Bu güzel memlekette bir köşeyazarının bir gün bile kendisine "Acaba bugün ne yazsam?" diye sorması mümkün mü? Her gün önünüzde, hiç değilse üç beş yazılık bir "hazine" var! Şimdi aklıma geldi ama herhalde yanlış değil: Türkiye'de köşeyazarı sayısının bu derece fazla olmasının asıl nedeni bu "zenginlik" olmasın...

Yeni Şafak okurlarının profili malûm; dikkatli, tepki vermekten sakınmayan ve "İslami duyarlılığı" (bu ifadeyi de sevmiyorum ama neyse...) güçlü bir okur kitlesi... İçlerinden pek çoğunun Yeni Şafak'la yetindiğini de söyleyebiliriz. Eğer bu tespitler doğruysa, bu okur kitlesinin üzerinde Saadet Partisi'nin logosunun bulunduğu yeni yıl "takvim"inden haberdar olmadığını söylemek de yanlış olmaz. Gözü ilişenler farkındadır; "laik medya" birkaç gündür bu "takvim"i konuşuyor. Söz konusu "takvim" bu çevrelerde o derece ilgi çekti ki, Star gazetesinin önceki günkü sayısı kendisine "Pirelli Recai" manşeti altında bir tam sayfa bile ayırdı... Haklısınız, Recai Kutan'ın küçük adının bu derece "şaşkın" bir takvimle birlikte anılması gerçekten de fazlasıyla uygunsuz. Nitekim SP Ankara İl Başkanı, Kutan hakkında hakaretamiz ifadeler kullandığı için bu gazeteye 10 milyar liralık tazminat davası açtıklarını da açıkladı. Ankara İl Başkanı Hayyettin Dilekcan, ayrıca söz konusu takvimin her yıl piyasaya sürülen Hicret Takvimi olduğunu, Saadet Partisi tarafından bastırılmadığını, bir işadamının marifeti olduğunu da duyuruyor. Yine haklısınız, başta Recai Kutan olmak üzere Saadet Partisi'nin pek çok yöneticisi, milletvekili, üyesi ve de destekçisinin takvimde yer alan ve okuyana "Bunlar da nereden çıktı?" dedirten kural ve "bilgi"yle ne gibi bir ilgisi olabilir? "Hanımların saç kestirmesi"nden "aksırma"ya, "Suyu bir nefeste içmeyiniz" öğüdünden "Dişler arasında sahurdan kalan ve nohut tanesinden daha küçük olan bir şeyi yutmak"la orucun bozulmayacağı bilgisine; "uyurken" ya da uyanıkken başa gelen "kazalar"ın (görüyorsunuz, "Takvim"deki bilgileri küçükleri düşündüğümüzden açık açık yazamıyoruz!) yine oruç açısından problem teşkil etmediğinin belirtilmesine... Sözün kısası, tarihin bir döneminde "kural, öğüt ve bilgi" olmasına rağmen, günümüzde karşılaşıldığında insanları artık sadece tiksindiren pek çok laf... Ancak mesela burada bitmiyor. Gazeteler bu "takvim"in (SP tarafından bastırılmasa da) Saadet Partisi'nde yapılan bayramlaşm

aya gelenlere hediye olarak dağıtıldığını ve takvimin kartonunda partinin logosunun yer aldığını da yazıyor. Bu durumda iş tabii ki değişiyor. Durum eğer yazıldığı gibiyse, sorabiliriz: Bu parti nasıl bir ülkede yaşadığının farkında değil mi? Bu parti kendisini mercek altına almış onlarca "haberci"den habersiz mi? Bu partide, üzerinde parti logosunun yer aldığı bir takvimi dağıtımdan önce gözden geçirecek, denetleyecek tek bir yetkili/yetkisiz kimse yok mu? Bu partide, hazırladığı takvime "Bizim örf ve adetlerimizde, kadının önden gitmeyip yolda arkada kalması vardır" gibi Emin Çölaşan'ın kaleminden dökülenleri bile hakeden bir kuralı yerleştirmekten çekinmeyen bir işadamıyla partinin ilişkisinin hemen kesilmesini öğütleyen bir Allahın kulu yok mu? Bu parti, ağırlığı olan yüzlerce sayfa haklı sözün, okuyanı tiksindiren tek bir takvim yaprağıyla (haklı olarak) tuz buz olabileceğini hiç aklına getirmiyor mu? Madem öyle, yeri gelmişken şunu da soralım: Star'a tazminat davası açmakla mesele kapandı mı? Şimdi bir parti yöneticisinin (Kutan, Bekaroğlu) ortaya çıkıp, hiç değilse "Takvim'de yer alan bu abuk sabuk lafları benimsememiz için deli olmamız gerekir! Bu laflar sadece işgüzar işadamının ruh halini yansıtmaktadır. Ama doğrusu biz de, herkese güvenmekle büyük hata yapmışız!" demesi icabetmez mi?

Yazık değil mi? Bu memlekette inanç ve düşünce özgürlüğünü savunmaya çalışan insanları "Dişler arasında sahurdan kalan ve nohut tanesinden daha küçük olan bir şeyi yutmak" ve yutmamak seçimiyle karşı karşıya bırakmak hangi vicdana sığar!

KÜRŞAD BUMİN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu