T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ankara'da ne var; ne yok?

Türkiye'nin üzerinde ve geleceğinde bir "pahalı yük" haline gelen Ankara'nın dikişleri atıyor. Başkentten her gün ya yeni bir "kriz", ya bir yeni "skandal" haberi geliyor. Gelmeyen tek şey, moral, iyimserlik, verimlilik, üretkenlik ve ahlak...

Bir yanda "Türk Telekom Meydan Muharebesi". Süper Bakan Kemal Derviş bir yanda, Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz diğer yanda. Enis Öksüz geriledi, geriledi; şimdi "yetki devri" konusunda direnişe geçti. Meseleyi, Derviş-Öksüz çatışması olarak görmek yanlış. Bu hükümetin Başbakan'ı yok mu? Bu kadar önemli ve Türkiye'de beklenen 10 milyar doların kaderine tayin edecek önemde devreye giremiyor mu? Peki, bu hükümetin, Enis Öksüz'ün aslında bağlı bulunduğu bir Başbakan Yardımcısı, yani Devlet Bahçeli yok mu? Ülkenin böylesine tayin edici bir meselesi konusunda niçin devrede değil?

Diğer iki Başbakan Yardımcısı, Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'ın durumunu anlıyoruz. Onlar meşgul. Biri, "enerji soruşturması"nın hedefi halinde, her gün "polis devleti"ne karşı "demokrasi mücadelesi" seferber etmekle meşgul! Her karşı hamlesinde biraz daha yara alıyor.

Diğeri ise, gizli genel yayın yönetmeni olarak işlev gördüğü Sabah gazetesinden kendisine gammazlanan bilgilerle DGM savcılarının ellerinden dosya alma ve "yolsuzluk örtbas etme" operasyonlarıyla meşgul. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile boşuna hır çıkartmadı. Terbiye sınırlarını aşarak ona boşuna "nankör kedi" diye bağırmadı. Ülkenin içine düştüğü derin krizi beyhude yere tetiklemedi. Cumhurbaşkanı'nın Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmesinin adreslerinden birinin Cumhur Ersümer, diğerinin Hüsamettin Özkan olduğunu dünya alem biliyor. Biri gitti; diğeri Mesut Yılmaz'la ittifak halinde direniyor ve "sessiz kontrataklar"la netice almaya bakıyor.

Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'ın "devrede olmamaları"na kabul. Onların "özürü" var. Onlar, bir hayli meşgul.

Bülent Ecevit ne yapıyor? Bir şey yapmıyor. Bu ülkenin "devlet geleneği"nde "ölmüş padişahını ta Zigetvar'dan Belgrad'a at üzerinde yürütmek" gibi dahiyane formüller bulunduğunu daha önce bu köşede yazmamış mıydık... Ecevit, arada bir "at üzerinde" görünüyor. Yok gibi var; daha doğrusu var gibi yok.

Hemen herkes, Kemal Derviş'ten medet umuyor ya da onunla didişiyor. Sanki o Başbakan. Fiilen öyle. Hükümet var gibi yok olduğu için, Kemal Derviş geldi ve "programı"nı ilan etti. Şimdi "programı"nı uygulamaya çalışıyor. Zira ortada Kemal Derviş'in "programı"ndan başka bir "program" yok. O "program" uygulanmazsa, IMF'nin vaadettiği 10 milyar dolar da yok. Böyle bir manzarada, Kemal Derviş'in "Başbakan görüntüsü" vermesinden doğal hiçbirşey de yok.

Yine belirtelim: 10 milyar dolar cepte değil. Bu 10 milyar doların bir "perde arkası" mevcut. Amerikan Hazine Bakanı Paul O'Neill, IMF'nin "yangın önleyici" değil "yangın söndürücü" gibi çalışmasına şiddetle karşı. Dolayısıyla, IMF'nin ilan ettiği kabarık dolarlı "kurtarma paketleri"ni de benimsemiyordu. Türkiye gibi "jeopolitik değeri" yüksek bir müttefik için bir "istisna hükmü" uyguladı. Bunu uygularken, G-7 ülkelerinin, Türkiye ile "ikili anlaşmalar" yoluyla para vermesini önledi. Paranın, IMF aracılığıyla verilmesi öngörüldü. Ama, bu da şarta bağlandı:

1. Türkiye'ye bu meblağ, "bir defaya mahsus" bir "istisna uygulaması" olarak verilecektir.

2. Türkiye'nin bu meblağı alması, IMF İcra Direktörleri Kurulu'nun 15 Mayıs'ta yapacağı toplantıdan çıkan kararla mümkün olabilecektir.

3. IMF İcra Direktörleri Kurulu, bu kararı, eğer o tarihe kadar Bankacılık Yasası ve Türk Telekom'un Özelleştirilmesi Yasası TBMM'den çıkarsa, alacaktır.

Türkiye'deki mevcut "siyaset sınıfı"na ve "siyasi yapı"ya güven yok. Türkiye, 1961 yılından bugüne dek IMF'ye 17 kez "Niyet Mektubu" sunmuş. Bu, 18. Yani, 17 kez sözünü yerine getirmemiş ve getirememiş bir ülke görüntüsünde. O nedenle, 18. Niyet Mektubu'na inanılabilmesi için, "uygulamanın görülmesi" gerekiyor. Ve, Ankara'daki vaveyla da, "uygulama noktası"nda ve somut olarak "Türk Telekom'un Özelleştirilmesi"nde çıkıyor.

Durum, böylesine "acil" ve "vahim" ise, hani "liderler zirvesi"? Olamaz. Liderlerin biri, jandarma ile "enerji yolsuzluğu savaşı"na tutuşmuş. Bir diğer lider, onu arkalamıyor. O bir diğer lider ise, Türk Telekom'un özelleştirilmesi meselesinde, bakanından farklı bir "zihin yapısı"na sahip değil. İktidarın başı Bülent Ecevit ise "muktedir" değil.

Peki, hani bu ülkenin gerçek yöneticisi MGK?

MGK'nın sivil kanadı zaten bu yukarıda sıralananlar. MGK'yı MGK yapan "gerçek kanat"a yani askerlerin ise Türk Telekom meselesinde kafaları besbelli ki karışık. Enis Öksüz, bu direnmesindeki gücünü nereden alıyor sanıyorsunuz?

Kemal Derviş programının ruhunu teşkil eden "siyasetle ekonominin ayrılması" ilkesi, aslında Türkiye'de "statükonun değiştirilmesi"nin başlangıcını ifade ediyor. "Statüko güçleri" de "vatan-millet edebiyatı" ile direnişe geçiyorlar.

Bir yandan birbirleriyle kavga halindeler; bir yandan "küreselleşme dinamikleri"ne kendi mevzilerinden direnme halindeler.

Ankara'da kaos var. "Kriz", bu kez "periferi"den gelmiyor. Kriz, "merkez"de. Ankara'nın kaosu, Türkiye'nin "çıkış yolları"na da işaret ediyor...


10 Mayıs 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED