![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]()
Bir partinin en önemli ünitelerinden birisi mutfağı olmalıdır. Vitrindekiler, mutfakta pişeni servise koyarlar. Mutfak çalışması sıhhatli yürümeyen partiler kısa zaman içinde sermayeyi kediye yüklemek zorunda kalırlar. Servis elemanlarının cazibesi, mutfağından iyi ürünler çıkmayan bir siyasi hareketi uzun süre taşıyamaz. CHP'de bir süredir iyi bir mutfak çalışması sürdürüldüğü intibaı veriliyor. Orada belki mutfağa giren ürünün mahiyeti ile toplum beklentileri arasında uyum olmaması problemi çıkabilir. "Müslüman mahallesinde salyangoz satma"nın abesliği gibi sıkıntıları olmasa, CHP, yürütülen mutfak çalışması ile epey bir ilgi toplayabilir. Peki AKP'de ciddi bir mutfak çalışması var mı? Olmalı. Ama henüz bunun belirtileri görülmüyor. Şu ana kadar AKP'yi, "usta"nın karizmasının ilgi odağı haline getirdiği söylenebilir. "Tayyip Usta'nın Yeri" başka ustalardan bıkmış bulunan toplum kesimleri için yoğun ilgi odağı oluyor. Ama daha ötesi, mutfağın marifetine bağlı. İyi bir sofra, ancak servis alanı kadar iyi bir mutfakla kurulabilir çünkü. Ben, AKP için mutfak zaruretinin, seçim sathı mailinde daha çok ortaya çıkacağını düşünüyorum. Tayyip Erdoğan'ın değişik ortamlardaki konuşmalarını izliyorum. Bir bölümü savunma eksenli tepkilere ayrılıyor, bir bölümü de halkın yaşadığı problemlere... Bunlar zaruri, kaçınılmaz. Kuşatmayı aşmak için kendinizi savunacaksınız ve halkın dertleriyle buluşacaksınız. Ancak bununla yetindiğiniz zaman, bir, hırçın görüntü sergiliyorsunuz, iki, hep savunulması gereken bir yanınızın bulunduğu intibaı veriyorsunuz, üç, tepkiden öte bir hareket alanınızın bulunmadığı ve tepkileri derleyip toplayıp kısa yoldan ve hazırlıksız iktidar olmayı planladığınız düşüncesine yol açıyorsunuz. Belki bir de, hep başkasının belirlediği alanda söylem oluşturma gibi bir kuşatılma yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Oysa bundan ötesi de gerekiyor bir parti için. Demek istediğim şu: Partinin "Türkiye vizyonu" üzerine henüz söylenen bir şey mevcut değil. Tayyip Erdoğan'ın Kanal D'de Fatih Altaylı ile yaptığı mülakatta ben "Biz Türkiye'ye sevdalı insanlarız" sözünün altını çizmiştim bu anlamda. Savunma psikolojisini aşan tek cümle buydu, diyebilirim. Oysa, ekonomik, sosyal, kültürel yapıdan tutun, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerine, dünyadaki yerine, geleceğine ilişkin ufuklarınız olmalı ve onu toplumun önüne koymalısınız. Toplum sizinle elele tutuştuğunda nereye doğru koştuğunu bilmeli ve onun heyecanını yüklenmeli... Elbet bu, sağlıklı bir Türkiye ve dünya değerlendirmesinden çıkar. Bir Türkiye envanteriniz olur elinizde ve onun içinde kaybolmadan, makro değerlendirmelere, sebeplere, sonuçlara ulaşırsınız, Türkiye'nin maddi – manevi problemlerini ve imkanlarını değerlendirir ve bir umut üretirsiniz. Parti toplumun önüne umutla çıkar, çıkmak zorundadır. Zorlukları bilir ama, elinde bir umut ışığı varsa, toplumu kendi peşinde buluşmaya çağırır. Bugün herkesin içinde Türkiye'nin içine itildiği problemlerden nasıl kurtulacağı sorusu var. Hatta denebilir ki, bu soru, pek çok kişi tarafından "Kurtulabilir miyiz ki?... Kurtulmak öylesine zor ki..." gibisinden olumsuz biçimde cevaplandırılıyor. AKP için bu alanda daha çok kuşku beslendiği de biliniyor. Ya da ortada "Kurtarıcı - Mesih" gibi dolaşanların, Amerika ve Avrupa ile elele tutuşup bir şeyler kotaracağı ümidinin pompalanmasının ardında da, her siyasi hareket için olmazsa olmaz olan vizyon zarureti var. Demirelvari, "Düşün peşime" noktasını aştı Türkiye... Bunu özellikle yepyeni bir oluşum olan ve çok zor bir dönemde iktidara yürüyen AKP söyleyemez. Söylememeli. AKP'nin mutlaka "Evet kurtulabiliriz, hatta büyük ufuklar yakalayabiliriz" cümlesi ile başlayan bir iktidar projesi olmalı ve bu projenin vizyon bölümü, toplumla yoğun biçimde paylaşılmalı. Bu hem, iktidar adayı olan bu partiye güveni artırır, hem de her parti için iktidarda halktan beklediği yüceliş hamlesine heyecanla iştiraki temin eder. Çünkü ister yükü paylaşmak, ister zaferi yudumlamak biçiminde olsun, hamleler de içinde halk bulunabilirse başarı şansına sahip olur. İnsan hakları, demokrasi, iç barış, insanın bir lokma ekmeğe köle olmaktan kurtarılması, geleceğe güvenle bakmak, ülkesine güven duymak, uluslararası onur ve itibar, sömürge psikolojisinden kurtulmak, yücelme ufku üretmek... İşçinin, işsizin, köylünün, memurun, çiftçinin, gencin, çocukların, yaşlının, kadınların, işadamlarının önüne bir yücelme ufku koymak... Herkese, bir büyük ülkenin çocuğu olduğu hissini yaşatmak... Bunlara dair birkaç cümleniz olmalı bana göre her mülakatınızda... Bunların içi dolu olmalı. Ayağı yere basmalı... Bunların ancak sizinle gerçekleşeceğine dair güven vermelisiniz. Bütün bunlar iyi bir mutfak çalışması ile mümkündür. Ben Tayyip Erdoğan "gerçekten değiştiniz mi?" sorularını, soranı utandıracak bir nezaketle, "Siz şu içinde yaşadığımız şartlardan mutlu musunuz? Size onur veriyor mu Türkiye'nin getirildiği nokta?" diye cevaplayıp, "Çocuklar, gençler, anneler, babalar tutun elimizden, ey milletim, ey ülkem sana yüzünü hep ak edecek bir iktidar lazım, beklediğinize değecek, oy verdiğinize değecek" diye seslendiği gün, mutfağın iyi çalıştığını düşünmeye başlayacağım. Halkın yüreğini pır pır uçuracak hedefler üreten bir mutfak çalışması... Görelim mutfağı...
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |