![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Dahil olduğu siyasî yapının yapıp ettikleriyle kendi şahsî kanaatleri arasındaki mesafeyi muhafaza edebilmek beceresini çok az insanın gösterebildiği ma'lûmdur. Her ne pahasına olursa olsun salt 'taraftarlık' sâikasıyla hareket eden, mensubu bulunduğu câmiayı haklı ya da haksız her halukârda müdafa etmeyi vazife bilen siyasetçi sayısı hiç de az değildir çünkü. 'İhanet' bu gibi durumlarda herşeyi izah eden bir anahtardır. İhanet... yani taraftarlık koşullarına riayet etmemenin meş'ûm adı... 'İtiraf' bir bakıma ihanet... "Yanlış yapıldı" demek ihanet! "Keşke şöyle yapılsaydı" demek ihanet! Lâkin unutmamak icab eder ki 'ihanet' mağlûbiyet zamanlarında yapılan muhasebe'nin/murakabe'nin vasfıdır, galibiyet halindeyse 'fesad'! Bu nedenledir ki fesad çıkarmakla suçlanmak istemeyen siyasetçiler idare-i maslahatı tercih ederler; ihanetle suçlanmak istemeyenler de tabiatıyla susmayı.... Siyasetçiliğinin yanısıra fikir adamlığı tarafı da bulunan, hele hele fikir adamı olduğu halde bir şekilde siyasete bulaşmış olan zevâtın hâli biraz daha gariplik gösterir. Nitekim Sadrazâm Said Halim Paşa, bir mânâda geçmişin(in) muhasebesini yaptığı yazılarında zülf-i yâre dokunmaktan çekinmemiş ve mensûbu, hatta 'mensûbu' ne kelime bizzât 'başı' bulunduğu İttihad ve Terakkî Fırkası'yla ilgili olarak zaman zaman şiddetli sayılabilecek eleştirilerde bulunmaktan kaçınmamıştır: İşte size oldukça hafif (!) sayılabilecek bir değerlendirme: - "Gerçi ilk Osmanlı Meclis-i mebusan seçimini yapan 'İttihat ve Terakkî' olduğu gibi, Kanun-ı Esasî'de değişiklikler yapan da 'İttihad ve Terakkî'nin aynı Meclis'teki ekseriyetidir. Fakat tecrübe ve bilgiden mahrum, şiddetli vatanseverlik his ve hayalleri ile dolu birtakım ihtilalcilerden meydana gelmiş bir Meclis'ten ne beklenebilirdi?!" Ne ilginç değil mi? Kendisini iktidara taşıyan ekibin vasıflarını sayarken bu kimselerin "şiddetli vatanseverlik his ve hayalleri ile dolu" olduklarını söylemekle kalmıyor, kendilerini "tecrübe ve bilgiden mahrum birtakım ihtilalciler" (!) olmakla da nitelendirebiliyor. Daha önce bir yazımızda da işaret etmiş olduğumuz üzere, Said Halim Paşa'nın demokrasi, insan hakları, din, bilim ve ahlâka dâir görüşleriyle, birlikte hareket ettiği ekibin görüşleri arasında kolay kolay telif edilemeyecek nisbette farklılıklar, hatta zıtlıklar mevcut idi... Fakat buna rağmen o kimselerle aynı siyasî yapı içerisinde bulunabilmiş ve yaptıklarının siyasî sorumluluğunu üzerine almaktan da kaçınmamıştı... Geçenlerde merhûm Akif'in Safahat'ında da benzer bir îmayla karşılaşınca nedense aklıma hemen Said Halim Paşa'nın yukarıda naklettiğim satırları geliverdi. Takdir edileceği üzere bir metni anlamak ancak o metni anlayabilecek bir yerde durmakla mümkün olabiliyor; zira yanlış yerde durulduğunda metnin bütün önemli îmaları gözden kaçıyor. Aşağıdaki mısralar itiraf etmeliyim ki daha önce pek dikkatimi çekmemişti. Nitekim aynı yeri defalarca okumuş, hatta bellemiş ve fakat her nedense bir türlü görülmesi gerekeni bir türlü görmemişim. Geçenlerde bir vesileyle metni tekrar okurken şu küçük ayrıntı dikkatimi çekti. Kıssadan hisse çıkarsak mı ne dersin Asım! Anlıyorsun ya, zarar yok, daha iyi anlaşalım: İnkilâb istiyorum, ben de, fakat, Abdu gibi... Yoksa, ellerde kör âlet efeler tertibi, Bâbıâlileri basmak, adam asmakla değil. Çek bu işten bütün ihvânını kendin de çekil. Sanıyorum bu bölümdeki "İnkilab istiyorum, ben de, fakat Abdu(h) gibi" mısrâını Akif okurları arasında bilmeyen yok gibidir. Peki ya, hemen altındaki mısralara dikkat edeni: "Yoksa, ellerde kör âlet efeler tertibi/Bâbıâlileri basmak, adam asmakla değil/Çek bu işten bütün ihvânını kendin de çekil"!?! İşte yeterli ehemmiyeti atfetmediğimi henüz farketmiş olduğum yer burasıydı... (Kendi adıma ne kadar hayıflansam az!) Akif'in birlikte hareket ettiği siyasî cemiyet ve bu cemiyetin fikir ve harekâtı ile kendisi arasındaki mesafeyi itinayla koruduğu ve memlekete hizmet maksadıyla tanığı olduğu birtakım hodbinliklere sabırla katlandığı bilinir ki bunun bazı misâllerini Bir Kur'an Şâiri'nde hem de ayrıntılarıyla vermiştim. Hâsılı, Akif'in siyasî fikirleriyle ilgilenecekler için söylemeliyim ki "Şu Babıâlileri basmak, adam asmak" meselesi, gerçekten de üstünde durulmaya değer bir konu... Çünkü satıraraları okunmadıkça, ne yazık ki Safahat bizler için hâlâ anlaşılmamış bir metin olarak kalacak! Sakın "Safahat'ı anlamasak ne kaybederiz ki" demeyin! Çünkü onu anlamamak demek biraz da kendimizi anlamamak demektir!
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |