![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Merkez sağ neden kaybetti? Çünkü iki lider de, o geleneğin ruhunu taşımıyordu. Bir anlamda protezdiler ve bünye ile uyumları da gerçekleşmemişti. O geleneğin ilk siması Menderes'ti. Menderes yoğun halk sevgisi ile kalbi bir buluşma gerçekleştirmişti. CHP muhalefeti de, halkla buluşmada bir ortak zemin oluşturdu. Demirel, geleneğin kültürel kodları ile samimi çerçevede buluşuyor muydu? Bu tartışılabilir. Ama bu geleneğin kültürel kodlarını bildiği ve politikanın o çerçevede yapıldığı takdirde başarılı olacağını gördüğü söylenebilir. Usta bir uygulamacı olarak, gelenekle buluşmayı başarmıştır. Özal, geleneğin kültürel kodlarını daha iyi bilen birisi idi ve sonuçlarını da gördü. Belki klasik sağı da aşan bir toplumsal sentez arayışına yönelerek, sınırları karıştırdı ve toplum bünyesinden, daha geniş bir ortak zemin çıkardı. Ödülü, cenazesi arkasına biriken sevgi seliydi. Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller, "sanki protezdi" dedim. Sanki, sistemin kontrolünden çıkan ve ancak radikal sistem tamiratı ile kontrol altında tutulmaya çalışılan bir toplum yürüyüşünü ele geçirme hesabının uzantısıydılar. Özal ve Demirel, bilinçli veya bilinçsiz bir zihni kayma ile, geleneğin ipini, geleneğin kültürel kodlarıyla sıcak iletişim kurmamış aktörlere sunmuşlardı. Sonuç, böyle olacaktı, kaçınılmazdı. Ne Mesut Yılmaz Özal'ın yerini doldurabildi, ne de Çiller Menderes ve Demirel'in... Çiller geleneğin kültürel kodlarıyla buluşamamak bir yana, Demirel kadar "temsil" gücü de sergileyemedi. Refah, farklı kulvardan bir atılımdı. Erbakan bir ara, kendi çizgisini zorlayıp "DP geleneği" ile kenetlenmek istedi. 1995 seçimlerinde yüzde 20.6 oy aldı. Aslında tırmanma şeridini görmüş gibiydi. Ama, realist bir iktidar projesi yapılamadığı için, DP geleneğinin 10 yıllar içinde başına gelen, sistemle toslaşmayı çok erken yaşadı. Hatırlıyorum, RP'nin birinci parti çıkacağı ümidinin yaşandığı günlerde "RP ne getirecek?" başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada kimi insanların "RP'nin şeriat getireceği korkusu", kimilerinin de "şeriat getireceği umudu"nda olduğunu, oysa bunun ikisinin de gerçekleşmeyeceğini, RP, "temiz bir yönetim" gerçekleştirirse, bunun çok önemli bir başarı sayılması gerektiğini ifade etmiştim. Bu yazıya RP tabanından yoğun tepki gelmişti. Benim RP'nin yükselişini engellemeye çalıştığımı düşünüyorlardı. Refahyol koalisyonu oldu, RP'nin Çiller'le koalisyon yapması, "temiz yönetim" söylemine büyük darbe vurdu. Ve peşinden sistemle sürtüşmeler geldi. RP, tırmanma şeridinde kaza ile karşılaşmıştı. Malum trafikte kaza, sadece sizin hatanızdan olmaz, yoldaki başkalarını da hesaba katmak gerekiyor. Özellikle Türkiye siyasi trafiğinde böyledir bu. RP iktidardan düştü, ardından kapatıldı, ardından Fazilet kapatıldı... Ve Saadet son seçimde yüzde 2.5 oy aldı. Sağda Yılmaz'ın ve Çiller'in uzun ömürlü siyaset yapması imkanı yoktu. Bugüne kadar gelmeleri bile, ANAP'ın ve AP - DYP'nin mirası üzerinde bulunmaları sebebiyledir. Büyük bir mirası yemek bile, böyle zaman alabiliyor. Ve Ak Parti... 15 aylık bir kuruluş süreci ve girdiği ilk seçimde mutlak çoğunluk... Yani DP'nin, AP'nin, ANAP'ın yakaladığı zemine otağını kurmak... Peki nedir Ak Parti? DP mi, AP mi, ANAP mı? Yani "merkez sağ" mı? Değil. Peki MNP - MSP - RP - Fazuilet mi? Yani "İslam eksenli" bir parti mi? Değil. Tayyip Erdoğan, "merkez sağın yeniden inşası"nın altını çiziyor ısrarla. Bu şu demek sanıyorum; "Biz DP - AP - ANAP çizgisinden de farklıyız, MNP - MSP... çizgisinden de farklıyız." Birinci grupla aralarına mesafe koyuyorlar, çünkü "klasik sağ"ın sermaye ağırlıklı tanımından kopmak istiyorlar, yoksulluğun ve yolsuzluğun böylesine derinleştiği bir ülkede "klasik sağ" çizgi, Çiller kadar yaban duruyor. İkinci çizgiyle mesafe koyuyorlar, çünkü "Din eksenli" görünmek istemiyorlar. "Din eksenli" bir parti de, kendisini yüzde 97'lerde "Müslüman" diye tanımlayan bir ülkede bile, kapsayıcı bir çerçeve oluşturamıyor. Dünya ve ülke gerçekleri açısından da iktidar olabilirliği - sürdürülebilirliği imkansız. Gene Ak Partili sözcüler, Özal'la paralellik kuruyorlar kendi hareketleri arasında... Belki en çok ona benzeyebilirler, ama sanıyorum ondan da farklılar. En azından liderliğin yüklendiği imaj ile.. Ak Parti'nin deyim yerindeyse "kurucu babaları" MNP - MSP... geleneğinden geliyorlar. Ama hem kendi çizgilerinin iktidar deneyimini, hem de Özal'ın iktidar deneyimini gördüler. Özal da, bir dönem, MNP - MSP çizgisi ile yolları kesişmiş, gönül dünyası, hâlâ o çizginin kodlarını taşıyan ama, siyaset söz konusu olunca başka bir çerçeve ortaya koyup başarılı olan bir sima. Ak Parti'nin "kurucu babaları" Türkiye realitesinin Özal çizgisine tırmanma ve iktidar imkanı verdiğini, ama orada da, birebir örtüşülemeyecek oluşumlar bulunduğunu düşünmüş olabilirler. Onun için "yeniden inşa"dan söz ediyorlar. Kolay bir şeyden söz etmediklerini vurgulamak isterim. Türkiye gerçeğini hep doğru okuyup hizmet etmek, ülkenin büyük misyonlar üstlenecek bir donanıma kavuşmasını sağlamak ve bunu yaparken kalbi doğrularını unutmamak... Neden olmasın! Kabul etmek lâzım ki Türkiye zor bir ülke... İçerden baktığınızda da zor, dışardan baktığınızda da... Ama insan yolu bulur. Çünkü dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden aşar. Bizim ortalama insanımızın, sabır, basiret, aklı selim, hissi selim, cesaret gibi çok güzel hasletleri var. Sıratta yürümek gibi bir şey bu.
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |