|
|
AKP'ye karşı tanımlanma...
Derviş'li CHP'nin kendini pazarlamada kullanacağı en etkin söylemin "AKP'yi dengeleyecek odak olma" tema'sı etrafında gelişeceği görülüyor. Nereden bakarsanız bakın CHP, iktidarda yapacaklarını söyleyerek değil, "AKP'yi biz dengeleriz"i seslendirerek oy isteyecek. Bu da özünde "karşıt olmak" gibi negatif bir mahiyet taşıyor. "Negatif mahiyet" başlıbaşına bir risk. Çünkü düşmanlığı besleyerek siyaset yapma anlamına geliyor ki, düşmanlık üzerine kurulan politik söylemin, sonunda, yani yönetim safhasında artı değer üretmesi son derece zordur. Hele Türkiye gibi zaten derin gerilim potansiyeli taşıyan bir ülkede... Pragmatik açıdan bakıldığında da bu söylemin CHP'ye artılar taşıyacağı kuşkuludur, ki bu yazıda bunun imkanını tahlil etmeye çalışacağız. Bir kere bu söylem, AKP'yi tanımlamayı ve buna karşı duruşu gerektiriyor. CHP, bunu kolay zannediyor. AKP'nin "laiklikle sorunlu olduğu" ön yargısı bazı toplum kesimlerinde duyarlılık oluşturuyorsa, "biz de o duyarlılıktan yola çıkıp, malı götürürüz" düşüncesi oluşuveriyor. Oysa bu hesabın CHP'yi kimi zorluklarla karşı karşıya bırakacağı açıktır. En başta da CHP'yi, "dindar kesimlerle sorunlu bir parti" haline getirme riski vardır. Ayrıca toplum – parti ilişkisi açısından da sorunlu bir yaklaşımdır bu. Çünkü: "Nedir AKP'yi bugün çekim merkezi haline getiren şey" diye sorduğunuzda karşınıza "çok küçük gruplar dışında toplumun büyük kısmının tepkileri ve beklentileri" cevabı çıkıyor. Zaten seçmen tavrını etkileyen iki şey değil mi tepki ve beklenti? Toplumda tepki olmasa zaten, mevcut iktidara karşı tavır gelişmesi beklenmez, yine toplumda beklenti olmasa, ya da mevcut iktidar tüm beklentileri karşılıyor olsa, alternatif doğmaz... Tüm partiler tepkiyi ve beklentiyi karşılamaya çalışır. İktidar partilerinin çekim merkezi olamaması, hem tepkilerin kaynağı olmalarından hem de beklentilere cevap verme ümidi taşımamalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden AKP'nin kendisini "topluma yeni bir umut vadetmesi gereken" CHP'ye karşı konuşlandırması ne kadar saçma olur idiyse, aynı şekilde CHP'nin de kendisini AKP'ye karşı konuşlandırması o kadar saçma olacaktır. CHP'nin "AKP'ye karşı bizde birleşin" söylemi, onun toplumsal beklenti ve tepki planındaki diğer tüm çizgilerini gölgede bırakacak ve "CHP karşıt AKP" denklemi oluşacaktır. AKP'ye yönelik ilgi yoksullardan, toplumun ezilen kesimlerinden, ulusal ve uluslararası hakim sistemin yaralılarından geliyorsa, AKP'ye karşı oyları toplamaya yönelmiş bir CHP ister istemez kendisini, bu kesimlere karşı da konuşlandırmış olacak, diğer ifadeyle, ulusal ve uluslararası hakim sistemin hesaplarını kollayan, güçlülerin, ezenlerin kaygılarını paylaşan bir siyasi toparlanışa dönüşecektir. Böyle çıplak bir soru ile karşılaştığında CHP böyle bir konuşlanmayı elbet tercih etmeyecek ama, siyasi denklemin böyle kurulduğu da inkar edilmez bir gerçeklik arzedecek. CHP'nin "Ezilenlerin, yoksulların, sistemin gadrine uğrayanların sorunlarını AKP değil biz çözeriz" gibi, çözüme yönelik söylemleri belki daha makul olabilirdi, ama CHP cenahında bunun da, düşmanlık hislerine yeterince hitap etmediği, dolayısıyla, etkin bir rekabet ortamı oluşturmadığı düşüncesi hakimdir. Bunun sonucunda, CHP'nin "sol" söylemlerine rağmen, Derviş'in gelişiyle birdenbire, "büyük sermaye"nin, IMF'nin, dünyanın hakim güçlerinin Türkiye'ye yönelik iktidar hesaplarının uzantısı haline geliverdiği görülmüştür. Bu yüzden, "Dünya görüşü" anlamda kendisini "sol" olarak niteleyen çevrelerden, yoğun eleştiriler almaya başlamışlardır. Gazetelerin seçmen röportajlarında Derviş'li CHP'ye yönelik ilgi, daha çok, küçük korkularla hareket eden ve Türkiye'nin yaşadığı sorunlarla ilgisi bulunmayan çevrelerden geliyor ve tavır "AKP'yi CHP dengeler" cümlesinde somutlaşıyor. CHP, bu çizginin büyük bir toplumsal karşılığı olmadığını görecektir. Diğer bir handikapı da "AKP'ye karşıt" yaklaşımın, AKP'yi ulaşabileceğinin çok ötesinde bir çekim merkezi haline dönüştürmesidir. Evet, bugün AKP'yi çekim merkezi haline getiren bir çok motif vardır, ama bunların içinde mesela "CHP karşıtlığı" diye bir unsur yoktur. Hatta AKP'nin, mümkün mertebe kendisini, bu tür karşıtlıklardan kurtarmağa ve tüm toplum kesimleriyle barışık olmaya itina ettiği bile söylenebilir. Bir anlamda ona da bu lazımdır. Kendisini iktidar adayı gören bir parti, en geniş barış ikliminin oluşmasını ister. Hatta temsil ettiği tepkileri bile, uygun çözüm projeleri ile, sağlıklı mecralara akıtmaya gayret eder. Ama ortaya temsil ettiğiniz çizgiyi "tehlike" olarak addeden bir siyasi oluşum çıkınca, o güne kadar başka partilerde temsil imkanı arayan toplum kesimleri bile, size ilgi duymaya, sizi savunma gereği hissetmeye başlayabilirler. "CHP'nin düşmanlık ettiği bir parti" imajı, bu ülkede, taa 1950'lerden beri çok geniş bir toplum kesiminin yüreğini harekete geçirir. Bu toplum kesimi bugün, çok farklı parti çatıları altında bile olsa, yeni bir duyarlılık kazanıp, CHP'nin karşısında yer alma içgüdüsünü hatırlayabilir. Şu anda zaten ANAP, DYP, MHP gibi partilerden AK Parti'ye bir akış söz konusudur. ANAP ve DYP'nin baraj sıkıntısı da dikkate alındığında, seçmen kitleleri, CHP'yi geriletmek için yoğun biçimde AKP'ye akabilir. Seçmen satrancında her taşı oynatmak, iki hamle sonra oynayanı hüsrana uğratabilir. Bu işi solun bugüne kadar iyi götürdüğü de söylenemez. Halkla barışma gibi kadim bir sorunu bulunan solun, cepheleşmelerle yeni düşmanlıklar oluşturması, ancak intiharın bir başka ifadesi olabilir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |