|
|
Mutlaka sol demek şart mı?
Bu kez 28 Şubat'ın adı Kemal Derviş oldu. AK Parti'nin seçimden birinci parti olarak çıkacağının anlaşılmasından itibaren Kemal Derviş faktörü rejimin subabı gibi sunuluyor. Onu AK Parti'ye karşı alternatif olarak görenler bu sayede yeni bir 28 Şubat'a gerek kalmayacağını düşünüyorlar. Sanıyorum ABD'den esen rüzgarlar da bu yolu gösteriyor. Bu nedenle peşinen Derviş'e oy vereceklerini beyan eden gönüllü rejim bekçileri, Derviş kiminle ittifak yaparsa yapsın, kerhen bile olsa onun ittifak yaptığı partiye oy vermeyi şimdiden taahhüt ediyorlar. Bir çeşit yeminliler topluluğu rejimi bu yolla koruyacakları inancında. Hem böylece askerin müdahalesine de gerek kalmayacak. Gördüğünüz gibi ortaya karışık bir birliktelik çıkıyor. Başbakan Ecevit'in açıkça, birçok kişinin ise kendi aralarında dile getirdiği garip bir ittifak. "AK Parti seçimden başarılı çıkarsa rejim tehlikeye girer" demişti sayın Başbakan... Bu mesaj bazı kesimler ve bazı isimler tarafından iyi anlaşılmış gibi görünüyor. Sadece yeni bir yüz olduğu ve arkasında Amerika olduğu için değil, bu nedenle de Derviş'i destekleyenler çoğunlukta. Buna rağmen Derviş'in Baykal'la birlikteliğini içine sindiremeyenler oldukça fazla. Bircok kişi bu nedenle Derviş'e kerhen oy vereceğini söylüyor. Kimi ise mecburen Baykal'a methiyeler düzmekle meşgul... Bunlar mutlaka Derviş-Baykal ikilisinin başarılı olması durumunda AK Parti ile bir koalisyon yapma olasılığını umarım gözardı etmiyorlardır. Burası Türkiye, herşey olabilir. Üstelik ABD bile bu olasılık üzerinde duruyor ve hatta böyle bir koalisyonu destekler görünüyor. Sırf Türkiye'de yeni bir hır çıkmasın, istikrar bozulmasın diye... Bunların hepsi tamam da, benim ve birçok kişinin anlamadığı husus, bu ikilinin niçin kendilerine 'sol' misyon biçiyor oldukları. Onlar, biz 'sol'uz dedikleri için, sahiden bu ikilinin ve altı oklu partilerinin 'sol' olduğu zehabına kapılanlar var... Bu samimi insanlara yazık değil mi? Tamam, Derviş gençliğinde sol olmuş olabilir. Ya da kafasında liberalizmi solla bağdaştırıyor da olabilir. Hatta Tony Blair'vari bir sol partiyi düşünüyor da olabilir. Zaman içinde belki o da, hala altı ok ilkelerine sıkısıkıya bağlı CHP'yi İngiliz İşçi Partisi gibi bir parti yapmayı düşünüyor da olabilir... Ama gelin görün ki, İngiltere'de bile artık Blair'in İşçi Partisi'ne 'sol' demek için kendi partisinin mensupları bile zorlanıyor. Acaba Derviş, samimi olarak inandığı liberalizmin önüne niçin 'sol' sıfatını koyuyor dersiniz? Artik 'vahşi liberalizmi' savunmanın imkanı kalmadığı için mi, yoksa Türkiye'de eski soldan ne kaldıysa o oyları da yanına çekebilmeyi düşündüğü için mi? Derviş'in 'sol' anlayışı o kadar geniş ki... Mevlana gibi... Ecevit'e de solcu diyor, Baykal'a da... DSP de onun gözünde sosyal demokrat parti, Baykal'ın 'Altı Ok'lu Kemalist partisi CHP de... Oldukça esnek bir sol anlayışı var yani... Hatta Cem-Özkan ikilisine bile sol diyor. Tabii şu aşamada emekçi kesimler onu çok iyi anlayamıyor olabilir. Her ne kadar DİSK Genel Başkanı, Derviş'i anladığını ve desteklediğini beyan ediyorsa da DİSK'in emekçi kesimi ne kadar temsil ettiği tartışma götürür. DİSK genel başkanları nedense son yıllarda benzer davranışlar sergiliyor. Eski DİSK Genel Baskanı Rıdvan Budak da 28 Şubat'ın hararetli destekçilerinden biriydi ve sol gördüğü Ecevit'in DSP'sine katılmış ama hüsrana uğrayarak istifa etmişti. Türkiye'de bütün kavramlar bir altüslük yaşıyor. IMF'ci görüşlerin solla, özgürlükçü demokrasiyle alakalandırılmasını ben içime sindiremiyorum; sindiremedigim için de Derviş'in 'sol'u bir vitrin olarak gören populist tavrını da, Baykal'ı ve partisini bir 'portor' (taşıyıcı) olarak gören etik dışı yaklaşımını da onaylamıyorum. Ama bazıları gibi, onaylamadığım ve içime sindiremediğim halde de gidip kerhen oy kullanmayı düşünmüyorum doğrusu. Bu, kerhen 28 Şubat'ı desteklemeye benziyor da ondan...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |