|
|
Şablonlara meydan okuyan Türkiye
Siyasi hayatta etkinliğe kavuşturmak için solu birleştirip bütünleştirme projesi elbette önemli. Bunun Kemal Derviş eliyle yapılmaya çalışılması ise garip değil... Kemal Derviş'in bağlantıları yüzünden, 'solu bütünleştirme arayışı', bir çok kesim tarafından, 'Washington damgalı' bir proje olarak görülüyor. Türkiye'ye ilgisi ve bölgesel çıkarları açısından ABD'nin Türk siyasi hayatıyla yakından ilgilenmesinde de yadırganacak bir yön yok. Siyasi merkezin çöktüğü bir ülkede, seçime de gidiliyorsa, ilk yapılması gereken sağda ve solda birliğin sağlanmasıdır. Sağ, büyük çapta, AKP saflarında bütünleşmiş görünüyor; hatta geleneksel olarak sola oy veren 'dışlanmışlar' bile, büyük ihtimalle, AKP'yi iktidara taşımaya hazırlanıyorlar. Bu yüzden, Türkiye'ye dönük 'toplum mühendisliği' çalışmalarına soldan başlanması yanlış bir tercih sayılmaz. Her doğru fikir mutlaka olumlu sonuca ulaşmıyor ülkemizde. Solu bütünleştirme projesi çerçevesinde sahneye konulan toplum mühendisliği zorlamalarının şu bir ay içerisinde karşılaştığı zorlukları bir düşünün... "Kemal Derviş'in kaprisi" olarak görülüp gösterilmek istenen, aslında, "Küçük olsun, benim olsun" anlayışının projenin gerçek müellifi tarafından reddidir. İsmail Cem'in YTP'yi kalıcı bir partiye, kendisini de kalıcı lidere dönüştürme hırsı, projenin YTP merkezli olmasını engelledi; benzer bir durum, iyiniyetli müzakere maratonlarına rağmen, Deniz Baykal ve CHP ile de yaşanabilir. Türkiye'de solu bütünleştirme, Washington'dan bakıldığında sanıldığı kadar kolay bir görev değildir. Karşılaşılan zorlukları, başarısızlığı Kemal Derviş'in beceriksizliğiyle izaha çalışmak yanıltıcıdır. Türkiye'de, sol, isimler etrafında oluşmuş birer 'kült' (cemaat, tekke) durumundadır; cemaatçi yaklaşım bütünleşme mantığına terstir. ABD'nin Türkiye için geliştirdiği 'solu bütünleştirme' projesinin en büyük zaafı ise, bu arzunun dünyanın geçirdiği değişimi de, Türkiye'nin o değişimden payına düşeni de gözardı etmesidir. Dünya 'sol-sağ' atomizasyonunun yerini uzlaşıya bırakacak biçimde evrildi; bu değişimin en büyük etkisi özellikle ekonomide kendisini hissettiriyor. Kalkan duvarlar sermaye akışına ve ürünlerin serberst dolaşımına imkân sağlıyor; Türkiye, bu yeni durumda, 'kaybedenler' safında. Ekonomideki yeni dengelere ayak uyduramayan Türkiye, sürekli borçlanarak sorunu çözme çabasında; bu ise geniş hayal kırıklıklarına yol açıyor... Latin Amerika ülkelerinde de benzer bir süreç yaşanıyor, orada 'kaybedenler'in tepkisi 'sol' söylemle ifade ediliyor. Toplum mühendisleri benzer olaylara benzeşen şablonlarla çözüm ararlar; Türkiye'nin de solun güdümünde bir iktidara sahip olması gerektiği böyle bir 'şablon' çözüm. Bu çözüme ulaşabilmek için de, ayrılığı ortadan kaldırmak ve solda bütünlüğü sağlamak en uygun yöntem olarak düşünülüyor. Kimyasal olay için aranan katalizör de var: Dünya Bankası kökenli Kemal Derviş... Derviş'in 'liberal sosyal çoğunluk' diye tanımladığı bu kimyasal birleşmenin nihâî ürünü... Washington, ne kadar sabırlı olursa olsun, tek bir formüle kendini bağlamayacak kadar esnektir de. Son bir ay içerisinde yaşanan hayal kırıklıkları, sözcülerinin kalemlerinden de okuduğumuz gibi, Washington'u yeni durum değerlendirmelerine sevk ediyor. Sağda bütünleşmeden kestiği umudu solda da yitirirse, ABD, milletin tercihini kabullenmek zorunda kalacaktır. Daha şimdiden telâffuz edilmeye başlanmış olan, "AKP iktidara, Kemal Derviş ekonomiden sorumlu devlet bakanlığına" formulü, Washington'un suları test etmesi olarak algılanabilir. Dışarıda yazılan senaryoların birbiri ardına akamete uğraması Türkiye'nin Latin Amerika'dan daha fazla demokratik olgunluğa kavuştuğuna işaret ediyor. 3 Kasım'ın sandıktan milletin tercihiyle oluşacak bir iktidar çıkarması, ABD'nin 'arka bahçesi' saydığı ülkelerde uyguladığı şablonu Türkiye'de başarılan ile değiştirmesini bile getirebilir. Türkiye, 3 Kasım'da, önemli bir sınav alanı, bunu unutmayalım...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |