|
|
Seçimden kaçma ve hükümet yıkma kumpasına röntgen...
Siyaset sahnesine bakıldığında, durum çok karışık gözüküyor; hâlâ seçimin ertelenip ertelenmeyeceği, hükümetin düşürülüp düşürülmeyeceği belli değil gibi, değil mi? Değil. Durum, medyaya yansıdığı ya da yansıtıldığı kadar karışık da değil. Oldukça basit, ne olup ne olmadığı anlaşılan bir 'siyasi manzara' söz konusu. İlk bakışta 'karışıklık' gibi gözüken, yaklaşan seçimlerde 'baraj altı' kalma ihtimalini yüksek gören partilerin ve parti liderlerinin 'telaşı' ya da 'paniği'. Seçimleri erteletme ve bu hedefe bağlı olarak hükümeti düşürme 'kumpası' içine girenler de bunlar. Ancak, hem bu amaçlarını elde edecek beceriden yoksunlar ve o yüzden her attıkları adım, her içine girdikleri 'kumpas', bir süre sonra yüzlerine gözlerine bulaşıyor; hem de amaçlarına ulaşacak güçleri yok. Zaten bu amaçlarına ulaşacak güçleri olsa, 'baraj'ı aşacak güçleri olurdu ve böylesine bir 'telaş' ve 'paniğe' kapılmazlardı. 'Telaş' ve 'panikte' olanların başında tüm serinkanlı ve oturaklı görüntüsüne rağmen ANAP lideri Mesut Yılmaz geliyor. Kendi partisinin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında ANAP'ın oyu yüzde 8-12 bandında gözüküyormuş ve Mesut Yılmaz'a bakılırsa 'seçmen'in yüzde 50'si hâlâ 'kararsız' durumdaymış. Mesut Yılmaz, bu 'gözlem'den hareketle ANAP'ın baraj aşabileceği konusunda gayet iyimser mesajlar iletmeye çalışıyor. Ancak, kendi yaptırdığı anketin dışındaki tüm anketlerde ANAP'ın oyu ortalama yüzde 5'te seyrediyor. Hiçbir anket, kararsızları yüzde 50'lerde göstermiyor. Kaldı ki, kararsızların önemli bir bölümünün, bu kez ANAP'a oy vermeme 'kararlılığı'nda olanlar olduğu belli. Kararsızlar, -her kimlerse- kime oy vermeye karar vereceklerse, bu, ANAP olmayacak. Dahası, ANAP'ın ileri gelen ve hatta Erkan Mumcu örneğinde olduğu gibi kamuoyunda saygın isimleri birer-ikişer partiyi terkediyorlar. Dolayısıyla, Mesut Yılmaz'ın 'telaş' ve 'paniği' anlaşılır bir şey. Bir başka 'telaşlı' DYP lideri Tansu Çiller. Önündeki seçim tahmin rakamlarının Çiller'i bir 'özgüven'e sevketmediğini biliyoruz. Özellikle, büyük şehir oylarında DYP'nin hazin bir görüntüsü var. İstanbul gibi 70 milletvekili çıkaracak ülkenin en önemli merkezinde yüzde 2-3 gibi oranlar söz konusu. Ne var ki, Çiller, kendisini 'erken seçim'e bağlamış olduğu için; 'seçim erteletmek' gibi kendisini gelecekte tümüyle gömecek ihtimallere de hevesle atlayamıyor. Kimi basın organlarına da sızan bir başka 'bilgi' ise şu: 'Kumpas'ın farkına varan ve onaylamayan Çankaya'dan Çiller'e çeşitli kanallardan ulaşan 'Böyle bir oyuna hiç başvurma; seni hükümeti kurmakla görevlendirmem' mesajı. Bu 'mesaj' ulaştıktan sonra, haftabaşına 'itiraflar', 'günah çıkartmalar' ve 'karşılıklı suçlamalar'la 'kumpas' açığa vuruldu. Bir başka 'telaş' ve 'panik' merkezi YTP. Nitekim, 'kumpas'ta bu parti olamayan partinin 'Büyük Başkan'ı ve DSP parçalanmadan önceki hükümetin 'Rasputin'i Hüsamettin Özkan'ın 'parmak izi' ortaya çıktı. Kemal Derviş'e bağımlı bir şekilde siyaset sahnesine çıkmaya kalkan bu parti olmayan partinin güvendiği dağlara kar yağmasından sonra, 'telaş' ve 'panik' başgösterdi. Hüsamettin Özkan, partinin sol ile alakası bulunmayan unsurlarına bel bağlayarak DYP-ANAP-YTP koalisyonu hesaplarıyla, 'seçim erteletme' hedefine yöneldi. Tabii, yolunu şaşırıp YTP'nin eteğine yapışan DTP'yi de bu 'denklem' içinde tutarak. YTP daha parti olamadan ve teşkilatlanmadan 'kanat' ve 'hizip' üretmeye başladı. Bunların bir de 'solcuları' var. Onlar ise, siyasetten 'emekli'ye ayrılmış, kendi 'köşe-yi uzlet'lerine çekilmiş, 'siyaset borsası'nda değerlerini yitirmiş SHP'lilerle –bkz. Aydın Güven Gürkan- aşna fişne olmak, 'soldan yapışacağı' etek arayan Murat Karayalçın'la müzakeredeler. İsmail Cem'in deyimiyle 'Türkiye kucaklanıyor' olmalı. Bir tarafta, gizli seçimi erteletme toplantıları ve Süleyman Demirel'in gönderdiği eski Adalet Partili, DYP'li, DTP'lilere açılan kapılar; diğer yandan SHP'lileri mezardan çıkartma ve seçim listesi hazırlama faaliyeti. YT'nin kimliği ve parti olup olmadığı belli olmasa bile, bir 'kimliksizlikler partisi' olduğu belli. Şu ara, yüzde 3-5'lerde dolanıyorlar; 'telaş' ve 'panik' halinde olmaları, nereye nasıl tutunacaklarını şaşırmış olmaları şaşırtıcı değil. DSP (yani Bülent Ecevit) ise hem seçim istemiyor, hem hükümette kalmak istiyor, hem de hükümetin düşürülmesiyle seçimlerin ertelenmesi girişimlerine doğal olarak dahil olmuyor. 'Çıkış yolu'nu 'ulusal sol birliği'ne çağrı yapmakta buluyor ama hem kendi seçmenini kaybetmiş durumda; hem de bu çağrısı, 'seçmensiz' Mümtaz Soysal ile Yekta Güngör Özden'den başkasının 'posta kutusu'nun dışında bir başka adrese erişebilecek halde değil. Saadet Partisi'ne gelince; Necmettin Erbakan'dan aldığı işaretle –onun da bir yerlerden aldığı işaret sonucu olsa gerek- seçimi erteletme tavrından vazgeçti. Ta 19 Temmuz'da bambaşka şartlar hüküm sürerken ve bambaşka bir gerekçeyle verdiği gensorusuna dayalı olarak hükümeti düşürme girişimlerine destek vermeyecek. Hatta gensorusunu bile geri çekebilir. 'Telaş' ve 'panik'ten kaynaklanan girişimler sürebilir ve medyayı bir süre daha işgal edebilir ama bunların gidebileceği bir yer, verebileceği anlamlı bir sonuç yok. Çünkü: 1. Seçimlerin ertelenmesi ve bu amaçla hükümetin düşürülmesi demek; 'siyasi belirsizlik'in tekrar gündeme oturması demektir. Buysa, faizlerin yüzde 100'lere tırmanması ihtimalini içeriyor. Böyle çılgın bir faiz artışıyla, iç ve dış borcu hangi hükümet, ne şekilde çevirebilir ve geri ödeyebilir? 'Telaş' ve 'panik'le 'kumpas' kuranlar, ülkeyi 'ekonomik iflas'a sürükler ve 'ekonomik enkaz'ın altında yokolurlar. Olan, Türkiye'ye olur. 2. Genelkurmay Başkanı, 'seçim erteletme lobisi'nin girişimlerine karşılık, 'Bu, ülkeyi kaosa sürükler' diyerek, bu 'lobi'nin son kertede güvenebileceği 'merkez'in tavrını açığa vurmuştur. Oraya güvenerek, kurdukları 'kumpas'ı yürürlüğe sokamayacakları anlaşılmıştır. 3. 'Küskünler hareketi'ne bel bağlayarak, seçim erteletme hesabı da tutmayacaktır. Aday listeleri, 11 Eylül'de açıklanıyor. TBMM, 1 Ekim'de açılacak. Yani, seçimlere bir ay kala. Meclis Başkanı MHP'li Ömer İzgi. MHP'nin, ne seçimleri erteletme angajmanı var ve ne de hükümetin seçim erteletme hesabıyla yıkılması girişimlerine yüz vermesi söz konusu. Türkiye, 'seçmen halkı' ile 3 Kasım'a gidiyor. Kaçış yok. Kaçış yolları kesildi. Peki, 4 Kasım'da TBMM'de kimler mi olacak? Bu tür 'kumpaslar'a girmeyenler ve girme ihtiyacı olmayanlar...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |