T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Nihat Genç'ten söz edecektim olmadı...

Son günlerinde kapladığı yer itibariyle 4 Kasım seçiminden sonra medyada yer işgal eden ikinci önemli konu "ses kirliliği" meselesi. Ahmet Ertegün'ün "Bodrum'u terkediyorum, bundan böyle güzel memleketimizi dünya sosyetesine tanıtmaktan da vazgeçtim!" şeklindeki dokunaklı çıkışını yapmasının ardından bir tartışmadır başladı. Tartışmaya kimler katılmadı ki... Kimi gazeteciler "Gidersen git!" gibisinden çıkışlar yaparken, ülkenin Çevre Bakanı'nın kararından vazgeçmesi için Ertegün'e bir yalvarmadığı kaldı. Ülkenin "ses kirliliği" meselesini küçümsediğim sanılmasın; büyük şehirlerimize ve tatil yörelerimize has bu kirlilik de tabii ki çok can sıkıcı. Ancak benim bu tartışmada yadırgadığım husus, sorunun çözüm yolu apaçık ortadayken niçin bu kadar laf edildiği. Çözüm yolu açık, çünkü yürürlükteki yasa ve yönetmelikler zaten Bodrum'daki diskotek gibi, Eminönü'ndeki "Hammam"ın da mülki amirlerin bir talimatıyla kapatılmasına izin vermiyor mu? O halde bu niçin mümkün olmuyor; bırakın Ertegün'ün ve misafirlerinin Bodrum'da uykusuz kalmasının önüne geçmeyi, İstanbul'da aylardır Cihangir, Tünel, Ayaspaşa gibi semtlerde oturanlara uykuyu haram eden "Hammam"dan yükselen gürültüyü engellemek bile niçin mümkün olmuyor? Hadi diyelim ki alınan tedbirleri uygulamak için Bodrum'da yeterince zabıta kuvveti yok; peki ya Eminönü'nde, orada da mı polis sıkıntısı çekiliyor? Yoksa "Hammam"ın sahibi, ya da külhancısı emniyet kuvvetlerinin bile söz geçiremediği kadar güçlü bir biri mi? Bana sorarsanız, Çevre Bakanı olan zat Ertegün'e ricada bulunacağına Eminönü Karakolu'nu arasa daha yerinde olur!

Bir konu herkesin ağzına sakız olur da "Sevgi'nin diviti" geride kalır mı? O da geçen Pazar oturmuş ve "Gürültü kirliliği, ezanın yozlaşmasıyla başladı" başlıklı bir yazı döşenmiş. Şöyle diyor: "Gürültü kirliliğinin öncüsü camilerimizdeki bir uygulamadır ve bu iş eskiden minarelere çıkan müezzinin güzel sesi ve makamı ile okuduğu, ilahi bir çağrı olan, hayata renk ve huşu katan ezanın yozlaşması ile başlamıştır." Yazı bu tespit ve çare olarak Kani Karaca'nın doldurduğu ezan kasetlerinin gecikmeden camilere dağıtılması önerisiyle devam edip diskoteklerin yol açtığı sorunlardan bahisle son buluyor. "Sevgi'nin diviti"nden dökülen bu satırları yadırgamakla kalmayıp, münasebetsiz de buldum. Haksız mıyım; millet sabaha kadar süren ve insanlara uykuyu haram eden diskoteklerin neden olduğu kirliliği tartışırken, günde hepsi hepsi beş vakit karşılaşılan ve hepsini toplasan 15 dakikayı geçmeyen bir "sorun"dan söz etmenin sırası mı şimdi? Yanlış anlaşılmamak için bir küçük parantez açmam gerekiyor: Sanmayın ki "Vay 'Sevgi'nin diviti' ezana laf etti!" filan gibi düşünceler geçiyor aklımdan. Tabii ki değil, kimsenin gönlünü almak gibi bir derdim de yok. Hatta, camilerimizden yükselen ezan sesinin kulaklara kasetsiz, hoparlörsüz ulaşmasını ben de istiyorum. Benim itirazım bambaşka nedenden; itirazımın nedeni, "Sevgi'nin diviti"nin yaptığı gibi olur olmaz yerde olur olmaz şeyleri hatırlamak, düzlemleri hepten birbirine karıştırmak. Milletin derdi her gece sabah ezanına kadar süren gürültüyken, sonuncusu diskotekler henüz boşken okunan ezanı "gürültü kirliliğinin öncüsü" olarak takdim etmenin yeri mi şimdi?

Madem söz diskotekle ve onların etrafa yaydığı gürültüden açıldı, Radikal İki'nin son sayısında bize Bodrum/Türkbükü'ndeki eğlence hayatını anlatan Oray Eğin'in yazısından da birkaç satır alıntı yapalım. Eğin, Türkbükü'nü dolduran "İstanbullular"ın resmini çok güzel çekmiş: "Sayıları üç dört bin arasında gezinen bir insan grubu bu. Şöyle en dolu gecesinde Laila'yı falan dolduranlar işte. İstanbul'da yaşıyorlar, içlerinden bir kısmı da ünlü. (...) Bir masonik kılan yahut mazinin Prestij ailesi gibi bir arada dolaşıyorlar, bir mekândan bir mekâna beraber ilerliyorlar. Gittikleri yer iş yapıyor, terk ettikleriyse batıyor. (...) Haftasonları Bodrum'a kalkan uçakların her seferinde en az 15 sırayı aşkın 'business class' yolcusu oluyor. Gidiş-dönüş 60 milyon TL. farkla kalkışlarda şampanya içip, yolda da rozbifli veya somonlu bir açık sandviç yiyorlar..." Eğin'in Türkbükü'ndeki bu "sakil eğlence anlayışı"na ilişkin şu gözlemi de çok hoşuma gitti: "Aynı denize farklı iskelelerden girmek farklı sınıf göstergeleri oluyor." Çok hoş değil mi? "Farklı iskeleler"den girerek farklı sınıf göstergelerine sahip olduklarını sananlar herkesin aslında "aynı deniz"e girdiğinin farkında bile değiller...

Evet, bugün de "ses kirliliği" ve "tatilciler"i gözden geçirdik... Aslında bugün için kafamdaki konu yine "tatilciler"di ama farklı bir yazı üzerinden gitmeyi tasarlamıştım. Bugün kendisine sıra gelmeyen yazı, Leman'dan Nihat Genç'in "Türkmen Kızı" başlıklı yazısıydı. Leman'ın son sayısında yer alan ve karınca gibi harflerle dizildiği için okumak için epeyce vakit koyduğum bu yazıda da "tatilciler"den söz ediliyor. Yazarımızın bir teknede geçirdiği bitmek bilmeyen bir gün... "Turist kızlar", kızların peşinden koşan "miçolar", arkeolojik gezi, yaylaya varış, Genç'in eline tutuşturulan kocaman bir nar, yaylada karşılaşılan bir Türkmen aile, turistlere kenarları işli tülbent satmaya çalışan anne, Şırnak'ta şehit düşmüş abisiyle her gece laflayan küçük kız, Ege'nin taşı toprağı tozuyla Anadolu'nun doğasının karşılaştırılması... Yazı değil sanki bir roman! Evet, bugün için aslında bu yazıyı masaya koymuştum... Belki de diyorum, bilinçli bilinçsiz bu işten kaytarmakla iyi ettim. Genç'in yazısından nasıl söz edilir ki... Yazıyı okuduğumda şunu da düşündüm: Leman gibi çok mu çok "saplantılı" (nereye "saplantılı" olduğunu artık siz bulun!) çizgilerinden hiç haz etmediğim bir gençlik dergisinde bu yazı 10 bin okuyucu bulmuş olsa bile "şapka!" En iyisi beni beklemeyip 650 bin lira ödeyerek Genç'in yazısını kendiniz okuyun...


20 Ağustos 2002
Salı
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED