T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir kafa yapısının anatomisi

Aslında 1839'da Tanzimat fermanının çıkartılmasını, 1876'da Meşrutiyet'in, bundan otuziki yıl sonra İkinci Meşrutiyet'in ilânını sağlayan, bir süre sonra sırf kılık kıyafetleri yüzünden bazı insanların iplerde sallandırılmasını devrim sanan ve alkışlayan kafa ile bu gün bazı insanların (ister sivil, ister öğrenci, önemli mi?) kılık kıyafeti ile uğraşmayı kendine dert edinmiş olanlar, aynı imalathanenin mamulü imişlercesine aynı kafayı taşıyor.

Yapılacak başka iş bulamadığı için Tanzimat fermanını ilân ettiren kafanın bu icadı, aslında ne onu dayatan Hıristiyan âlemini, ne buna alet olan paşaları, ne de kendilerine eşit haklar sağlanması için uğrunda hareket edilen azınlıkları memnun etmişti. Özellikle de, bu sonuncular memnun kalmamıştı bu işten. Çünkü onlara İslâm'ın zımmilere mahsus hukuku uygulanırken askerlikten muaf tutulan bu insanlar, şimdi eşit haklar yüzünden askere alınmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıya bırakılmışlardı.

Meşrutiyet'in ilanı da, Osmanlı Devleti'nin "geri kalmışlığı"na çare diye düşünülmüştü. Fransa'da cumhuriyet, İngiltere'de meşrutiyet vardı ya, bizde bunlar olmadığı için "geri kaldık" sanılıyordu. Ah, bir de bu hayırlı(!) işin üstesinden gelmek için padişah ikna edilebilse, memleket şıpın işi "kalkınacaktı!" Ama olmadı.

Kılık kıyafet ile öğretimin kalitesi yada rejimin bekası arasında ilgi kurmak isteyen kafa, işte o zamandan kalmadır ve bu gün de yapmak istediği iş, aynı iştir: saplantısını tatmin etmek!

Amerika'da bir özel okula müdür tayin edilen ve fakat eğitim işlerinden anlamayan bir emekli generalin, okulun eğitim programıyla uğraşacağına bütün mesaisini tuvalet temizliğini denetlemeye tahsis etmesi; bir başka yeteneksizin, koridorlara tebeşirle çizgiler çekerek öğretmenlerin ve öğrencilerin bu çizgilerin üstünden atlamadan, belirtilen noktaya kadar gidip, sanki duvar varmış gibi dolanmalarını emreden ve çizgileri atlayarak ihlal edenleri ağır disiplin cezalarına çarptıran zatın yaptıkları, bizim Tanzimatçılarımızın, ve bizim Meşrutiyetçilerimizin ve benzerlerinin yaptıklarına denk düşüyor.

Aslî işlerinde başarısızlığa uğrayanlar kendilerini ya bir şeylerle uğraşıyormuş gibi göstermek veya tuvalet temizliği yapılmadığı ve tebeşirle çizilen duvarların sınırları ihlal edildiği için eğitim meselesinin halledilemediğini ve bunda kendilerinin bir kusurunun bulunmadığını ifade etmek sadedinde, işte bu kenardan dolanma yöntemine baş vuranlar, yaptıkları işin doğruluğuna kendilerini öylesine inandırmışlardı ki, bu tebeşirden duvarı ihlâl edeni yakaladıkları takdirde kanını dökeceklerini yada bu tebeşirden duvarları siyanet etme adına kanlarının son damlasına kadar mücadeleye azimli olduklarını ilan etmekten çekinmiyorlardı. Aradan geçen bunca zamandan sonra onların zavallılığına mı acımalı, yoksa onların muamelesine maruz kalan insanların talihsizliğine mi, yoksa heder edilen zamana mı, kestiremiyorum.


29 Ağustos 2002
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED