aktif biçimde 'devrede bulunması' anlamındaki 'engagement' politikasına karşılık; Bush, dünyanın 'kenar mahalle'si gibi gördüğü Balkanlar ve Ortadoğu gibi alanlardan 'dünya gücü' Amerika'nın uzak durmasını benimseyen bir 'disengagement' politikası güttü. İhtilaflı tarafların kendileri çözüm aramaya niyetli gözükmezlerse, Amerika'nın 'devreye girmemesi' gerektiğini vurguladı. Bunun Ortadoğu'daki sonucu, 'şiddettin kontrolsüz biçimde tırmanması' olacaktı ve öyle oldu. Bush, 'disengagement' politikasını bile doğru dürüst güdemedi. Bir yıl içinde, 'Barış Süreci Düşmanı', 'Arap Katili' ve 'Beyrut Kasabı' gibi sıfatlarla anılan İsrail Başbakanı Ariel Sharon'u Beyaz Saray'da dört kez 'kırmızı halı' sererek ağırlarken, Clinton ile 13 kez görüşmüş olan Yasir Arafat'a Washington kapılarını kapattı. Bunun Sharon'a saldırgan politikalarını uygulamaya koyması için bir 'yeşil ışık' olduğu ve Arafat'ın şahsında Filistin halkını aşağıladığı ortadaydı. Bu tavrın, bölgeyi getirdiği nokta da ortada. İsrail'in son saldırısının başladığı ve dünya tarihinde görülmedik biçimde bir 'ulusal simge'nin, bir 'devlet başkanı'nın ikametgahının tanklarla yıkıldığı ve ölüm tehdidi altında rehin tutulduğu 29 Mart'tan itibaren, Bush, sürekli olarak Arafat için yakışıksız ve saçmasapan nitelemelerde bulunuyor. Bütün bunların, İsrail'in, Bülent Ecevit'in haklı olarak kastettiği gibi bir 'katliam' boyutları kazanan saldırısına 'ileri' komutu gibi algılanmaması ve anlaşılmamasına imkan yok. Bush, 'Amerika'ya yakın' bilinen Arap rejimlerinin ve onlarla birlikte tüm Ortadoğu'nun 'destabilize' olması ihtimali ve yoğun AB diplomasisi ve en önemlisi petrol fiyatlarının yükselmesi eğiliminin ortaya çıkması üzerine, geçen perşembe günü –Arafat'a yönelik terbiyesizliğinden vazgeçmeden- İsrail'i saldırısına son vermeye ve İsrail ordusunu geri çekilmeye davet etti. Amerika'nın 'disengagement'tan 'engagement'a geçişi... Ancak, onu da sallapati biçimde yaptı. Netice? Şu: İsrail saldırısı daha da şiddetlendi. Dahası, dün Ariel Sharon, İsrail Parlamentosu Knesset'te yaptığı konuşmada, söz konusu saldırının hedeflerine ulaşmadan durmayacağını açıkladı. Sertlik yanlısı üç bakanı daha hükümetine alarak, Bush'un çağrılarını kaale almadığını ilan etmiş oldu. Bakalım, Bush'un tavrı ne olacak? Sharon için nasıl sıfatlar kullanacak; ne tepki verecek? Bush'un şimdiki hayalperestliği, Arafat'ı dize getirmek ya da S.Arabistan Veliahtı Emir Abdullah, Ürdün Kralı II.Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'le 'flört' ederek, Arafat'ı 'by-pass' etme yoluyla 'barış' arayışı şeklinde. Pazar günü bölgeye doğru yola çıkan Dışişleri Bakanı Colin Powell, doğrudan bölgeye gelmek yerine, Kuzey Afrika'nın en ucundaki Fas'tan gezisine başlayarak, 'Amerikan engagement'ının daha başından 'topallayarak' yola koyulmasına neden oldu. Amerika'nın son iki haftalık Ortadoğu performansı, 'topallayarak çıkmaz sokakta yürüyen bir sarhoşu' andırıyor. Amerika 'ayılmaz'sa, ayılması sağlanmazsa, bu bölgede daha çok kan dökülecek ve bölge genel anlamında bir 'destabilizasyon'a sürüklenecek. Bugün gelinen noktada, herhangi bir Arap liderinin Arafat'ın by-pass edilmesi planında rol alması, hiçbir Arap rejimini ayakta bırakamaz. Amerika'nın bölgede dayanmak istediği sütunları çökertir. Bölge, bir 'istikrarsızlık coğrafyası' haline dönüşür. Ayrıca, Amerika'nın; 35 yıldır süren ve İsrail Devleti'nin 'manevi temelleri'ni 'Holocaust'u unutturacak' ölçülerde erozyona uğratmaya başlayan, İsrail demokrasisine leke düşüren 'İsrail işgali'ne son verilmesine öncelik vermeden; sürekli olarak Arafat'ı ve 'terör'ü diline dolamasının varabileceği hiçbir sonuç yoktur. Amerika'nın müthiş gücü yetmez. Yetmiyor; çünkü 'adalet'e ve 'moral üstünlük'e dayanmayan hiçbir politikanın uygulanma şansı yoktur. Amerikan politikası, şu dönemde, sadece ve sadece Ortadoğu'da 'küresel terör ve şiddet'in tohumlarını atıyor. Koskoca Amerika'nın Sharon gibi bir 'fanatik maceraperest'le benzer 'dalgaboyu'ndaki bir Başkan'ın eline düşmesi, dünya için çok tehlikelidir. Bush'un Arafat için söylediği sözlerin, aklı başında hiç kimse için geçerli olabilmesi mümkün değildir. Nedeni basit: Taraflardan biri Sharon. Miloşeviç'le aynı kumaştan bir 'fanatik', sicilinde 'Sabra-Şatila katliamı' bulunan bir 'Kasap' ve bunlardan da önemlisi, başından beri 'Oslo Barış Süreci'ne karşı olduğunu açıkça deklare etmiş birisi. Diğer tarafta ise, 'Oslo Barış Süreci'ne, hayatını bu yüzden bir fanatik Yahudi kurşunu ile yitiren Yitzhak Rabin'le taraf olmuş, 1994 Nobel Barış Ödülü sahibi Yasir Arafat var. İsrail'in varlığını ilk kez tanımış olan bir Filistinli lider. Barış Süreci, Sharon kadar beter Netanyahu tarafından rayından çıkarılana kadar barış arayışında yer alabileceğini kanıtlamış bir uluslararası şahsiyet. Herkes elini vicdanına koysun ve Bush'un Sharon ve Arafat için kullandığı sıfatların isabetli ve 'adil' olup olmadığına karar versin. Bu durumda ne yapılabilir? Amerikan pozisyonunu değişmeye zorlamak gerekir. Bush, pozisyonunu değiştirmeye nasıl zorlanabilir? Bu gidişatın faturasının 'Amerikan çıkarlarına zarar vererek çıkacağını' Bush'a ve ekibine göstermek gerekir. Kağıt üzerinde kalacak açıklamalarla değil. Somut olarak. Bunu, Ürdün, Mısır ve S.Arabistan kadar ve onlardan da öteye Türkiye gerçekleştirebilir. Niçin ve nasıl yapabilir? Yarına...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |