T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ak Parti, Derviş, Yılmaz ve piyango

Tekrarlayalım... Ülkenin bir seçime gitmesinden daha önemli ve öncelikle olan şey, bu seçimlerin özgür ve eksiksiz yapılabilmesidir. Özgür, yani herkesin eşit şartlarda yarışabileceği, kimsenin sudan bahanelerle yasaklanıp eli kolu bağlı tutulmayacağı bir seçim. Bunun önlemeye çalışmak, sandıktan çıkacak olanı tahmin edip buna karşı önlemler almaya çalışmak, yani millet iradesinin akacağı mecrayı değiştirmek için yeni nehir yatakları kazmak demokratik bir yöntem değildir. Ayrıca, bu sun'i nehir yatakları kısa sürede derinliğini kaybedeceği için seçim çare olamayacak, yasaklarla gidilecek 3 Kasım, yeni bir seçimin habercisi olmaktan öte anlam taşımayacaktır.

Bu şartlarda, Ak Parti'yi kendisine rakip gören bütün partilerin seçim ve ittifak stratejilerini yok edici karşıtlık üzerine kurup, olmadık projelerle 3 Kasım'a hazırlık yapmaları da erken seçimden elde edilecek faydayı küçültmekten başka sonuç doğurmayacaktır.

Tabloya bir bakalım...

ANAP ile DYP ittifak peşinde. Kemal Derviş sol içinde yapamadığını ANAP'ı da içine alan bir şemsiyeye dönüştürerek gerçekleştirmeye çalışıyor. ANAP'lılar da garip bir şekilde bile bu fikre sıcak bakıyor. Öte yanda, dört gözle Derviş'in yolunu bekleyen Yeni Türkiye, DTP ittifak ilan ediyor. İrili ufaklı bütün siyasi partiler ittifak hesaplarının bir tarafına tutunmuş bulunuyor.

Böylesine yaygın olmasına karşın bu ittifak arayışları, "uzlaşma kültürü"nün gelişmişliğine bağlanamaz. Siyasetin hamurunda uzlaşma olsaydı bu daha önce farkedilirdi çünkü.

Ortadaki hummalı faaliyetin geleneksel iktidar yapısının devamlılığını sürdürmek olduğu besbellidir.

Zaten sorun da geleneksel iktidar yapısının devamlılığıdır.

İttifak güçlerinin bütün unsurları, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Kemal Derviş, İsmail Cem, Mehmet Ali Bayar olmasa bile DTP ve diğer isimler... Hepsi, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu buhrandan sorumludurlar. Ülkenin yararına işler yayıp yapamayacakları konusunda denenmiş ve sınavı kaybetmiştirler. Şimdi, sandıktan çıkacak olanla ilgili tahminde bulunup bunu "Türkiye'nin kaybı" olarak nitelendirmeye ve çare kendileriymiş gibi bunu üzerinden ittifak arayışına girmeye hakları yoktur. Seçimi kaybedecek olmaları Türkiye'nin kaybı değil, büyük ihtimalle kazancı olacaktır.

Çünkü eski yapının sürdürülmesi ile korunabilecek şeyin, "rejim" ya da "istikrar" değil, 220 milyar dolara varan borç stoku, işsizlik, hayat pahalılığı, dış politika tercihlerinin IMF kredileriyle alınıp satılması ve derin bir sosyal huzursuzluk olduğu anlaşılmıştır. Seçime gitmenin anlamı da işte bu sorunların üstesinden gelebilecek bir yapı oluşturmaktır.

Öylesine derin bir ekonomik-sosyal kriz yaşanıyor ki, siyaset skalası tersyüz edilmeden ülkenin temel göstergelerinde ve görüntüsünde düzelme olabilmesi mümkün değildir.

Siyaset skalasanın tersyüz edilmesi için de Türkiye'de bir defa olsun yasaksız, engelsiz, blokajsız özgür bir seçim yapılması şarttır.

Ama buna rağmen, "hele bir bekleyin neler neler olacak"lar, "seçime daha çok var, herşey olabilir"ler hâlâ egemenliğini sürdürüyor. Bu esrar dolu ifadeler demokrasinin üzerine Demokles'in Kılıcı gibi sallanıyor.

Mesela Mesut Yılmaz, "Önümüzdeki 10 günde siyasette önemli şeyler olacak" diyor. Açıkçası seçmene, "Bugüne kadar bildiklerinizi unutun, biz sizin önünüze öyle bir şey koyacağız ki, kararınız tümden değiştireceksiniz" demeye getiriyor. Sadece Yılmaz değil, siyasette tanzimle ilgili olan olmayan birçok mahfilde böyle sözler dolaşıyor.

Oysa, 10 günü beklemek yersizdir zira, siyasette 3,5 yıldır çok önemli şeyler yaşanıyor. Bu olup bitenler de seçmenin zihninde bir karar oluşmasına yetiyor. Normal olanı, 10 gün içinde değiştirip seçmeni istemediğini tercihe zorlamanın, demokrasiyi şansa, talihe, korkuya, endişeye bağlı bir piyangoya dönüştürmenin anlamı nedir? Millet iradesini eğip bükmeye yönelik her girişim seçimden elde edilecek faydayı azaltır; Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunların üstesinden gelebilme becerisini zayıflatır.

Türkiye'nin önünde, taşları seçmenin yerine oturtmasına izin vermekten başka bir seçenek bulunmuyor.


9 Ağustos 2002
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED