Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Diyanet İşleri Başkanı'na...Muhterem Başkan, Bu mektubu, üniversitelerden, kamu kurumlarından sonra sonra İmam Hatiplerde ve İlâhiyatlar'da uygulanan başörtüsü yasağına ilginizi istirham etmek amacıyla yazıyorum. Önce benim içimi parçalayan küçük bir bilgi sunmak istiyorum zatıalinize... Geçen gün, akşam üzeri, güvenlik görevlilerinin kapıyı tutmadıkları bir sırada okullarına girme fırsatı buldu Marmara İlâhiyat'ın kız ve erkek öğrencileri... Gittiler, göz yaşları içinde sıralarını öptüler, birbirlerine sarıldılar hasretle... Sanki bin yıllık bir hasretti onları bu göz yaşlarına boğan. Oysa daha 10 gün olmuştu okulla olan ayrılıkları... Sadece bu olay bile, bu çocukların eğitim ve okul konusundaki tutkularını anlatmaya yeter. Ama onlar, başörtüsü yasağı sebebiyle okullarına giremiyorlar. Tesettürün Kur'an ölçülerine göre bir vecibe olduğunu zatıalinize hatırlatmam zaiddir. Bizzat Din İşleri Yüksek Kurulu'nun bu konuda açık fetvası olduğuna göre, Diyanet'in "başörtüsünün farziyyeti" gibi bir konuda tereddüdünün bulunduğunu düşünmek mümkün değildir. Böyle bir dini görevin, inanan bütün insanları bağlayacağı bilinmekle birlikte, öncelikle onu öğrenen ve öğretenlerce yaşanması gerektiğine de kani olduğunuza inanıyorum. Ama işte, başörtüsü yasağı, nihayet Kur'an'ın eğitim-öğretimini yapan İmam Hatip'lere ve İlâhiyat'lara kadar gelmiş bulunuyor. Bugüne kadar bu yasağın ortaya çıkardığı toplumsal sorunları devlete anlatmak için pek çok teşebbüs oldu. Öğrenciler, kamu görevlileri, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, bilim adamları ulaşabildikleri makamlara anlattılar. Muhtemel ki, Diyanet Müessesesi'nin de teşebbüsleri olmuştur. Ama bir sonuç alınamadı. Yasak, binlerce öğrencinin eğitimden kopması, binlerce yetişmiş insanın bilgi birikiminin gözden çıkarılması ve geniş bir toplum kesiminin devletle ilişkilerinin yaralanması pahasına devam ediyor. Türkiye, 1980'lerde okuma-yazma seferberliği yapan ve özellikle kadınların buna ilgi göstermesi için yoğun çaba sarfeden bir ülkedir. Bu seferberlikte kimsenin aklına başörtülü kadınları eğitimden alıkoyma düşüncesi gelmemiştir. Başörtülü eğitim, sadece kadınlarımızın eğitim konusundaki bilinen açıklarının ortadan kalkması açısından ele alınsa bile bir olumlu gelişme idi Türkiye için. Şu anda ise, bir çok genç kızımız başörtülü eğitim hakkı ellerinden alındığı için eğitim hayatından kopuyor. Bunun ortaya çıkardığı toplumsal gerilim ise gözler önünde. Ne kadar "beli kırıldı, çözüldü" dense bile, Türkiye'de derin bir kültürel tabanı bulunan bu vakıa, gerilim unsuru olmaya devam ediyor. Şunu sanırım takdir edersiniz: Kur'an'da böyle bir hüküm varolduğu sürece, bir ülkenin veya o ülkede bir dönemin yöneticilerinin yasak getirmesi dini bir sorumluluğu-görevi ortadan kaldırmaz. İnsanlar içlerine atarlar ve özgür hissettikleri ilk fırsatta o ilkeyi hayatlarına yeniden taşırlar. Başörtüsünün de böyle olacağında şüphe etmemek gerekir. Sizin kapınızı neden çalıyorum? İçimde, Diyanet'in bu alanda hâlâ olumlu bir adım atabileceğine dair bir ümid doğduğu için. Diyanet devletin temel, anayasal müesseselerinden birisi. Her şeye rağmen toplumsal saygınlığını koruyan bir müessese. Diyanet İşleri Başkanları, siyasi hesapları bulunmayan insanlardır. Devletin üst yönetimi ile, en azından ülkenin ve devletin temel çıkarları noktasında mutabakatları olmak gerekir. Yani devletin, Diyanet İşleri Başkanı'ndan kuşku duyması beklenemez. Diyanet, toplumla devlet arasında dini hayat konusunda bir bileşkeyi temsil eder aynı zamanda. Bu alanın sancısız, sağlıklı düzenlenmesini sağlar Diyanet. Ne toplum Din-devlet ilişkisinde sıkıntı duymalıdır, ne de devlet. Diyanet, en ideal buluşma noktası olmak gerekir. Belki taa başından itibaren, yani siyasetten önce devreye girmeliydi Diyanet, başörtüsü ve inanç özgürlüğü konusunda. Bu noktada geç kalışların veya siyasetin öncelikli girişimlerinin (ki siyasetin toplumun inanç özgürlüğü ile ilgilenmesi de yadırganmamalıdır) Türkiye gibi din-devlet ilişkilerinin ideal dengeyi henüz bulamadığı bir ülkede kimi sancılar, hassasiyetler uyandırması sağlıklı olmamıştır. Sonunda iş, birilerinin "belini kırması" noktasına kadar uzanmıştır. Oysa bunlara gerek olmamalıdır. "Beli kırılanlar" da bu ülkenin çocuklarıdır. Bir girişimde bulunmanızı istirham ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı'na, sayın Başbakan'a, sayın Meclis Başkanı'na, Sayın hükümet üyesi parti liderlerine, sayın muhalefet liderlerine, sayın Genelkurmay Başkanına, belki MGK'ya... Lütfen Kur'an'la bu kadar çelişkili bir uygulamadan vazgeçilmesi için girişimde bulununuz. Korkuları izale ediniz. Devletin sorunlu bulduğu konuları tesbit edip, bir sağlıklı uzlaşma noktası bulunuz. Toplum gerçeğini anlatınız. Bu çocukların, okulları ve sıraları ile buluştuğunda yaşadığı sevinci, ya da onlardan koparıldıklarında içine itildikleri hüznü anlatınız. Eminim ki, muhterem eşinizin başörtüsü konusundaki hassasiyetinizle bu çocukların başörtüleri konusundaki hassasiyetleri aynı sorumluluk duygusundan kaynaklanmaktadır. Dileklerimi sorumluluk duygunuza sunuyorum. Selâm ve hürmetlerimle...
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|