|
|
Siyasal meşruiyet şenliği
Cumhuriyete ait özel günlerin kutlanmasında bir 'şenlik' havasının olması hep arandı. Fakat onuncu yıldönümünde bile coşkusuzluktan yakınan yazılara şahit olundu. Düvel-i muazzama'ya karşı mücadele etmiş bir halkın, coşkusunu süreklileştirmesinde çok kısa zamanda problemler çıkmaya başladı. O günden bugüne hep bir sorundur bu. Zaman zaman coşkuda bir 'kıpırdanma' oluyor. Fakat bunun hangi zamanlara denk geldiği bir başka soruna işaret ediyor. Ya iç siyasette büyük bir kavga yaşandığı zaman, ya da dış dünya ile romantik bir çekişmeye girildiği zaman coşkuda bir kıpırdanma oluyor, ama o kadar... Bir rejim, kurulmasının ardından, yarattığı ekonomik imkanlar ve ürettiği yaşam standartları ile 'siyasal meşruiyet'ini sürdürür. Rejimin kurulduğu günlerde, hele de dünya devletlerine karşı büyük bir mücadele verilerek o aşamaya ulaşılmışsa, 'siyasal meşruiyet' açısından işler yolundadır. Fakat zaman içinde başka arayışlar gündeme gelir. Çünkü 'eski rejim'in meşruiyetini kemiren unsurların tam tersi yönde ilerlemesi beklenir. Üstelik bu ilerlemenin gündelik hayatta refah olarak somutlaşması beklenir. 28 Şubat gibi ağır gerginlik dönemlerinin ardından, milli birlik ve beraberlik çağrıları eşliğinde, bayramların coşkulu kutlamalarla geçmesi kurgulanmaya çalışılıyor. Toplum kesin ve keskin kamplara bölündüğü için, en azından toplumun belli bir kesiminin ciddi bir güvenlik kaygısı ve beka sendromu eşliğinde 'seferberlik' ruhuna sokulması temin edilebiliyor. Fakat bu kimi Latin Amerika ya da Uzakdoğu ülkelerindeki şatafata benziyor. Şehir merkezlerinde lüks ve gösterişli gökdelenler yükselirken, o gökdelenlerin hemen bir arka sokağında, büyük bir sefalet gözlemlenir bu tip ülkelerde. Tıpkı bunun gibi, coşkulu törenlere katılanların gerisinde 'gizlenen' büyük bir kitlenin kimlikleri örselenmiş, ekonomik durumları kötüleşmiş ve geleceğe dönük umutları zayıflamış olarak her yıldönümünde biraz daha çoğaldığını görmüyor 'sistemin siyasal kamerası'. Tam bundan yüzyıl öncesinin bütün siyasal sorunları ile boğuşuyor Türkiye yeniden. Dün hangi sorunlar varsa, bugün aynı sorunlar daha da ağırlaşmış olarak duruyor yerinde. Üstelik karmaşıklaşan dünya şartlarında bu sorunlar giderek başka ilgi sahalarına da konu olmaya başlıyarak, başka hassasiyetleri kaşır hale geliyor. Üzeyir Garih cinayetinden sonra yaşananların gösterdiği gibi, sürekli asayişten bahsedilen bir ülkede, asayişi sağlamak adına en ilkel metodlar kullanılıyor. Vatandaşların zan altında kalmasından sorumlu olan bir makam hala bulunamıyor. 'Siyasal sorumluluk' kavramı Türk siyasal sistemi açısından hala büyük bir lüks. Ekonomik krizle beraber Osmanlı'nın 1854'teki 'mali iflas'dan sonra düştüğü konuma benzer bir 'siyasal ve ekonomik lig'e düştü Türkiye. 1881 Muharrem Kararnamesi sonrasında tanışılan Düyun-u Umumiye benzeri uygulamaları IMF ile ilişkiler temelinde yeniden sistemin merkezine almaya başlayan bir yönelişe girmiş görünüyor. Bir bakıma nelerden kurtulmak için mücadele verildiğini unutturan, mücadelenin neticesinde elde edilen siyasal meşruiyetin zeminini zedeleyen uygulamalar kapıyı çalıyor. Temel hak ve hürriyetler konusundaki gerilik kronikleşmiş durumda. Her türlü toplumsal talep bir asayiş sorunu gibi görülüyor. Böylece toplumsal talepler ile siyasi temsilin bağı koparıldığı için, temel hak ve hürriyetleri esas alan bir 'siyasal mekan' inşa edilemiyor. Siyasi model üreterek dünyadaki gelişmeleri yakalayan bir ülke olma konumuna erişemiyor Türkiye ve her geçen gün bu konumdan daha çok uzaklaşıyor. Sistemin meşruiyet üretmesinin en önemli dayanağı olan ekonomi ise, yolsuzluk ve beceriksizlik kıskacında sürekli irtifa kaybediyor. Gündelik hayatta inşa edilmesi gereken meşruiyetin tüm dayanakları çürüyor. Yoksulluk sınırında yaşayanların sayısı çoğalıyor. Kamusal alan, ortak bir alan olmaktan çıkarak, sivil toplumun kutuplaşmasının işaretleri ile kuşatılıyor. Siyasete dönük devlet algısı hala merkezin taşra karşısında korunmasından ibaret. Taşra kontrol edilmesi gereken, sistem için 'arıza' üreten bir potansiyel olarak görülüyor. Siyaset, farklı grupların mücadelesinden sinerji yaratma temelinde değil, devletin yeniden dizaynı temelinde ele alınıyor. Bütün bunların her yıldönümünde yeniden ölçülmesi gerekiyor. Olumsuzlukların ne kadar azaldığına ve olumlulukların ne kadar arttığına bakarak bir gelecek projesine yön verilmesi Türkiye'nin en hayati sorunu. Mevcut göstergeler, siyasal meşruiyet üretiminde büyük bir kısırlık içine girildiğini gösteriyor. Gerek siyasal, gerekse ekonomik açıdan kendini 'tazeleyemeyen' bir yapı içinde aşağı çekiliyor Türkiye. Siyasetin alanını genişleterek, yeni meşruiyet kanalları açmak zorunlu artık. Her yıldönümünde bunun tekrar tekrar alınması şart. Türkiye'nin yıldönümlerini şenlik havasında geçirmesi için, köklü bir 'siyasal meşruiyet şenliği' yaşaması gerekiyor...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |