![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]()
Bildiğimiz, tanıdığımız solcular, Kemal Derviş'in icraatına bakarak soruyor: "Bu ne biçim sol?" Ne işsizliğin kavgasını veriyor Derviş, ne de açlığın, fukaralığın karşısında sesini yükseltiyor. Zaten destekçilerine bakarsanız, hep zengin çevreler, işveren kuruluşları, büyük sermaye sahipleri. O da, işverenlerle, bankacılarla, bir de bazı öğretim üyeleri ve bürokratlarla görüşüyor. Derviş'in solculuğunu bari İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nda görebilseydik. İşverenlerle işçilerin menfaatlerinin karşı karşıya geldiği bir kanunda, bakalım kim ne tavır alacak?
Yılmaz'ın sıkıntısı
Mesut Yılmaz, Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ı bertaraf ederek, pozisyonunu belli etti. Yılmaz, "Bizi sıkıntıya sokuyorsun" dedi ve İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nın, İş Yasası ile birlikte görüşülmek üzere geri çekilmesini talep etti. Çünkü işverenler böyle istiyor. İş Kanunu'nda elde edecekleri bazı avantajları, iş güvencesi ile dengelemeleri belki normal ama, İş Kanunu değişikliği hususunda halâ mutabakat sağlanamadı. İş Kanunu'nda, işverenlere esnek çalışma imkânı tanınacak. Buna göre, işçiler, saat hesabıyla istihdam edilebilecek. Ayrıca, halen, kıdem tazminatı, "her yıla mukabil bir aylık ücret" şeklinde hesaplanırken, 1 aylık ücret değil, 15 günlük ücret ödenecek. Veyahut tıpkı İşsizlik Sigortası Fonu'nda olduğu gibi % 1'lik, % 2'lik ödemelerle, bir Kıdem Tazminatı Fonu oluşturulacak. İşten çıkarılan veyahut emekliliğe hak kazanan işçilerin kıdemi bu Fon'dan karşılanacak.
İLO sözleşmesi
Ama yukarıda sıraladığımız hususlarda tam bir uzlaşma mevcut değil. Öyleyse neden İş Güvencesi Yasa Tasarısı bekletilsin? 158 sayılı İLO sözleşmesini 1994'te imzaladık. İş güvencesi, İLO sözleşmesinin bir gereği. Ayrıca, Avrupa Birliği'ne sunulan, Ulusal Program'da da (27 Mart 2001) iş güvencesi yer alıyor. Tasarı 28 Ağustos 2001'de, Ulusal Program'ın bir gereği olarak, Çalışma Bakanlığı'ndan Başbakanlığa gitti. 14 Şubat 2002'ye kadar Başbakanlık'ta bekletildi. Bu tarihte Meclis Başkanlığı'na gönderildi. 18 Şubat'ta Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonu'na intikal etti. Söz konusu tasarının ilk şeklinde, basın çalışanları yoktu. Medya Karteli'nin baskısıyla, basın işçileri tasarıda yer almamıştı. Ama Komisyon'da basın işkolu çalışanları da dahil edildi.
Peki bu düzenleme ne getiriyor? Hak-İş Başkanı Salim Uslu ile konuştuk. Uslu, "Sendikalı ve sigortalı işçi çalıştıran, yani yasalara uyan işverenin çekinmesi için bir sebeb yok" dedi. Mevcut İş Yasası'nın 17'nci maddesine dayanılarak gene işveren işçi çıkarabilecek. Meselâ, kavga, huzuru bozan davranış, hırsızlık, yolsuzluk vs... Ayrıca verimsiz olan işçinin çıkarılması, ekonomik sebeblerle (kriz yüzünden) işlerine son verilmesi veya teknolojik gelişme dolayısıyla işçi azaltılması gene mümkün olacak. Ama burada iddianın ispat edilmesi mükellefiyeti, işverene ait. Ama bu noktada Salim Uslu, "Kira mukavelesinin feshi, boşanma vs... gibi konularda, her zaman ispat külfeti iddia sahibine aittir. Tasarıya göre, işten, işçinin kusuru dolayısıyla çıkarma durumunda, işverenin iddiasını ispat etmesi, genel hukuk kaidelerine uygundur."
Peki başka ne getiriyor İş Güvencesi Yasa Tasarısı? Her çalışma yılına mukabil alınan 1 aylık kıdem tazminatına ilâve olarak, 4 aylık ücret daha ödenecek işçiye. Ayrıca, mahkemenin takdirine bağlı olarak, boşta geçen sürenin değerlendirilmesi sonucunda, 6 ay ilâ 1 yıllık ücreti ödenecek işini kaybedenlere. Bu, bir nevi işsizlik sigortası işlevini görecek. Salim Uslu'ya "İşsizlik sigortasının yanı sıra, böyle bir tazminatın ödenmesi doğru mu?" diye sordum. Uslu, işsizlik sigortasının, yasa boşlukları dolayısıyla hakkıyla işletilmediğini belirtti. İşsizlik sigortasından yararlanmak için, çalışanın, son üç yıl sigorta primi ödenmiş olması ve son 120 gün kesintisiz olarak sigortasını sürdürmesi gerekiyor. Oysa işverenler, kıdemden kurtulmak için işçiye girdi çıktı yapıyor, eksik prim ödüyor ve bu yasa açıkları kapatılmadığı için, işsizlik sigortasından arzu edilen verim alınmıyor.
Sigortasız ve sendikasız işçi
Elbette işçi haklarını, işveren haklarıyla dengelemek lâzım. Altın yumurtlayan tavuğu keserseniz, hiç kimseye fayda sağlamaz. Ama, Türkiye'de, işçilerin sigortasız ve sendikasız çalıştırıldığı da bir başka gerçek. Sendikaya giren işçiler, kolayca işten çıkarılabiliyor. Belki, sigorta priminin yüksekliği, ücretin çok düşük olması, iş bulmanın zorluğu gibi sebeblerle, insanlar, sigortasız çalışmaya da razı oluyor. Yarınını düşünmeden o günlerini kurtarıyorlar ve bir nebze daha fazla para almak için sigortadan vazgeçiyorlar. Zaten, işveren sigorta yapmazsa, işçinin buna karşı duracak gücü de yok. İş Güvencesi Tasarısı, haklı bir sebebten dolayı işyeri aleyhine dava açan işçinin, işten çıkarılmasını belirli bir tazminata bağlıyor. İşveren, sigortasını yapmazsa, işçi SSK'ya müracaat edebilecek; işveren aleyhine dava açabilecek. Bu yüzden işini kaybetme korkusunu yaşamayacak. En azından, karşılığında, -mahkeme, işvereni kusurlu bulursa- tazminat alacak. Aynı durum sendikalı işçi için de geçerli. Uluslararası standardı yakalamak isteyenler açısından bu kuralların benimsenmesi şart. Sendikalı işçilerin yanı sıra, hamilelik veyahut hastalık iznini kullandığı için işine son verilenler, etnik ayırımcılığa uğrayanlar, ideolojik nedenle işten çıkarılanlar açısından da güvence getiriliyor. Ulusal Program'da öncelikli mesele olarak yer alan İş Güvencesi Yasası niçin bugüne kadar savsaklandı?
Çalışma barışı
İşverenlerin çığlıklarını dinlersek, arka planda kimlerin olduğu anlaşılıyor. Bizim patronlar sigortalı ve sendikalı işçi çalıştırma itiyadını artık kazanmalı. Bunun yanı sıra, kıdem tazminatının işverenin kaldıramayacağı bir yük oluşturmamasına da özen gösterilmeli. Kıdem Tazminatı Fonu oluşturulması, işveren açısından bir güvence sağlayacaktır. Hak-İş Başkanı Salim Uslu'nun işlemiyor dediği işsizlik sigortasına da, boşlukları kapatarak işlerlik kazandırmak gerekiyor. Esas olan çalışma barışı. İşçi ve işveren, haklara, karşılıklı saygı göstermeli. İş Güvencesi Tasarısı, Bakan Yaşar Okuyan'ın istifa ettirilmesiyle sahipsiz kaldı. Oysa Mesut Yılmaz, 3 Nisan 2002'de kendisini ziyaret eden Emek Platformu temsilcilerine, "İş güvencesi konusunda size karşı mahcubuz. İş kanununda değişikliği beklemek hem size, hem de sayın bakana haksızlık olur" demişti. 3 Nisan'dan bugüne kadar ne değişti de, Yılmaz, Yaşar Okuyan'ın istifasnı isteyecek duruma geldi?
Yılmaz ile Derviş ittifak yapmak istiyor. Sosyal-liberal ittifakın, doğrusu sosyal tarafını görmek mümkün değil. Önce, basın çalışanları yasa kapsamından çıkarıldı. Bunun neresi sosyal? Sonra basın çalışanları kapsama alanı içine alındı. Fakat bu defa da "İş Kanunu beklenilsin" deniliyor. 1994'ten beri iş güvencesi erteleniyor. Derviş, işverenlerle kolkola, solda birlik oluşturmaya çalışıyor. Ama geniş halk yığınları, belki doğru, belki yanlış bir değerlendirmeyle onu, "Batı'nın tahsilatçısı" gibi görüyor. Kriz herkesi vurdu. Hem işçiyi, hem işvereni. Ama işveren, şöyle veya böyle gene ayakta kalabiliyor. Ya işçi, ya küçük esnaf, ya köylü? Hepsi açlığa mahkûm. Saadet Partili Cevat Ayhan Meclis'te çok güzel söyledi: "28 Şubat'ta işçi-işveren temsilcileri biraraya gelip, size hizmet eden hükûmete savaç açtınız." Gerçekten de öyle. Hepimiz "Mahşerin 5 atlısını" hatırlıyoruz.
Düzeltme: Canan Barlas'ın kitabının adı "İkitelli'den Çiftetelliye" değil Babıali'den Çiftetelliye. Canan Barlas İkitelli'deki bozuk düzeni "Çiftetelli" benzetmesiyle hicvediyor. (Birey Yayınları)
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |