Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Demokratlık 'hiç'leşmeye giderken...'Demokratlık' içine herşeyin 'boca' edildiği bir çuval haline geldi. Siyasi ve ekonomik rant mekanizmalarındaki elverişli pozisyonlarını kaybetmek istemeyenler, demokrasiye balans ayarı yapılmasını nasıl meşrulaştırıyorsa; siyasi ve ekonomik rant mekanizmalarından uzak/dışlanmış olup da benzer pozisyonlara kavuşmak isteyenler, aynı yöntemi kullanarak, demokrasi mevzisi inşa edilebileceğini zannediyorlar. Yöntem aynı, biri diğerinin baktığı yerin 'tersinden bakıyor' sadece.... Düne kadar, bu ülkede sol partilerin İttihat ve Terakki geleneğine, daha özelde Ahmet Rıza'nın 'pozitivizmine' dayandığı; sağ partilerin de Ahrar Fırkası'na, Prens Sabahattin'in 'adem-i merkeziyetçi' görüşlerine yaslandığı söylenirdi. Aslında geçerlilik dozu tartışma götürür bu temellendirmenin bile, bugünü bir tarih perspektifine yerleştirme gayreti bakımından çok önemi vardır. Artık bu derece basit bir temellendirme bile yok. Bugünde sahiplenilen siyasi pozisyonların özünü, rakiplerin içine yerleştiği rant mekanizmasının tam karşıtında durmak belirliyor. Arkasına devleti, ülkemizin 'özel koşullarını', istikrarı, bölünmez bütünlüğümüzü ve bilumum güvenlik gerekçelerini alarak iş görenlerin, bütün bu kavramları, aile fotoğraflarındaki şahısları banka kredisi kullanmakta öncelikli hale getirmek için istismar/istihdam ettiği çırılçıplak ortada bugün. Tuttukları rant pozisyonunu tartışılmaz kılmak için, bütün bu kavramları kendi çıkarlarına ustaca giydirdikleri ortaya çıktı. Bu nedenle, demokrasiye balans ayarı yapılmasını meşru göstermeye çalışanların, otoriterleşme-militerleşme sürecini demokrasinin kendi kendini savunması gibi pazarlayanların ve her cumhuriyet hükümetini, kendi holdinglerinin 'özel koşullarını', ülkenin temel koşulları olarak tanımaya mecbur zannedenlerin sözünü etmeye bile değmez; onlar zaten, tarih ve uygarlık açısından 'hiç'. Bu 'hiçliğin' kıskacından çıkması için bu ülkenin ihtiyaç duyduğu şey, 'demokratik hukuk devleti ilkesi'nin yönetimin her katında, idarenin her biriminde ete kemiğe bürünmesidir. Bu nedenle demokrasi ve hukuk bu ülkenin en sahici kavramları olmak zorundadır. Demokrasi ve hukuk adına işletilen süreçlerin içinin boşalması anlamına gelebilecek her adım, otoriterleşme-militerleşme sürecinin sonuçlarından daha tehlikelidir. Çünkü birincisi kaba, bayağı ve gizlenemez kadar çirkinken; ikincisi, sinsi, kurnaz, incelikli ve hoş görünme açısından beceriklidir. 'Demokratlık', bir uygarlık ve hukuk projesinin safında yer almak demektir. Bu saf belirlemenin omurgasını herhangi bir nüfuz ya da çıkar elde etmeye yarayan tüm süreçlerin dışlanması oluşturur. Fakat bugün demokratlık adına sergilenen tavırlar giderek ağırlaşan bir biçimde, otoriterleşmeye dayanarak rant elde edenlerin ayağının altındaki halıyı kaydırmaya 'indirgenmektedir'. Buna bağlı olarak, otoriterleşme sürecine destek veren ve bu yolla çıkar temin edenlerin olumsuzlanmasının, kendiliğinden demokrasiyi getireceğine dair bir yanılsama zaman zaman kasten yayılmaktadır. Oysa otoriterleşmenin eleştirisi, demokratikleşmenin sadece önsözüdür. Demokrasinin inşası için gereken, bundan çok daha büyük ve fazladır. Demokratlığın 'hiçleşme' sürecinin en büyük sebebi, bir hukuk ve uygarlık projesinde saf tutma anlamında 'gerçek demokratlığın', kendini, yeni bir rant düzeni ve nüfuz mekanizması tesis etme anlamındaki 'konjonktürel demokratlık'tan ayrıştırmakta yeterli bir çaba ortaya koyamamasıdır. Aynı şeyin Avrupa Birliği tartışmalarıyla ilgisi olduğu da açıktır. Mevcut pozisyonlarının geçerliliğini korumak için AB'ye karşı çıkanların karşısında yer alan dikkate değer bir kesim, AB taraftarlığını sadece nüfuz ve çıkar kartlarının yeniden dağıtılmasını elde etmek için istemektedir. Oysa AB'nin bu ülkenin uygarlık yürüyüşünün yeni bir aşaması, Lozan'dan bugüne gelen 'kendisi kalarak dünyalı olma' çizgisinin bir üst basamağa çıkarılması ve idari ve siyasi standartların yükseltilmesinin bir enstrümanı olarak değerlendirilmesi esas olmalıdır. Bu bakışla AB'yi bir toplumsal erek olarak tanımlamakla, çıkar kartlarının yeniden dağıtılması için AB taraftarlığı yapmak aynı safta bulunmamalıdır. Şimdi ise, siyasal alanın daraltılmışlığını devamlı kılmak ve yerli değer üretimi üzerinden içe kapanmayı şiddetlendirmek üzere AB karşıtlığı yapanların tazyiki karşısında, bir uygarlık adımı olarak AB'yi savunmakla, bir yeni rant pozisyonu tesis etmek adına AB'yi savunmak aynı çuvala boca edilmektedir. 'Gerçek demokratlığın' kendini otoriterleşmeden ayırmaktaki performansından çok daha fazlasını 'konjonktürel demokratlık'tan ayırmak için göstermesi gerekmektedir. Gerçek demokratlık, şartlar gereği aynı çuvala boca edildiği benzeriyle arasına olabilecek en derin fay kırığını yerleştirmezse, otoriterleşme üzerinden yayılan 'hiçlik', demokratlık üzerinden yayılacak olanın yanında küçük bir ayrıntı olarak kalacak...
ocelik@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|