|
|
Gazeteciye (hiç değilse bazılarına) güvenilmez
Bir dostum, tanıdığı ne kadar politikacı, bürokrat, diplomat, yargıç, asker varsa, tek tek arayıp, "Aman, bugünlerde gazetelerin barlarına uğramayın" uyarısında bulundu. Beni de aradığında güldüm ve "Haberdarım" deyiverdim. Herkesin herkese tuzak kurduğu puslu bir hava var Ankara'da; nasıl haberdar olmam? Entellerin buluşma yeri olarak barlar ünlüdür de, Ankara'daki en kalabalık barlar adlarına eğlence reklâmları arasında rastladıklarınız değildir. Kim icat etmişse etmiş, Ankara'da büyük grupların gazetelerine birer 'bar' eklemiş... Hürriyet'in küçük bir barı vardı, çok satan bir gazeteye ilk transfer teklifimi orada almıştım; şimdi çok daha görkemli bir barı olduğunu duyuyorum Hürriyet'in... Sabah'ın Karum'daki bürosunun en geniş bölümüdür bar... Star da binasının en üst katını bar haline getirdi... Sizin gazetelerde okuduğunuz 'özel' haberlerin bir bölümü gazete barlarında öğrenilenlerdir. Politikacı veya bürokrat, bar atmosferinde rahat hisseder kendisini, içki de ortamı öyle algılamaya yardımcı olur; lâf lâfı açar ve gazeteci lâftan haber üretir... Gazete barlarının müdavimleri de, anlatacak bir şeyi olduğunda oraya damlayanları da vardır... Gazeteci milletini içki düşkünü yapan biraz da bu bar âdeti galiba... 28 Şubat döneminde, medyayla ilgili resmi kişilerin gazetelere uğradığını duyardım; bazıları o alışkanlıklarını emeklilik sonrası da devam ettiriyorlar. Ancak, bir muvazzaf askerin gazetelerin ünlü barlarına uğradığını duymayalı çok olmuştu. Hele önemli dâvâlara bakan bir DGM savcısının bir gazetenin barına gideceğini asla düşünemezdim... Benim düşünemediklerim başkalarının başına gelir. Geçen gün, Jandarma genel komutanlığından önemli operasyonlar yürüten bir albay ile o operasyonların DGM iddianamelerini hazırlayan bir savcı, Sabah'ın barına yollarını düşürdüler ve Ankara'yı ayağa kaldırdılar. 'Mavi akım' dosyası savcının elinden alındı, iki muhabir de protestoyla istifasını verdi... Bardaki 4,5 saatlik sohbetin bilançosu şimdilik bu; tanıdıklarını uyarmak için telefon mesaisi yapan dostum, "Komplo gözüyle bakan var, çok baş gidecek" inancında... Gazeteciyle konuşan herkes, eğer aksine bir uyarıda bulunulmamışsa, anlattıklarının haber veya yorumlara yansıtılabileceğini, ancak söylediklerinin kendi aleyhine kullanılmayacağını bilir. Bunu bir tür 'centilmenlik anlaşması' sayabilirsiniz. Bildiklerimi bana birileri anlatmıyor da ben gâipten haber mi alıyorum? Önceki gün sözgelimi, partisinin grup toplantısında, Mesut Yılmaz'ın, "Bir gazetenin bürosuna giden bir savcıyla bir albayın konuşmalarından bana karşı komplo kurulduğu ortaya çıktı" dediğini, o toplantıdan hemen sonra öğrenebildiysem, bunu, politikacı tanıdıklarıma boçluyum... Hemen her gazeteci, kendisinden zarar gelmeyeceğini bilen her meslekten tanıdıkları sayesinde ayakta kalır... Sabah'ın yüksek yargı muhabiri Ersin Bal, kendisinden ısrarla istenen, "Savcı Talat Şalk ve albay Aziz Ergel'i çağırsana" teklifine daha fazla "Hayır" diyemeyeceğini anlayınca, onları gazeteye gitmeye ikna eder. Son yarım saatine parlamento muhabiri Emin Özgönül de katılır, ama esas muhabbet, konuklarla Ersin Bal ve Sabah Ankara temsilcisi Bilal Çetin arasında geçer. Yemek yenilir, güle oynaya konuşulur... Adalet bakanı Hikmet Sami Türk ertesi gün Talat Şalk'ı çağırır ve bir gece önce samimiyet ortamında sarf ettiği cümleleri yüzüne tekrarlayarak hesaba çeker... 'Mavi akım' dosyasının kendisine verilmeyeceğini de bu sırada öğrenir savcı Şalk. Anlaşılan, masada konuşulanlar birilerine bütünüyle aktarılmıştır: Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz'a... Gazetenin "Belki böcekle dinlendik" savunmasını duyan dostum, "Belki de konuşmaları kendileri teybe kaydettiler" kanaatini nakletti bana... Aldıkları yüksek maaşları hak etmek için günlerinin neredeyse yarısını Hüsamettin Özkan'ın özel kaleminde oturup bekleyerek geçinen 'ünlü gazeteci' türünden haberdar mısınız, bilmiyorum. Görevini okuru gerçeklerden haberdar etme olarak anlamıyor bazı gazeteciler; onlar için tek hedef günün en kudretli politikacısı ile iyi geçinmek... Bu arada, Aziz Albay veya Talat Şalk kötü duruma düşecekmiş, ne gam! Gazetecilik, gammazlık ve ispiyonculuktan, pusu atmaktan çok farklı bir meslekmiş, bu meslekte onuru ayakta tutmak gibi erdemleri ihmal etmeye gelmezmiş; bunları kim düşünüyor ki? İspiyonculuk yapanı gazete açıklamadığı için "Suçlu şu" diyemiyorum... Olaydan "Beni kullandılar" sonucunu çıkaran muhabir Ersin Bal noterden gönderdiği istifa mektubuyla Sabah'tan ayrıldı. Sabah'ın savunma muhabiri Mahmut Bulut da, "Etik derdi olmayan gazetede çalışmam" deyip protesto edenler kervanına katıldı. Her ikisi de, alanlarında gerçekten başarılı, önemli haberlere imza atmış ustalıkta gazeteciler... Sabah yöneticilerinin bunu düşünecek hali olmasa bile, ayrılmaları Sabah için ciddi kayıp... İngiliz gazetecileri, vaktiyle tren soyup Güney Amerika'ya kaçmış, felçli halde ülkeye dönerken 'Sun' gazetesinden yardım görmüş ihtiyar bir suçlu etrafında 'basın etiği' tartışması başlattı şu günlerde... "Gazeteci suçlulara maddi yardımda bulunamaz" deniyor İngiltere'de... Bizdeyse... Bugünkü bozuk medya düzeninin geldik sonuna dayandık...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |