T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ecevit'ten Müşerref'e moral mektubu var!..

Başbakanımız Bülent Ecevit, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in eline bir mektup vermiş..

-Al bunu, dost ve kardeş Pakistan'ın, Beşiktaş taraftarı askeri diktatörü General Pervez Müşerref'e götür ver, demiş..

Şükrü Sina Gürel de, medya korkusu yüzünden, yeni evlendiği eşini yine evde bırakarak, "özel ulak" statüsünde Pakistan'a uçtu dün..

Haberlere göre, İslamabad'da General Müşerref tarafından, Türkçe olarak "Hoşgeldiniz" denilerek karşılanan Gürel, Ecevit'in mektubunu alıcıya teslim etti..

Herhalde bir "alındı" kağıdı imzalatmadı..

Ancak, Pakistan'daki diplomatik ve medyatik gözlemciler, Müşerref'in Şükrü Sina Gürel'le konuşmasını kısa kestiğini ve sabırsızlık içinde "mektupta acaba neler var" diye, sürekli elinde mektup zarfını salladığını bildiriyor..

Herhalde bu satırları yazdığımız sırada, General Müşerref, Ecevit mektubunun içeriği ile müşerref olmuştur..

Acaba ne düşünüyordur?..

Ezelden ebede Ecevit'le birlikte yaşamaya alışkın bir Türk gazetecisi olarak, ben Ecevit mektubunun içeriğini tahmin edebiliyorum..

İsterseniz, bazı satırbaşlarını vereyim..

Mesela, mektubun hitap kısmı, eğer Ecevit Rahşan Hanım'ın veya Hüsamettin Özkan'ın kontrolu dışında yazdı ise bu mektubu, şöyle başlamıştır..

"Sayın Orgeneral Pervez Müşerref,

Hindistan Devlet Başkanı.."

Bildiğimiz gibi, Sayın Ecevit, Ankara'yı İstanbul'la, Amerika Birleşik Devletleri'ni Amerika Büyük Devletleri ile, seli depremle karıştırmak benzeri ayrıntıları önemsemiyor.

Bu yüzden, General Müşerref'e "Hindistan Devlet Başkanı" olarak hitap etmesi, fazla önem taşımaz..

Mektubun içeriğine gelince..

Etkili olması için, girişte, Ecevit'in Türkiye'deki icraatını anlatıp, bunu Müşerref'e örnek göstermiş olması muhtemeldir..

Şöyle ki:

"Sayın Müşerref.. Biz Türkiye'de köy-kent uygulaması ile, ekonomiyi esenliğe çıkardık.. Size muhalif olan Pakistan halkını yanınıza çekmek için, siz de Peşaver çevresindeki kırsal alanlarda köy-kentler kurarsanız, Taliban'a yakın halk, sizin özgürlükçü ve demokratik rejiminizin değerini anlayabilir.."

Ecevit, General Müşerref'in Pakistan'daki "Siyasi İslam"ın baskısı altında bulunduğunu duyduğu için, şu öneriyi de mektubunda seslendirmiştir muhtemelen..

"Sayın Müşerref Paşam.. Pakistan'da başörtüsünü kamusal alanlarda yasaklamanızı tavsiye ediyorum.. Başı örtülü kızların, okullardan kaydını hemen silin.. Ayrıca, Akkhora Khatak, Camiya Eşrefiye gibi medreselere öğrenci alımını durdurun.. Bundan başka, muhalefet lideri Fazılürrahman'ı da, yasaklı yapın.. Böylece siz de, Türkiye gibi hem demokratik, hem de laik olup, esenliğe çıkarsınız."

Başbakan Ecevit, General Müşerref'in dramatik bir dönüm noktasında bulunduğu bu anda, ona "insanî yardım" da teklif edebilir..

Şöyle ki..

"Kendinizi yalnız ve desteksiz hissediyorsanız, size yardımcı olarak benim yardımcılarım olan Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli'yi gönderebilirim.. Mesut Yılmaz, neşesi ve güleryüzü ile içinizi açar.. Devlet Bahçeli de, hoş sohbeti ve açık sözlülüğü ile sizi neşelendirir.. Bunlar da yetmezse, bizzat ben gelerek, sizin gözünüz, kulağınız ve bacaklarınız olurum.. Gençleşir, dinçleşirsiniz."

Kendinizi General Müşerref'in yerine koyun..

Böyle bir mektup aldıktan sonra, herhalde Hikmet Uluğbay gibi, yatak odasına girip, elinize silah almazdınız..

ŞAKA

Rütbeler ve maaşlar!..

Milletvekillerinin maaşlarını Genelkurmay Başkanı düzeyine çıkartma istekleri, anlaşılır gibi değil..

Doğan Güreş dışında hiçbir milletvekili, Orgeneral ve Genelkurmay Başkanı mertebesine çıkamadı..

Bu açıdan hepsi (subay emeklileri hariç), tezkere almış yedek subaydır..

Maaşlarını teğmen düzeyinde tutsalardı, böyle tepki almazlardı..

ACI AMA GERÇEK

Mesut Yılmaz, demokrasinin safrasıdır!..

Aslında, hukukun üstün olduğu, demokratik geleneklerin egemen bulunduğu bir gelişmiş ülkede, Mesut Yılmaz'ın hâlâ bir partinin genel başkanı ve hükûmette başbakan yardımcısı olması, mümkün değildir..

Demokrasi, "başarı"ya dayalı "değişim" sistemidir..

ANAP'ı eriten, halktan kopartan ve "seçilmek" yerine "atanmak" üzerinde varlığını sürdüren bir politikacı, bir partinin başında kalamaz..

Kalırsa, parti de, demokrasi de hastalanır, yaralanır..

Mesut Yılmaz'ın bunca olaydan ve özellikle "TÜRKBANK skandalı"ndan sonra, yargılanıp aklanmadan, yeniden hükûmette görev alması, hukuk ve demokrasiye "şaibeli" damgası vurdurur.

Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında, onun arka çıktığı kim varsa, ya cezaevinde, ya müflis, ya da adliyelik.. Onun banka sahibi ettiği isimler, kamuoyunda "hortumcu" damgası yedi..

Ve Mesut Yılmaz iktidarda, Başbakan Yardımcısı..

Kim ne derse desin, bu yanlıştır..

Ecevit'le birlikte ülkeyi ekonomik iflasa sürüklemeleri bile, bu ikilinin siyaseten bitmelerini gerektirir aslında..

Ama, hâlâ bu ayıplı durum devam ediyor..

Ve Türkiye şimdi "Hasta Adam" konumunda..


7 Ekim 2001
Pazar
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED