YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Gaffar Okkan barış sembolü

Evvelki akşam, Ankara içinde yayın yapan, ama kablo ile çok sayıda vilâyete de ulaşabilen Kanal A'nın Politik A programına katıldım. Ali Sabit Aksoy'un yönettiği programa, Anap Diyarbakır milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş, DYP Antalya milletvekili eski Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik ve TBMM Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu'nun eski başkanı Sadık Avundukluoğlu da davetliydi.

Abdülbaki Erdoğmuş, Diyarbakır'ı ve yöre halkının hissiyatını çok iyi bilen bir insan sıfatıyla Gaffar Okkan'ı değerlendirdi. Okkan'ın hem yaşarken, hem de ölümüyle herkese önemli bir mesaj verdiğini belirten Erdoğmuş şöyle konuştu: "Halkın desteği alındığı zaman, sistem halkın sistemi olduğu zaman, halk 'benim devletim' diyebildiği zaman, terör çözülür. Biz çatışma üreten bir toplumuz. Alevi sünnî, dinci laik, solcu sağcı. Bu çatışma eğilimini körükleyen ve amaçları için kullananlar var. Toplumun kendi içinde barış sağlanırsa, toplumun devletle barışı sağlanırsa, terör sona erer."

Barışın sembolü

Gaffar Okkan'ın, Diyarbakır'da barışın sembolü haline geldiği anlaşılıyor. Hizbullah'ın üzerine giderek "Faili meçhulleri" bitiren ve İstanbul'da gerçekleştirilen Beykoz operasyonunun istihbaratını verenin de, o olduğu biliniyor.

Onbinlerce Diyarbakırlı, kendilerine sevgiyle yaklaşan, yöreye barış ve huzur getiren Gaffar Okkan'ı, gözyaşlarıyla uğurladı.

İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, menfur cinayeti yorumlarken, "Bu karışıklığı yaratan sistemin mimarlarından" söz etti. O da, saldırının basit bir öç alma eylemini aştığının farkındaydı.

Artık Hizbullah'ın kimliği deşifre oldu. Hizbullah, devletin himayesi, en azından göz yumması ile palazlandı; Gaffar Okkan Diyarbakır'a gelinceye kadar, Hizbullah elemanları Silvan'ın Yolaç köyünde Şehitlik denilen yerde, ölüleri için anma törenleri düzenliyordu da kimse sesini çıkarmıyordu.

Diyelim ki, Gaffar Okkan'ı Hizbullah öldürdü. Bence failden ziyade amacın doğru olarak teşhisi önemli. Tantan'ın deyişiyle "Sistemin mimarları kim?" Niçin huzuru dinamitlemek istiyorlar?

Yoksa, Hizbullah'ın bir güç gösterisi mi bu cinayet? Öyleyse neden kimse üstlenmedi?

Olay yerinde bulunan Rus malı Makarov'un Hizbullah'ın imzası olduğu gazetelere yansıdı. Şimdiye kadar dile getirilmeyen bu iddiaya ne ölçüde inanabiliriz?

Bizim bildiğimiz Hizbullah, Beykoz'daki operasyona kadar, güvenlik güçlerine karşı tetik çekmemekle ünlenmişti. İlk çatışma 17 Ocak 2000 tarihindeki, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun öldürüldüğü baskında ortaya çıktı.

Eskiden polisle çatışmaktan kaçınan Hizbullah, emniyet görevlilerini öldürdüğüne göre, şekil mi değiştirdi? Bu cinayet kimin işine yarayacak?

Allah'ın ismini yüceltmeye mi!!!

Lübnan Hizbullah'ı

Önce kafalardaki kargaşayı düzeltmek için, bazı gelişmeleri ve beyanatları hatırlatmakta yarar görüyoruz.

Türkiye'de Hizbullah adını taşıyan örgüt ile, dünyada Hizbullah diye tanınan teşkilâtlanma arasında hiçbir irtibat yok.

Bir kavram kargaşası yaratarak, birilerine fatura çıkarmaya çalışmak çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet ediyor. Devlet ile milletin arasını daha beter açıyor.

Güney Lübnan topraklarından İsrail güçlerini atmak üzere faaliyet gösteren Hizbullah'in dini lideri Şeyh Fadlallah, Türkiye'deki Hizbullah'ın kendileriyle hiçbir ilgisinin olmadığını söylüyor: "Türkiye'deki Hizbullah ile hiçbir bağımız yok. Türkiye'deki Hizbullah'ı Türk devleti, Kürtlerle savaşsın diye kendi yaratmıştır. Yıllarca destek verip göz yumdukları Hizbullah denilen o örgütün tüm cinayetlerinden devlet haberdardır. Ama, bugün, o cinayetleri deşifre ederek Türkiye'deki Hizbullah örgütünün sırtından bizleri de karalamağa çalışıyor." (Hürriyet - 2 Haziran 2000)

İslâm konusunun uzmanlarından Fransız araştırmacı Olivier Roy, Hürriyet muhabirinin "Türkiye'deki Hizbullah'ın, İran tarafından desteklenen Lübnan Hizbullah'ı ile ilgisi var mı?" sorusunu, şöyle cevaplıyordu: "Kesinlikle hayır. Hizbullah, kanımca bir etiket. Türkiye'deki Hizbullah'ın İranlılarla bir ilgisi olduğuna inanmıyorum. Türkiye'deki Hizbullah militanları, gerçekten ideolog mu, yoksa bazı güçler tarafından manipüle edilen, yönlendirilen kişiler mi, belirsiz..."

Soru: "Hizbullah'ın ortaya çıkan son eylemleri, sizin iddialarınızın aksine Siyasal İslâm'ın halâ güçlü olduğunu göstermiyor mu?

Olivier Roy: "Hayır. Küçük radikal güçlerin ortaya çıkması, devrimci İslâmcı dalganın geçtiğinin kanıtı. Kanlı eylemleri bile olsa, Hizbullah topluma yayılmış bir hareket değil. Ancak burada bir soru işareti var: Toplumsal tabanı olmadığı halde bu hareket Türkiye'nin bir çok kentinde nasıl güçlendi? Bu, politik bir manipülasyonu akla getiriyor."

Amaç ne?

Gaffar Okkan, Hizbullah'ın başını ezerek, faili meçhul cinayetleri sona erdirdi güneydoğuda. Kendisini sevdirdi. Aynı zamanda halkın polise güven duymasını sağladı.

Barışı torpilleyenlerin amacı ne?

Sözgelimi bu işi Hizbullah İslâm adına yaptıysa nasıl bir hedef güdebilir?

Lübnan Hizbullah'ı İsrail'e karşı örgütlendi; İsrail güçlerinin Lübnan'dan çıkması için mücadele verdi.

Türkiye'de çeşitli isimler altında örgütlenen teröristlerin derdi ne?

THKP-C ne istiyor? Pabucu dama atılan komünizmi mi kuracak Türkiye'de?

Aslında, Politik A programında DYP milletvekili Kemal Çelik'in de belirttiği gibi, isim ve eğilim önemli değil; bu kişiler, zaten belirli bir amaca ulaşmak için istifade edilen taşeronlar; huzuru dinamitleyen ölüm makineleri.

Acaba PKK mı kullandı Hizbullah'ı? Ermeniler mi? İran mı, istikrarsızlaştırmak istedi ülkemizi?

Yoksa gerekçeyi iç dinamiklerde mi aramalıyız? Birileri demokrasinin önünü kesebilmek için, "Türkiye hâlâ irtica ve bölücülüğün tehdidi altında" mesajını mı vermek istiyor?

Her neyse sebeb, lânetliyoruz terörü. Mehmet Ağar'ın Meclis konuşmasında da dikkat çektiği gibi Türkiye terör üreten bir ülke.

Ama bunun üstesinden nasıl gelineceğini Gaffar Okkan gösterdi. Sevgiyle, şefkatle. Devlet ile milleti barıştırarak. Halka güven vererek.

Açıklama: Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Tuğrul Turhan'dan bir açıklama aldım. Turhan 25 Ocak 2001 tarihli yazımızda ara başlık olarak kullandığımız "Ersümer'in müfettişi" lâfına takılmış. Kendisinin liyakatı gereği çeşitli kademelerden geçtikten sonra, 1997 yılında Ersümer tarafından Teftiş Kurulu Başkanlığı'na atandığını belirtiyor. Biz "Ersümer'in müfettişi" derken, ara başlıkta bir kısaltma yapmıştık. Yazının içeriğinde, biz de sadece Tuğrul Turhan'ın, Ersümer tarafından bu makama getirildiğini belirttik. Önemli olan Ersümer'in işe gelir gelmez, mevcut Teftiş Kurulu Başkanı'nı değiştirmesidir.


27 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...