Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Doğu'nun tarihiBenim kişisel olarak şöyle bir tavrım vardır: Batı ile Türkiye arasında doğan hayatî derecedeki krizlerde asla paniğe kapılmamak!.. İster Kıbrıs müdahalesi, ister bu yüzden maruz kaldığımız silâh ve kredi ambargoları, ya da APO'nun, batı ülkelerine sığındığı sıralar!.. Nitekim işte şimdi de başımızda, ağır bir Ermeni soykırımı bühtânı dolaşmıyor mu? Bu tür hadiseler, hemen her seferinde, uyuşmuş vicdanların uyanmasına vesile olur, kağşamış yönetim politikaların testi için de büyük bir imkâna dönüşür. Daha ötede de, bu topraklardaki tarihî duruşumuzun anlamına yeni baştan ereriz. Ayrıca Türkiye'nin Kıbrıs müdahalesinden beri de, batı ile aramızda doğan ciddi krizlerin hiç birisinden, uzun vadede, zararlı çıkmadığımızı düşünürüm. Dolayısıyla bu tür hadiseler, geniş düşünecek olursak, uzun vadede Türkiye için birer doping tesiri yapmaktan öteye geçmemektedir. Abdülhamid ve ittihatçı aldanması
Şimdi size 1915'te, İttihat ve Terakki iktidarları sırasında cereyan eden Ermeni tehcirinden söz etmek istiyorum. O ittihatçılar ki; Sultan Abdülhamid'i devirmek için; imparatorluk bünyesinde mevcut olan Ermeni, Rum, Musevi, Bulgar ve hatta arap infiratçı gruplarla işbirliği yapabilen, Paris ve Londra'yı kendilerine mekân tutan zavallı Jön-Türklerdi anlayacağınız. Arkalarında da doğrudan doğruya İngiliz istihbaratı!.. Şimdiki bazı saflar gibi, onlar da o günün safları maalesef: Abdülhamid devrilirse Osmanlı İmparatorluğu rahatlayacak; Düvel-i Muazzama ile Jön-Türk iktidarı güllük gülistanlık geçinip gidecekti. Daha açığı, uluslararası baskılar bütünüyle kalkıverecekti. Fakat sonuç hiç de böyle olmadı. 1908'de Sultan devrildi, İttihatçılar iktidara geldi, fakat İngilizler genç yöneticilere hiç mi hiç anlayış göstermediler. "Düşün yakamızdan" dediler de, başka birşey demediler. Sonra Cihan Savaşı'na varıp dayandık. İmparatorluğun parçalanması anlaşması yapılmış, savaş için bahane aranıyor. İttihatçı yönetim ne İngilizler'in, ne Fransızlar'ın yanında yer bulamadı kendisine ve acı bir çaresizlikle, Almanlarla işbirliğine mecbur kaldı. İşte savaşın tarafları böyle teşekkül etti. Doğu Anadolu boşalıyor
Cihan Savaşı başladıktan sonra (İngiliz-Rus-Fransız) cephesi, Ermeniler'e ve bazı azınlık kavimlere şunu vaad ettiler: "Savaşa katılın, topluca ayaklanın!.. Eğer bu davete uyarsanız, savaş sonunda sizleri bağımsız devletler ve ülkeler olarak tanıyacağız!.." Ve bu sırada da Ruslar, Kafkasya'dan Doğu Anadolu'ya girmeye başladılar. Arkasından da Ermeniler ayaklanmakta gecikmediler. Peki ayaklandılar da ne yaptılar? Genç erkeklerinin çoğu cephelere gitmiş Doğu Anadolu'nun Türk ve Kürt halkı, tarihin en acımasız katliamlarına maruz kaldılar. Fakat asıl bu noktaya dikkat edin ki Türk ve Kürt halk; kadın, kız, yaşlı ve çocuk hepsi, aşırı bir paniğe kapılarak, aynen Saddam'dan kaçan Kuzey Irak halkının korku ile Türkiye'ye sığındığı gibi, Anadolu'nun içlerine doğru kaçışmaya başladılar. Silâhlı Ermeni çeteler ve Ruslar kovalıyor; Türk ve Kürt doğulu halkı katlediyorlardı. Kaçtıkları bölgeler ise, Orta Anadolu'ya doğru, neresini bulurlarsa oraya!.. İşte bu durumu, o günkü İttihat ve Terakki iktidarı doğrusu iyi okudu: Doğu Anadolu, İslâm ahâlisinden boşaltılmak isteniyordu. O bölgelerde, sadece ama sadece Ermeni nüfus kalsın; müslüman nüfus kalmasın arzu ediliyordu. Sebep? Çünkü asıl Ermenistan olarak bu bölge düşünülmüş, aynen Saddam'ın yaptığı gibi, zorunlu göç politikası bunun için icra olunuyordu. İttihatçı iktidarın okuduğu işte bu gerçekti. Bunun üzerine İttihatçılar; son derece yüksek millî bir refleksle ve de aşkınlık derecesine varan tarihî bir kararlılıkla, yepyeni bir politika geliştirdiler. Dediler ki, Ermenileri bu bölgeden asıl bizim tehcir etmemiz gerekiyor. Aksi halde!.. Neticede büyük bir kararlılıkla, bölgedeki Ermeni nüfusu, imparatorluğun Beyrut, Şam vs. vilâyetlerine naklediverdiler. Peki sonuç ne oldu? Tarihi yaşamak, fakat okuyamamak
İşte orda, o tarihte, o yüksek kararla yeni ve büyük bir tarih yazıldı. Sizin anlayacağınız Doğu Anadolu, ikinci bir Balkanlar, ya da ikinci bir Endülüs olmaktan böylece kurtuldu. Batılılar bu tarihî hezimeti şimdi telâfi etmek istiyor. Ama asla imkânı kalmadı bunun... Size işte ikinci bir gerçek daha: Resmî veya gayrı resmî tarihin İttihatçı önyargısının altında yatan asıl gerçek burada gizlidir. Bana göre Doğu'nun asıl tarihi 1915'te yazıldı. Bediüzzaman'ın Ruslar'a esir düşmesi de gene işte o mücadeleler sırasında oldu. Bu vesile ile, Gaffar Okan'a sahip çıkan Doğu halkının tarihî bilinç altına ilişkin, yarın daha değişik birşeyler yazacağım. Buluşmak dileğiyle.
nturinay@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|