T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Balkanlar'da "miras sorunu"

Geçtiğimiz günlerde dinlediğimiz Sancak Müslümanları'nın lideri Dr. Süleyman Uglanin Karadağ'la Sırbistan arasında paylaşılmış bir halkın dramını anlatıyordu. Sancak'ın parçalanmışlığı aslında bu yüzyılın başında oluşan Balkan jeopolitiğinin mikro düzeyde tezahüründen başka bir şey değildi. Bosna'dan, Osmanlı'nın buradan ayrılmasıyla koparılan Sancak Müslümanları Yugoslavya sınırları içinde de parçalanarak asimile edilmeye çalışılıyor. Eğer Karadağ Sırbistan'dan ayrılırsa Sancak fiilen ikiye bölünecek ve Müslüman Boşnaklar'ın kültürel, siyasi haklarını elde etme imkanları tümüyle ortadan kalkacak.

Bu dram Balkanlar'ın hemen hemen her köşesinde yaşanıyor. Eğer silahlı bir çatışma yoksa dünya kamuoyu böyle bir sorunu, ilkelerini çiğneme pahasına yok sayıyor. Sancaklılar, Yugoslavya'nın geleceğine ilişkin tüm uluslararası kuruluşlarda, görüşmelerde taraf olarak (Türk Dışişleri'nin bir başarısıdır) katılmalarına rağmen defacto durum devam ediyor; gücü elinde tutan kendi şartlarını dayatıyor. Çünkü Sancaklı Müslümanlar silaha sarılmadılar, şiddete başvurmadılar... Onların ayrımcılık talepleri de yok; istedikleri federe bir yapı içinde kültürel ve siyasi haklarının tanınması.

Şiddetin mantığı

Bu durumda Makedonya'da yeniden tırmanan şiddet olaylarının mantığını anlamak daha kolaylaşıyor. Makedonya'nın bağımsızlığından bu yana eşit vatandaşlık statüsünü elde etmek için demokratik yolları deneyen Arnavutlar'ın sesini duyan olmadı. Ta ki Arnavut gerillalar silaha sarılana kadar. Kosova'dan sonra Makedonya'ya sıçrayan gerilla faaliyetleri olmasa sanırım Makedonya Balkanlar'ın en eşitlikçi ve huzurlu devleti olarak algılanmaya devam edecekti.

Makedonya'da yaşayan Türkler'in durumuyla Sancaklı Boşnaklar'ın durumu birbirine çok benziyor. Makedonya'daki Türkler de "kurucu ulus" olmalarından dolayı anayasal vatandaş sayılmaları gerekirken, silaha sarılmadıkları için bugün onların haklarından bahsetmek kimsenin aklına bile gelmiyor. Oysa kaybedilmiş haklarını almak için demokratik yollardan seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Buna benzer örnekleri Balkanlar'ın her köşesinde bulmak mümkün. Bu tabloya bakıp Balkanlar'da çatışmanın, başta ABD olmak üzere Batılı büyük devletlerin çifte standart uygulamalarından kaynaklandığını söylemek hiç de abartılı bir yaklaşım değil artık. Şiddet ve kan dökülmeden uluslararası normlara uygun hak arayışının hiçbir karşılığı yok.

Soğuk savaş sonrası Balkanlar'daki yeni oluşum ile Osmanlı'nın buradan tümüyle çekildiği Balkan Savaşı sonrası ortaya çıkan siyasi yapı arasında çatışmayı besleyen karakteristik benzeşim var. Osmanlı'nın bıraktığı vakum hâlâ doldurulmuş değil. Bu siyasi vakumu dolduracak siyasi perspektif geliştirilemedi hâlâ. Soğuk savaş döneminde göreceli sessizlik hakim olsa da bunun sorunların çözümünden çok dondurmaktan ibaret olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor.

Siyasal model sorunu

Osmanlı fiili olarak Balkanlar'dan çekilmekle birlikte Osmanlı mirası birçok boyutlarıyla varlığını sürdürmeye devam etti. Zaman zaman katliam boyutlarında yaşanan dramatik olaylarla demografik yapı değiştirilmeye çalışılsa da doğrudan Osmanlı kimliğine sahip, bakiyesi Müslüman bir nüfus varlığını korudu. Osmanlı mirasını sadece demografik bakiye ile sınırlı tutmak Balkanlar'ın anlaşılmasını güçleştiren bir bakış açısıdır. Bu nedenle hayatın pek çok alanında kendini gösteren bu etki silinmeye çalışıldığı oranda Balkanlar'da çatışma potansiyeli beslenmiş oldu. Ve ilk fırsatta ortaya çıkarak savaşlara, iç çatışmalara yol açtı. İki dünya savaşı sonlarında ve soğuk savaş sonrası içinde yaşadığımız dönemde karşı karşıya kaldığımız sorunlara bu açıdan yaklaşıldığında hep benzer nedenlerin uç verdiği görülür.

Balkanlar'da tek bir etnik ve kültürel kimliğe dayalı ulus devlet modeli inşa edilemez. Böyle bir model dayatıldığı takdirde büyük bir kesimin kelimenin her anlamıyla tasfiyesini ya da uygun fırsatta çatışmayı, kaosu hesaplamanız gerekir. Tek etnisite üzerine kurulu devletler diğer unsurlara tahammül etme olgunluğunu hiçbir zaman gösteremedi.

Günlük dilde kullanılan kelimelerden yemek kültürüne kadar pek çok alanda varlığını sürdüren Osmanlı mirasının "siyasi kültür" anlamında ulusdevlet/cik/lere bir etkisinin olmaması çatışmaların kaynağını oluşturuyor. Balkanlar'daki yapılanmalar siyasal anlamda Osmanlı'nın reddi üzerine, siyasal bir kopuşun sonucu olduğu için ne kurumsal ne de siyasal kültür anlamında bir mirasın devri söz konusu olmamıştır. Batı Avrupa'yı örnek alan siyasal modeller bölgenin etnik, kültürel ve coğrafi çelişkilerini daha da derinleştirmiştir. Amerika ise, Makedonya örneğinde olduğu gibi, Batı Avrupa tecrübesinden farklı çok kültürlü, çok uluslu siyasal modeli bölgeye yansıtmak yerine, çelişkiler ve çatışmalar üzerinde oynayarak Balkanlar'a yerleşmeyi planladığı görüntüsü her geçen gün pekişmektedir.


10 Mayıs 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED