Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Post-kolonyal teori ya da "Özne" olmadan asla!Türkiye, kriz üstüne kriz yaşayan bir ülkeye dönüştü. Aslında kriz durumu, yalnızca Türkiye'ye özgü değil, dünyanın hemen her yerinde hakim olan temel fenomen. Tam bir belirsizlikler ağında ve dolayısıyla yeni arayışların zorunlu olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. O halde, üzerinde derinlikli şekillerde kafa yormanın tam zamanının geldiğini düşündüğüm birkaç yakıcı, temel soru/n var önümüzde: Müslümanlar, yeni bir medeniyet sıçraması gerçekleştirebilecekler mi? İslam'ın anlam haritalarından yola çıkarak, yaşadığımız sorunları anlamlandırabilecek, yaşadığımız dünyaya "birşeyler söyleyebilecek" yeni düşünsel, kültürel, sanatsal, toplumsal, siyasal ve ekonomik paradigmalar, söylemler ve pratikler icat ve inşa etmeyi başarabilecekler mi? Ve tüm bunlar, nasıl mümkün olabilecek? Ben, her şeyden önce, bunların mümkün olabileceğini, gerek içinde yaşadığımız dünyanın, gerekse son derece travmatik ama öğretici sonuçları olan türbülansların (alt-üst oluşların) bizi yapıp ettiklerimiz üzerinde kapsamlı, çok yönlü, çok boyutlu, ufuk ve çığır açıcı şekillerde yeniden-düşünmeye, muhasebe yapmaya (bir sohbeti yeniden canlandırarak, canlı ve diri tutmanın yollarını araştırmaya) zorladığını düşünüyorum. İslam tarihinin başlangıcından itibaren geliştirilen çok yönlü "sohbet"i ("konuşma"yı) yeniden ama yeni şekillerde canlandırmanın, canlı ve diri tutarak yeniden-icat etmenin yolu, müslüman toplumların, nesne konumundan özne konumuna geçebilmelerinden geçiyor. Şu an gerek hızla kürelleş(tiril)en postmodern söylemlerin, Batı'da ve tüm dünya genelinde estirdiği karabasan ve belirsizlik havası; gerekse, İslam dünyasının (elbette ki Türkiye'nin de) içine sürüklendiği devasa sorunlar, çıkmaz sokaklar, müslüman toplumların Özne konumuna geçme süreçlerini icbar ve işaret ediyor. İslam dünyasında, müslümanlığı olumsuzlayan müslümanlık-dışı ideoloji, proje ve modellerin bu ülkeleri siyasi, ekonomik ve kültürel olarak yönetilemez hale getirmeleri, bu toplumları Nesne konumundan Özne konumuna geçirebilecek yeni arayışlar içine sürüklüyor. Müslüman toplumları, yeniden Özne konumuna geçirebilecek yegane adresin müslümanlığın anlam haritaları olduğu farkedildiği için, müslüman toplumlarda "fundamentalizm tehlikesi" veya "irtica tehdidi" gibi projeler hayata geçirilmeye çalışılıyor. Burada sözümona "İslamcı" "aydın"ların ve elitlerin de farkedemedikleri yakıcı gerçek şu: Müslümanlık, Müslümanlıkla kavgalı Müslümanlık-dışı veya karşıtı söylemlerin tümünün yegane öznesi konumuna gelmiş durumda. Bu hayati gerçeği nasıl göremezler anlamak gerçekten güç doğrusu! Dahası, bu sürecin bir sonraki adımı, müslüman toplumlardaki aydınların ve elitlerin bu gerçeği (müslümanlığın şimdilik olumsuz/lanan özne olduğu gerçeğini) farketmeleri ve müslümanlığın anlam haritalarını yeni şekillerde yeniden icat edecek söylemlerin ve pratiklerin (olumlu özne'nin) nasıl geliştirilebileceği sorunu üzerinde kafa yormaları olacaktır. "İrtica tehdidi", fundamentalizm tehlikesi" gibi söylemleri geliştirenler, şu an müslümanlığı, olumsuzlayarak / dışlayarak da olsa, söylemlerinin yegane öznesi haline getirdiklerinin farkında değiller. Ama bu söylemler sürdürülmeye çalışıldığı sürece, müslümanlık-dışı dinamiklere, ideolojilere dayalı olan bu söylemler, sonuçta kendi kendilerini tüketecekler. İyi de, neden ve nasıl olacak bu iş? Şöyle ki: Bu coğrafya'da insanların hem iç, hem de dış dünyalarını aynı anda anlamlı kılan ve fenomenolojik, epistemolojik ve ontolojik gerçekliği ve gücü olan en tanımlayıcı, en belirleyici tek dinamik ve "pratik" müslümanlıktır. Müslümanlığın dışındaki hiçbir ideoloji veya söylem bu tür bir güce, konuma, deneyime, imkana ve meşruiyete sahip olmadığı için bu coğrafyada sadece kavga, karabasan ve çözümsüzlük üretmektedir. Bu yüzden bu ideoloji ve söylemler, tutmamış; gele gele müslümanlığı tersinden de olsa söylemlerinin yegane öznesi yapmışlardır. Bu söylem ve ideolojilerin tutmadığı ilerde daha net bir şekilde görülecektir. Ancak müslümanlık, müslümanlık-karşıtı veya dışı söylemlerin yegane öznesi haline gelmesine rağmen, Müslümanlığın ve Müslümanlar'ın özne haline gelmelerini enğelleyen bir söylem var: "İslamcı" Söylem/ler. Evet, şaşırtıcı ama gerçek! "İslamcı" söylemler, henüz özne olmadan varolunamayacağı, konuşulamayacağı, bu dünyaya özgün şeyler söylenilemeyeceği gerçeğini kavrayabilmiş değiller. Müslümanlık, müslümanlık-dışı söylemlerin, ideolojilerin tersinden veya örtük şekillerde de olsa yegane öznesi konumuna gelmesine rağmen, "İslamcı" söylemlerin nasıl olup da, hala hem kendilerini hem de müslümanları, müslüman toplumları nesne olarak konumlandırdıklarını, batılı söylemi yeniden üretmek ve meşrulaştırmaktan başka bir şey yapamadıklarını, postkolonyal (sömürge-sonrası) söylem'in sunduğu teorik imkan ve argümanlarla sonraki yazıda tartışmaya ve göstermeye çalışacağım.
ykaplan@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|